KÖY ENSTİTÜLERİ-2

"Sosyal hayatımızda yaptığımız büyük devrimleri köylere götürecek adam yetiştirmek isteriz. Çünkü, ümmet devrinin böyle bir adamı vardır. Bu, imamdır…. Biz imamın yerine, köye devrimci düşüncenin adamını göndermeyi isteriz…. Bizim ki de bir taraftan maddi, diğer taraftan manevi, köyün imamı olsun. Ve imam nasıl onun çocuğunu okutuyorsa … Bizimki de onun çocuğunu okutsun." Hasan Âli Yücel 

Hasan Ali Yücel bu okulların kuruluş amacıyla ilgili bunları söyler.

Köy Enstitülerinin kurulmasına, 1935’te CHP Büyük Kurultayı’nda karar verilir.  Konuyla ilgili olarak da, Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan görevlendirilir. Uygulama, askerliğini onbaşı ya da çavuş olarak yapanların; köylüye okuma yazma öğretmek amacıyla  “eğitmen” adıyla köylere gönderilmeleriyle başlar. Bu projenin başına İsmail Hakkı Tonguç, İlköğretim Genel Müdürü olarak atanarak getirilir.

6 aylık, ilk eğitmen kursu, 1936’da, Eskişehir Çifteler Devlet Çiftliği’nde açılır. 1937 yılında Köy Öğretmenleri Kanunu çıkarılarak eğitmen kurslarının sayıları artırılır, kurs süreleri uzatılır. 1939’da çıkarılan bir kanunla da, 17 Nisan 1940’ta çıkarılacak olan 3803 Sayılı Köy Enstitüleri Kanunu’nun zemini oluşturulur. Bu kanunla Köy Enstitüleri açılmaya başlandı ve1949 yılına kadar da 21 okul açıldı.

1942’de Köy Enstitülerine öğretmen, yönetici, denetmen, köy araştırmacısı yetiştirmek üzere; Köy Enstitülerinin en yetkin öğrencilerini alıp yetiştiren üç yıl süreli Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü açıldı. 17 Nisan tarihleri de "Köy Enstitüleri Bayramı" olarak kutlanmaya başlandı. 1939’da çıkarılan 3704 Sayılı Kanun’la okulların amacı değiştirilmeye, 1942’de çıkarılan 4274 Sayılı Yasa’yla da konu tamamen amacından saptırılmaya  başlandı. Zaten ilginç uygulamalar da bu tarihten sonra devreye girmiştir.

Bu arada 1938’de Bakanlığa, Saffet Arıkan yerine, Hasan Ali Yücel getirilmiştir. Bunu belirtmemin nedeni; bu okulların yokluğuna ağıt yakanların, bu okulların fikir babası, kurucusu, çok övülen İ. H. Tonguç’u genel müdür yapan Saffet Arıkan’dan hiç bahsetmemeleridir. Çünkü o sadece köyde ihtiyaç duyulan eğitmeni yetiştirmeyi hedeflemişti. Bu kurslarla, farklı bir amaç gütmemiştir. Yakılan ağıtlar, eğer  bu okulların öğretmen yetiştirmesi üzerine olmuş olsa idi, biz Hasan Ali Yücel’den daha çok, Saffet Arıkan’ın ismini duymuş olurduk.

Unutulmaması gereken bir diğer nokta ise, Ülkede 1940’ların tek parti diktası yaşanmaktadır. Halk ne ister, neden mutlu olur, halkın istekleri, düşünceleri, inançları nelerdir gibi soruların esamesi bile okunmamaktadır. Ta ki 1946’da çok partili sisteme geçinceye kadar. Bu okulların tarihçelerindeki kırılma noktası bu seçimlerdir. Ve büyük aldatmacanın da foyası burada ortaya çıkmaktadır. Milletimiz 1920’li yılların başından beri, CHP’nin karşısına kim çıkmışsa, onun yanında, CHP’nin karşısında yer almıştır. Ve ne yazık ki, bunun bedelini de darbelerle çok ağır ödemiştir. Genelde darbeler tarihi 27 Mayıs 1960’la başlatılır. Halbuki ilk darbe 1925’te yapılmıştır. CHF karşıtı bütün sivil, askeri unsurlar susturulup ortadan kaldırılmış; Takrir-i Sükun Kanunu çıkarılıp kafasını uzatanın kafası koparılmış, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatılmış; Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Rauf Orbay, Refet Bele gibi Kurtuluş Savaşı’nın önemli isimlerinden oluşan yöneticileri irticai faaliyetler ve Şeyh Sait İsyanı’na destekten süründürülmüş, İstiklal Mahkemeleri kurulup birçok muhalif isim idam edilmiş, geride kalmış olanların tamamına yakını da İzmir Suikastı bahanesiyle bertaraf edilmiştir. Ama bunlara rağmen halk CHF/CHP karşısında neyi, kimi görmüşse; kimliğine, kişiliğine, kurucusuna, amacına, gücüne bakmadan onun yanında olmuş ve karşıtlığını ne pahasına olursa olsun ortaya koymaktan çekinmemiştir. Bunların en trajikomik olanı ise, Serbest Cumhuriyet Fırkası olayıdır. CHF karşısında oluşan muhalefeti kanalize etmek amacıyla kurulduğu herkes tarafından, bilinmesine rağmen, halkın, SCF’ye olan teveccühüdür. 3 aylık ömrü olan bu partiye halk, öylesine ilgi gösterir ki, Mustafa Kemal, Ahmet Hamdi Başar’a “Bu vefasızlık neyin nesi” diye yakınmak zorunda kalır. O da “Halk dışarıda kaldı, paşam” cevabını verir. Yine bu dönemde ilginç bir diyalog da, M. Kemal’le Hasan Rıza Soyak arasında geçer. M. Kemal, “Seçim sonuçları nasıl” diye sorar? Soyak, CHP’den kasıtla “Biz kazandık paşam” der. Paşa’nın cevabı: “Kazanan idare fırkasıdır, çocuk! Yani jandarma, polis, nahiye müdürü, kaymakam ve valiler. Bunu bilesin”dir.

 İşte bu “dışarıdaki halk” her defasında varlığını hissettirmiş, ancak 1946’ya kadar, “bu varlık”; baskıyla zulümle yok edilmeye çalışılmış, “idare fırkası”nın kazanması sağlanmıştır. 1946 seçimleri, artık bu işin üstesinden baskıyla, zulümle gelinemeyeceğini göstermiş, bu nedenle de, 1946 sonrası halkın hoşuna gidebilecek; hem yöneticiler de, hem de yönetim anlayış ve argümanların da belli değişikliklere gidilmiştir. Bu bağlamda Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel bakanlıktan alınmış, İsmail Hakkı Tonguç’un görevine soruşturmayla son verilmiş ve Köy Enstitüleriyle ilgili, halkı bunaltan, boğan noktalarda bazı değişikliklere gidilmiş ve bu okulların dönüştürülme süreci böylece 1946 CHP döneminde başlamış oldu.

Buralarda ne tür eğitimler verilmiş, kaç kişi yetiştirilmiş, hangi metotlar uygulanmış, eleştiriler nelerdir, nasıl kapatılmıştır? Bunları inşallah önümüzdeki hafta paylaşmış olacağız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.