OKULLARDA TACİZ OLAYLARI

30 Nisan 2010 tarihli gazetelerden Hürriyet: “Çorum’da tacizden öğretmene, 4 yıl 8 ay ceza”, Milliyet: “YİBO’da tecavüz, Kayseri’de 3 öğretmen açığa alındı”, Sabah: “İki tecavüz iddiası daha, Muğla’nın Fethiye ilçesi…” Vakit:  “Siirt’te  cinsel istismarın…”  başlıklarıyla taciz haberlerini verdiler. Aynı günde tam 4 ayrı taciz haberi. Aşağı yukarı 20 gündür, her gazetede bu ve benzeri haberlere rastlamak mümkün. Bu haberler karşısında insanlar birbirlerine panik içerisinde, “neler oluyor, nereye gidiyoruz?” diye soruyorlar.

Evet, neler oluyor? Gerçekten okullarda her gün gazetelere 4-5 ayrı haber olacak kadar taciz vakalarımı yaşanıyor?

Ocak, Şubat, Mart aylarında bu olaylar hiç olmadı da, Nisan ayında her gün 3-4 olay olmaya mı başladı. Yoksa bunlar mevsimsel sapıklıklar mı? Gazetelerde Ocak, Şubat, Mart aylarında bu tür hiçbir haber yayınlanmadı. Nisan ayının son 15 gününde ise 6-7 tane bir birinden ayrı olay haberi yayınlandı. Bu haberlerin doğruluğu ve güncelliğiyle ilgili sağlıklı bir tespit yapılmadan konuyla ilgili görüş ileri sürmek çok sağlıklı olmaz.

Bu tür haberlerin yoğunluğuyla başka zamanlarda da karşılaşıldı ve o dönemlerde çokta iyi sonuçlar alınmadı. Bu tür haberlerle birçok masum insanın hayatı karartıldı.

Bundan birkaç yıl önce Fatma Girik televizyonların birinde birkaç ay süren bir program yaptı. Bu programda, her hafta onlarca amca, baba, dayı, dedeyle ilgili ensest ilişki haberi verilirdi. Bu programa bakıldığında sanki ülkede her ailede ensest ilişki yaşanıyormuş manzarası ortaya çıkıyordu. Bu haberlerin tamamına yakınının yalan ve iftira olduğu sonradan ortaya çıktı. Programcı kadın; insanların yüzüne tükürüyor, olmadık hakaret sözleri sıralıyor, kişileri peşin suçlu ilan ediyordu. Sonrasında da bu iftiraya maruz kalanların intihar haberleri gazetelerde yayınlanıyordu. Bu program bittikten sonra bu tür haberler de bitti. Bu tür vakalar değil bir ülkede yaşanan sıradan olaylar olsun, dünyanın neresinde yaşanırsa yaşansın haber değeri taşıyan sapıklıklar olarak görülür. Ve ülkesine bakılmadan dünyanın her yerinde aynı anda haber olur.

Bunun gibi 2007 yılı içerisinde yoğun bir şekilde okullarda şiddet haberleri yapılmaya başlandı ve birkaç ay sonra bütün okulların güvenlik kameralarıyla donatıldığı görüldü ve bu haberlerin güvenlik kamera sistemi satan şirketlerle ilgili olduğu yine gazetelerde yayınlandı.

Cinsel taciz haberlerinin hortladığı en yoğun dönem 2006 yılı Mayıs ayı oldu. O dönemde de bu haberler her gün gazetelerde yer almaya başladı. Muhabirlerin en önemli görevi bu tür haberler bulmak oldu. Ve istisnasız 2006 Mayıs’ında her gün 3-4 haber yayınlandı. O dönem yapılan bu haberlerin tamamı ihbar kabul edilip soruşturmalara tabi tutuldu ve yapılan soruşturmalarda bunların %90’ının iftira olduğu ortaya çıktı.

Bunlardan birinin hikâyesini anlatayım. Öğrenci velisi bir bayan, öğretmenin çocuğuna kötü davrandığına inanıyor, bunun için öğretmenden intikam almayı planlıyor. En iyi intikam, o dönem revaçta olan taciz suçlaması. Bu kişi, yanına akrabalarından birini de alarak Cumartesi, Pazar günü; diğer bütün velileri evlerinde ziyaret ediyor. Öğretmenin çocuklara sınıf içerisinde, tacizde bulunduğunu anlatıp, konuya inandırıyor. Bütün velilerin Pazartesi sabah okula gelmesini sağlıyor. Aynı veli, emniyete ihbarda bulunuyor, polisler okula geliyor. Medyayı aynı saatte okul bahçesine çağırıyor. Sahne hazırlanmış oluyor: Derken öğretmen, sabah aynı okulda okuyan iki kızının elinden tutmuş her şeyden habersiz okulun bahçesinden içeri giriyor. Veliler, öğretmeni görür görmez malum şahsın öncülüğünde hücum ediyor, polis öğretmeni linçten kurtarmak için araya giriyor, onlarca gazeteci flaşlarını patlatıyorlar, kameralarını çalıştırıyorlar tacizci öğretmeni ve onun linç görüntülerini kaydetmek için. Vali televizyonlardan görüntüleri izliyor, Milli Eğitim Müdürlüğüne talimatını veriyor: “Temizleyin bu pisliği.”

