Konjonktürlerle nereye kadar?

Yaklaşık iki asırdır sürgit konjonktürlerin saldırısına maruz kalıyoruz. Türkiye'nin konjonktürlere maruz kalması, bizim kendi kaderimizin belirlenmesinde bile belirleyici değil, belirlenen; idareye vaziyet edici değil, vaziyeti idare eden bir figür/an olmamıza yol açıyor.

Bir ülkenin konjonktürlerle vaziyeti idare ediyor olması, o ülkenin sürekli olarak dış müdahalelere açık hâle gelmesine zemin hazırlar.

Konjonktür, adı üstünde, sizin dışınızda oluşan bir durumun, bir oldu-bitti hâlidir çünkü. Bu nedenle, konjontürlere maruz kalan bir ülkenin gerçek anlamda bağımsız olduğundan, bağımsız hareket edebildiğinden sözedebilmek zordur.

Konjonktürlere maruz kalan ülkeler, başkaları tarafından bir yerlere doğru sürüklenirler; şoför değil, en fazla muavin olabilirler.

Konjonktürler, sürekli olarak olup-bittilerin zuhur etmesini, durumdan vazife çıkaran iç ve dış aktörlerin mantar gibi bitmesini kolaylaştırır. Ama sonuçta bu durum, bu ülkelere çok pahalıya patlar.

Sözgelişi Türkiye'deki askerî darbeler, olağanüstü hallerin, yani konjonktürlerin çocuğudur; bizim "çocuğumuz" değildir. O yüzden bütün askerî darbeler, küresel konjonktürlerin eseridir ve Türkiye'ye ağır bedeller ödetmişlerdir.

Türkiye'deki laikçi elitokrasi de, küresel konjonktürlerin çocuğudur: Ergenekon operasyonu, laikçilik oyunu oynayanların, küresel aktörlerin oluşturduğu konjonktürlerle Türkiye'nin kendi kaderini kendisinin belirlemesini nasıl engellediklerini gün ışığına çıkmıştır.

Bununla birlikte, Ergenekon operasyonunun Türkiye'de yeni bir konjonktür oluşturmayı amaçlayan yerli-yabancı aktörlerin çabalarının bir ürünü olduğundan kuşkulanmayı gerektirecek yeteri kadar veri var elimizde: Küresel sistemin fiilen çöktüğü, yeni bir dünyanın kurulma hazırlıklarının yapıldığı bir zaman diliminde, yeni bir dünyanın kurulmasında, tarihî derinliğini, zengin medeniyet tecrübesini harekete geçirdiği takdirde kilit rol oynayacak aktörlerden biri olan Türkiye'nin bu operasyonla önü kesiliyor olabilir.

Türkiye'nin yeni bir dünyanın kurulmasında oynaması gereken tarihî, tarih kurucu rolü yeniden oynayabilecek duruma gelmesi, ancak konjonktürlerin dayatmalarını görebilmesi ve püskürtebilmesiyle imkân dâhiline girebilir. Ergenekon operasyonu, eğer ülkede yapay gerilimler üretmeyecek, ülkedeki bütün kesimleri kucaklayabilecek ortak bir varoluş iradesinin oluşturulmasının sağlayabilecek ve küresel konjonktürlerin Türkiye'ye ödettikleri bedelin gün ışığına çıkmasına katkıda bulunacak şekilde kullanılabilirse, Türkiye, ulusalcılık, laikçilik kılıflarıyla Türkiye'nin altını oymaya çalışan, Türkiye'nin yeniden kurucu bir küresel aktör rolü oynamasını engellemek amacıyla Türkiye'yi karıştıran konjonktür-zâdelerin kirli emellerini fâş edebilir.

İşte ondan sonradır ki, Türkiye'nin gerçek aktörleri, sağcısıyla solcusuyla, İslâmcısıyla laikiyle Türkiye'nin kendi geleceğini kendisinin belirlemesini mümkün kılacak bir restorasyon sürecini başlatabilirler. Türkiye'de dürüst laik kesimlerin görmesi gereken yakıcı gerçek şudur: Türkiye'de laikliğin tartışılmaz hâle getirilmesi, konjonktürleri belirleyen küresel aktörlerin, Türkiye'yi daha kolay karıştırmalarına yol açıyor.

Laikçilik, omurgası, (bu toplumun bütün farklı etnik kimliklere mensup toplulukların müştereken gerçekleştirdikleri derin tarihî tecrübemizin yegâne kaynağı olan) Müslümanlık tarafından oluşturulan bir toplumda, etnik kimlikleri kışkırtan, ideolojik kamplaşmaları tetikleyen iki ucu keskin bir bıçak gibi işlev görüyor: Ergenekon operasyonunun gün ışığına çıkardığı gerçeklerden biri budur: Laiklik tartışılmaz bir konuma getirildiği zaman, iç ve dış çıkar çevrelerinin laikliği laikçiliğe dönüştürmelerini ve böylelikle kendi çıkarlarını ülkenin çıkarlarının önüne geçirerek, ülkeyi küresel konjonktürlerin saldırılarına hazır hâle getirmelerini kolaylaştırıyor.

Şunu unutmamak gerekiyor: Konjonktürler, kolaylıkla statükoların oluşmasına ve bu statükoların yeri ve zamanı geldiğinde yine kolaylıkla değiştirilmesine imkân tanıyan dengesiz, her türlü savrulmayı kışkırtan kaypak zeminlerdir. Ergenekon operasyonunun olumlu yanlarına rağmen, bir konjonktür dayatması olabileceği gerçeğini asla gözardı etmemek ve onun için kendi geleceğimizi kendimizin belirleyeceği muhkem zeminler oluşturmanın yollarını araştırmak zorundayız.

Küresel sistemin çöküş sinyalleri verdiği bir zaman diliminde, ülkemizin nasıl yeniden tarih kurucu bir rol üstlenebileceğini idrak eden bir entelektüel-siyasetçi olarak Mehmet Bekaroğlu'nun dönüşünün anlamını anlamlandırmaya çalışacaktım; ama gördüğünüz gibi yerim kalmadı. Bunu artık Pazartesi günkü yazıda yapmaya çalışalım…


Önceki ve Sonraki Yazılar