Kriz çıkması şart midur!

Ekonomik kriz kasırgası dünyada dineceğe benzemiyor. ABD ilk elde 850 milyar dolarlık bir kurtarma paketi ile krize cevap verdi; kasırgayı dindiremediği için yeni tedbirler kapıda. Avrupa ülkeleri de birarada ve ayrı ayrı krize müdahale etme çabasındalar. Rusya'yı dışlayıp yeniden 'G-7' haline dönüşen zenginler kulübünün finans bakanları da, hafta sonunu, Washington'da, krize ortak cevap hazırlığıyla geçirdiler.

Öyle yapmak zorundaydılar da; kriz bugüne kadar edindikleri bütün zenginliklere göz dikmiş görünüyor. Daha da önemlisi, o zenginliği doğurduğuna inanılan teorik temelleri de zorluyor kriz. Ekonomistler arasından, “Yoksa Karl Marks haklı mıydı?” diyenler çıktığı gibi, devletin korumacılığına süreklilik kazandırmayı tavsiye edenler de oluyor.

Dünyayı sarsan kriz ciddi bir olay.

Krizin sarsmadığı ekonomi kalmadı. Büyükler patlayan köpüklerin sele dönüştüğü gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalırken, küçük ve güçsüzler de, patlak baloncukların yol açtığı sıkıntıları nasıl göğüsleyebileceklerinin telâşındalar. Büyükler küçülüyor, küçükler arasında Şener Şen'in başrol oynadığı Züğürt Ağa filmindeki satılık Haraptar Köyü gibi, “Satmayı düşünsek talibi çıkar mı?” diye ülkeyi pazarlamayı düşünenler de var...

Bir garip durum, Türkiye'ninki... Krizden en fazla söz edilen ülke herhalde bizimki; ancak başka ülkeleri dize getiren sarsıntılar buradan duyulmuyor. Kasırga önünde en kırılgan sektör olduğu bilinen finans sektörü bizde dimdik ayakta görüntüsü veriyor.

Anlaşılır gibi değil gerçekten. Başbakan Tayyip Erdoğan da bu tabloya ve kriz üzerine yazılanlara bakıp “Bizde felâket tellâlları var” diyebiliyor.

Gerçekten de ne oluyor? Kriz bizi etkilemiyor mu, yoksa 'küresel' krizi biz gecikmeli mi yaşayacağız?

Batılı ülkelerin şimdilerde yüz yüze geldiği krizin kendi çapımızda bir benzerini biz 2000 ve 2001 yıllarında yaşamıştık. Bizde o dönemde batan bankaların içi, genellikle sahipleri tarafından boşaltılmıştı; Batı'da da batan veya el değiştiren finans kuruluşları açgözlü yöneticileri tarafından güçsüz hale dönüştürülmüş... Batı'daki finans kuruluşları ellerindeki gelir getiren kaynakları köpürte köpürte büyütmüşler; bizde kullanılan mekanizma daha doğrudandı: Yüksek faiz...

Kriz bizim kapımızı erken çaldı ve pek çok ülkenin şimdi almaya çalıştığı türden tedbirleri biz o günden bugüne alarak geldik. Finans sektörü o sayede sağlam görünüyor. Umarım, bu görüntüyü bozacak gelişmeler yaşamayız.

Finans sektörünün Batı'dan farklı olarak dirençli oluşu küresel krizden hiç etkilenmeyeceğimiz, krizin kapımızı asla çalmayacağı anlamına gelmiyor elbette. Adı üstünde, herkesi etkileyebilen 'küresel' bir kriz bu ve küreselleşen dünyanın en önemli halkalarından biri olduğumuz için eninde sonunda bizi de etkileyecek. Alınan ve alınacak tedbirlerle krizi en az zararlı atlatmamız, hatta akıllı ve akılcı davranırsak bu vartadan kazançlı çıkmamız da mümkün.

Neler yapılması gerektiğini ekonomistlere bırakarak, şu aşamada neyin yapılmamasının doğru olacağına dair gözlemimi paylaşabilirim: Paniğe kapılmamalıyız. Zaten dönemsel bir ekonomik küçülmeye muhatabız, bunu kriz tetikleyecek bir kargaşaya dönüştürmemeliyiz. Henüz gerekmediği halde işten adam çıkarmak, tasarruf yapacağız derken destekçi sektörleri baltalayıcı tutumlar sergilemek... Bunlar sonunda krizin kapımıza dayanmasını getirecek kriz tetikleyici yanlış uygulamalardır.

Serinkanlı olmak ve ekonomide de doğrulardan şaşmamak zamanıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar