Ölüme karşı hayatı tercih etmeliyiz

İnsan hayatı bu kadar ucuz olmamalı. Birbirine küskün iki büyük partinin lideri ilk kez terörle mücadele konusunda yapılabilecekleri görüşmek üzere biraraya geldi. Hükümet bazı yatırımlardan kısarak terörle mücadele için yeni kaynaklar ayırma hazırlığında; bununla 'özel kuvvetler' adını taşıyacak profesyonel bir silâhlı güç kurulması planlanıyor. Bu güce alınacak personelin nasıl kişilerden oluşacağı -bıyıkları üzerinden- daha şimdiden tartışma konusu.

Türkiye birdenbire 1990'ların güvenlik öncelikli ülkesi haline dönüşmeye başladı.

Hiçbir devlet varlığına kast edenler konusunda hareketsiz kalmaz; vatandaşına karşı uygulanan şiddeti umursamayan bir devlet hiçbir yerde yok. ABD gibi 11 Eylül saldırıları sonrasında işi resmen sivil hakları askıya almaya kadar vardıran aşırı tepkililer de çıkabiliyor demokratik iddialı devletler arasından...

Türkiye teröre karşı mücadelesini hak ve özgürlükleri kısıtlamadan -hatta 'açılım' adı altında genişletmeye devam ederek- yürütmek niyetinde.

Niyet ne kadar halis olursa olsun 'yeni güvenlik tedbirleri' öncelikleri değiştirmeyi de mutlaka getirecektir. Turgut Özal'ın vefatı sonrası Süleyman Demirel Çankaya'ya çıkınca başbakan olan Tansu Çiller'in de tercihi demokratik hakları korumaktı başlangıçta, 'Bask modeli' arayışları buna işaret ediyor. Ancak o işin sonrasının nasıl geldiğini Susurluk ve Ergenekon süreçlerine bakarak görebiliyoruz.

Tansu Çiller ile Tayyip Erdoğan, DYP ile Ak Parti arasında farklar büyük, ancak 'açılım süreci'nin durması ve önceliğin terörle mücadeleye verilmesi yüzünden refahı artıracak kaynakların silâhlar ile o silâhları kullanacak güçlere ayrılması yine de mümkün. Demokrasisi daha da pekişecek, hukuk devleti anlayışı iyice yerleşecek umudu veren ülkemiz, bir bakmışsınız, yeniden bir 'güvenlik devleti' haline dönüşüvermiş...

Sebep? PKK'nın şiddet kullanmaktan vazgeçmemesi... Hergün bir yerlerden gelen eylem haberlerine ek olarak istihbarat raporları da PKK'nın önümüzdeki dönemde can almayı sürdüreceğini söylüyor...

Çeyrek yüzyıldır devam eden terörün zorladığı olağanüstü şartlardan kurtulmak ve yeni dönemin sağladığı imkânlardan daha geniş biçimde yararlanmak fırsatı yakaladığını düşünmeye başlayan bölge insanının beklentisi bu yüzden kimbilir ne kadar ertelenecek?

Terör örgütlerinin böyle bir açmazı var: Şiddetsiz bir hayat seçeneği karşısında zorlanıyor militanları ve silâhları bırakma zamanının gelip geçtiğinin farkına varamayabiliyor. Sri Lanka devletinin uzattığı eli doğru değerlendiremeyen Tamil Kaplanları örgütünün geçen yıl (Mayıs 2009) başına gelen bunun en çarpıcı örneği.

Doğu ile Batı arasındaki fark da burada: İngiltere'de IRA, İspanya'da ETA örgütleri, günün şartlarının terörle sonuç almayı imkânsızlaştırdığının farkına varır varmaz eylemsizlikten silâhları bırakmaya doğru evrilen sürecin bir parçası haline dönüşmeyi başardılar. Kolay olmadı elbette, ancak sonuç da ortada: İki ülkede de terör bugün en aza inmiş durumda; şiddetin hafifleyip ortadan kalkması üzerine, daha önce silâhlı mücadeleye ayrılmış kaynaklar, İrlanda'nın Katolik bölgesi ile İspanya'nın Katalan bölgesinin kalkınmasına yönlendirildi.

Önceki ve Sonraki Yazılar