Muhalefet hakikate zulmediyor

Türkiye’de özgür, vicdanlı ve işlek kafalı yenilikçi insanların  gayretleriyle alışılmadık gelişmeler yaşanmakta.Uzun zamandır yanlışı doğruyla değiştirme yönünde de ciddi adımlar atılmaktadır.İnsanların hak ve özgürlüklerini totaliter zihniyetteki insanların ihlalinden korumak adına ciddi çabaların sarf edildiği böylesi önemli bir süreçte ise muhalefet, hala mevcut eski düzeni korumak ve onu daha da güçlendirmek için kampanyalar düzenlemektedir.Bir bakıma insani değerlere ve özgür düşünceye “hayır” denilmektedir.Ne yazık ki Türkiye’nin kendileri yüzünden neleri yitirdiğini fark edemeyecek kadar sağduyudan yoksun bir muhalefet var karşımızda. Halbuki  istememekte dünya hızla değişiyor ve gelişiyor.Ve her gün biraz daha büyüyen ve gelişen bir dünyada yaşamaktayız.Buna direnmek mümkün mü?

                                                            

Değişime “hayır” çabaları boşunadır;

 

Böyle bir dünyada artık kimsenin evrensel hukuku ve insan haklarını arkasına alarak siyaset yapması mümkün değildir.Bu bakımdan muhalefetin hayır kampanyaları yersizdir.Değişime hayır çabaları boşunadır.Muhalefet liderleri birazda kıskançlık ve öfke dolu duygularla hareket ettiğinden “hakikati” göremiyorlar.Hakikat ise; tüm vasıflarıyla insandır.İnsanı atlayan ve onu yok sayan bir düşünce şekli ve insana rağmen geliştirilen bir politika ne olursa olsun vicdanlarda asla kabul görmeyecektir.Ve insanlık onuru bu türden bir siyasete asla onay vermeyecektir.Türkiye’deki muhalefetin referandum sürecinde ortaya koyduğu tavır maalesef hakikati zedelemektedir.Bu kadar hızla ilerleyen bir dünyadan habersiz/duyarsız bir muhalefetin varlığı doğrusu insanı üzüyor.

 

Türkiye muhakkak bir gün demokratik dünyada hak ettiği yere ulaşacaktır.Çünkü bu değişim dalgası artık ciddi bir devlet politikası haline gelmiştir.Öncülüğünü AK Parti’nin yaptığı bu dalgalanma aslında dipten gelen bir dalgalanmadır.Kendi menfaatlerini halkın menfaatlerinden üstün gören öncelikle kendi nüfuzlarını düşünen bir kısım çıkarcı insandan başka kimse bu değişim dalgasına karşı değil.Böyle bir dönemde  muhalefetin “hayır” demesi gerçeği değiştirmeyecek ve bu değişim dalgası durmayacaktır.Diğer taraftan değişime hayır denildikçe maskelerin düştüğü bir süreçten de geçmekteyiz.İnsanların özgürlüklerinin yasalarla güvence altına alındığı, herkesin kanun önünde eşit sayıldığı, kimsenin bir diğerinin inancına,düşüncesine ve yaşam anlayışına müdahale etmediği, kınamadığı huzurlu ve barış dolu bir ülkede yaşamak isteyenlerle buna şiddetle hayır diyenlerin net bir biçimde ayrıldığı bir dönemden geçmekteyiz.Bu dönem aynı zamanda bir samimiyet testidir de...Kimin insanlıktan yana tavır sergileyeceği özellikle bu dönemde ortaya çıkacaktır.Sivil toplum olarak bizim üzerimize düşen, böylesi önemli bir süreçte mümkün olduğunca muhalefeti özgür olmaya zorlamak olmalıdır.

 

Politikacıların özgür ve ahlaklı olmaları gerekir;

 

Herkesin kendi hayatını tercih ettiği şekilde yaşamaya hakkı vardır.Buna öncelikle politikacıların saygı duyması gerekir.Buda yüksek bir karakter ve  ciddi bir ahlaki tutum ve anlayışla mümkündür.Bu ahlakı politikacılardan beklemek bizlerin en doğal hakkıdır.Ne yazık ki insanların kendi hayatlarını tercih ettiği biçimde yaşama haklarına yeterince saygı duyulmuyor.Daha da vahimi bu hak ellerinden alınmak isteniyor.Yasaklarla,dayatmalarla,baskı ve işkencelerle insanlar tek tipleştirilmeye çalışılıyor.Ayrıcalıklı belirli bir kesime sürekli olarak bağlı kalmaları ve onlara itaat etmeleri isteniyor. Oysa -Bağımsızlık Bildirgesi’nin yazarı olan- Thomas Jefferson’un da ifade ettiği gibi; “İnsanlar sırtlarında eyerler ile doğmadılar.Onları Tanrı’nın lütfü sayesinde tekmeleyerek,mahmuzlayarak meşru bir halde sürmeye hazır ayrıcalık sahibi bir azınlık ile birlikte de doğmadılar.” İnsanlar hür olarak doğar.Ve özgürce tercihte bulunmaları nedeniyle ancak insandırlar. Buna saygı duyulması ve bu minvalde siyaset üretilmesi çok mu zordur…