Sonrasında öğretmenin yanında artık kimseler yoktur. Bütün ifadeler, tacizciyi korumamak üzeredir: “Görmedim, bilmiyorum ama geçen gün yanımdan başını eğerek geçti, demek ki, yapmış.” Sonuç: “suç sübut bulmuştur, cezalandırılmasına…” Bir kişinin bütün bir hayatı altüst oluyor ve çoluk çocuğunu da kapsayan bir utanç, bir sefalet başlıyor. İki yıl sonra olayların sıcaklığından uzak kalmış Yüksek Disiplin Kurulu’ndan kişinin tacizci olmadığına ve görevine dönebileceğine dair kanaat oluşup, karar çıkıyor. Ama neye yarar ki kişinin hayatı mahv olmuş, beratına rağmen zihinlerde kirlenmiştir.

Bu tür iftira vakalarının yanında, okullarda taciz olayı yaşanmıyor mu? Türkiye’de ilk ve orta dereceli okullarda 15 milyon öğrenci eğitim görmekte ve 700 bine yakın öğretmen görev yapmaktadır. Bu rakamlar içerisinde, zaman zaman insanın midesinin almayacağı çirkinlikler de yaşanmaktadır. Bu yaşanan olumsuzlukların yaşanmaması için, bu olaylar, manipülasyona uğratılmadan, bu tür ahlaksızlıklardan tarafgirlik oluşturulmadan ele alınmalı, sebepleri tespit edilmeli, suçluları cezalandırılmalıdır. Bu olayların tabi ki en çirkini tacizdir. Çocuk tacizciliği bir hastalıktır. Bunun ideolojisi, dini, mezhebi yoktur. Öyle vakalarla karşılaşılıyor ki, failin kimliğine bakıldığında “Bunu, bu kişi, nasıl yapar?” diye sormadan edemezsiniz.

Bu tür olayların nasıl, nerede ve hangi ortamlarda gerçekleştiği çok kolaylıkla tespit edilebilir. Çünkü bu vakaların tamamına yakını Milli Eğitim müdürlüklerince ve Bakanlıkça soruşturmalara konu olmuştur. Olaylar, birilerinin bütün Siirt Halkına attığı iftira gibi gerçekleşmemektedir. Doğan grubu günlerce sanki bütün Siirtliler birleşmişler ve tacizcileri gizlemişler gibi yayın yaptı. Hâlbuki burada yaşananlar, bu grubun yayınlarından çok önce soruşturulmuş ve suçlularla ilgili işlemler yapılmaya başlanmıştır. Yaşanan rezalet, “Siirt’in bütün ileri gelenleri, olayın içerisinde” sorumsuzluğunda verilirse; bu, olayın kendisi kadar çirkin bir durumdur.

Bu tür vakaların bilinenlerinin tamamıyla ilgili veriler, Milli Eğitim Bakanlığı’nın çeşitli birimlerinde ve büyük bir kısmı mahkemelerde mevcuttur. Bu verilerden hareketle, bu olayların vuku bulduğu ortamları, sebeplerini tespit etmek mümkündür. Ancak bu veriler üzerinden tespit yapmak, eğitime kendi ideolojilerinin penceresinden bakanları ve eğitimi o pencereden şekillendirmeye çalışanları rahatsız edecektir. 8 yıllık kesintisiz eğitimle ilgili tartışmaların yaşandığı 1990’lı yıllarda; bu gün gazetelere konu olan olumsuzlukların yaşanacağına bütün pedagoglar tarafından dikkat çekilmiş ve yapılanın yanlışlığı ifade edilmeye çalışılmıştır. Ancak 28 Şubat mantığı, bağnazlık içerisinde bu eleştirileri görmezden gelmiş, ve bunu Kur’an-ı Kerim eğitiminin ve İmam-Hatip Liselerinin önünü kesmenin bir yolu olarak görmüştür. Bugün bu konuda yayın yapanlar, o gün de sebepler yerine sonuca yoğunlaşmış ve gerçekleri gizlemeye çalışmışlardı.

1994 Yerel Seçimlerinde; İstanbul’da RP’nin seçim vaatleri arasında Karaköy’deki genelevin kaldırılması da vardı. Malum insanlar “geneleve dokundurtmayız, laiklik elden gider” yaygarası yapıyorlardı. Seçimler sonrası Metin Akpınar, bir televizyon programında “RP’ye karşı olacağız diye, hepimiz kerhaneci olduk.” İtirafında bulunmuştu. Bugün yaşananlarla ilgili kimler hangi itirafta bulunacak, bunu, bugünden bilmek mümkün değil, ama tahminde bulunmak mümkündür.

Milli Eğitim Bakanlığı Yüksek Disiplin kurulunda bu tür taciz olaylarının tamamının dosyası mevcuttur. Bu dosyalardan son 10 yıl içerisinde yaşananlar incelenerek, bu olaylara ortam hazırlayan, sebep oluşturan unsurları tespit etmek mümkündür. Bu tespitler doğrultusunda ideolojik bağnazlıklar içerisinde olaya yaklaşanların papağanlığına aldırmadan, eğitime yeni yöntemler ve araçlar belirlemek bakanlığın sorumluluğudur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.