Bireysel özgürlüklerin reddedildiği ve ayrıcalıklı, güçlü bir kesimin insanların hayatlarına kuvvetli bir biçimde müdahalede bulunulduğu en önemlisi de kanun önünde eşitliğin sağlanmadığı, bazı politikacılarında buna duyarsız kaldığı ülkelerde adaletin, huzurun,barışın,insanlığın,hoşgörünün ve vicdanın körelmesi elbette kaçınılmazdır.

 

Muhalefet liderleri hakikati göremiyor;

 

12 Eylül referandumu bu açıdan bakıldığında büyük önem arz etmektedir.Adaletin gözünün kör olmasının gerçek manada ne ifade ettiğini göstermesi açısından da önemlidir insani değerlerin yerli yerine oturtulması açısından da bir hayli önemlidir. Artık hakikatin gün yüzüne çıktığı bir ülke durumuna geldi Türkiye.Hakikatin üstü örtülemeyecek kadar açık ve net.Vicdan sahiplerinin gayretleriyle,basiretli, cesur siyasetçilerin kelle koltukta yürüttüğü mücadelelerle artık hakikat  kimsenin reddedemeyeceği kadar aşikar.Muhalefet liderleri maalesef bu hakikati göremiyorlar.Ve insanlık vicdanının onaylamayacağı sözler sarf ediyorlar. Locke; “Kanunların amacı özgürlüğü ortadan kaldırmak yada kısıtlamak değil onu korumak ve gözetlemektir” der. Muhalefet liderleri Locke’ye kulak vererek bu yanlışlarından bir önce vazgeçmelidirler.Daha adil ve özgür bir ülkede yaşamanın yolları üzerinde siyaset üretmelidirler.

 

Özgür bir ülkede yaşamak hayal değildir;

 

Devletiyle milletiyle, hukukun üstün olduğu, halkın iradesinin esas alındığı bireysel hak ve özgürlüklerinin sağlandığı özgür bir ülkede yaşama ideali bir ütopya değildir.Öncelikle kendi üzerimize düşeni yapmakla işe koyulmalıyız.Bu yüzden ben insanım diyen, düşünceleri, inançları olan bunları yaşamak, söylemek ve yazmak istiyorum diyen her kim varsa Türk, Kürt, Müslüman, Yahudi, Hıristiyan, Alevi,sağcı, solcu vs. sahiplenilmelidir.Bizler birbirimizin hak ve özgürlüklerini savunmadığımız sürece ne herkese özgürlük sağlanır nede yaşadığımız yerde huzur bulabiliriz.Artık bu ülkede  herkes bir diğerinin hak ve özgürlüğünü kendi temel sorunu haline getirmek mecburiyetindedir.Bunun için eksiklikleri olmasına rağmen 12 Eylül’de “evet” demeliyiz.

Muhalefetin çabalarına rağmen,insanın ve değerlerinin konuşulmaya başlandığı, özgürlüğün, insan haklarının ve hukukun yerli yerinde kullanılmaya başlandığı yeni bir sürece girmiş bulunmaktayız.. Eskiden bu kavramlar istismar edilir, bu kavramlar kullanılarak insanların inançları, değerleri, hak ve hukukları yıpratılırdı. Kardeşlik bilinci bile istismar edilir örneğin Kürtler Kürtçeden vazgeçtiği ölçüde kardeş olarak ilan edilirdi. Kürtler tüm haklarından feragat ettikleri ölçüde kardeşlerimiz olurdu. Bugün ise insanlık adına tüm kavramları yerli yerine oturtuyor ve başta kendimiz olmak üzere her türlü olumsuz düşünce ve sistemle yüzleşiyoruz. Yüzleştikçe onurumuz ve şerefimiz artıyor. Kendimize olan güven artıyor. Geleceğe umutla bakıyoruz. Çocuklarımız adına seviniyor, farklı kültür, inanç, dil ve mezhepten olanlarla bir arada yaşamanın hazzını daha şimdiden tatmaya başlıyoruz. Bunun için önce bir “evet” dememiz gerekiyor.

 

 



 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum