Öncesiz; öncesiz olduğu için de sonrasız

Modern Batı uygarlığı, bir "hümanizm" projesi olarak başladı. Sanıldığının aksine "hümanizm", insancıl bir dünyanın kurulması çabası değildir. Kilise çağları boyunca, iradesi, duyguları, aklı bastırılan insanın her türlü kilise otoritesine başkaldırması ve her türlü otorite, meşrûiyet ve hegemonya kaynağının Kilise'nin elinden alınarak insana devredilmesidir hümanizm.

Önceden bizzat tanrılaştırılan, Tanrı'nın rolünü Tanrı adına da olsa üstlenen, sorgulanamayan Kilise'nin bu tanrısal rolünün insanın eline geçmesi, dolayısıyla insanın her şeyin ölçüsü ve ölçütü katına yükseltilmesi girişimidir.

Hümanizmle temelleri atılan modernite projesi, beklenildiği gibi, insanın, insanca bir dünya kurmasıyla sonuçlanmamıştır. Bizzat insanın kendisini bile yok etmiştir. Önce sanatta ve düşüncede modernizm hareketiyle başlayan, sonra da postmodern düşünürlerin, sanatçıların geliştirdikleri söylem, artık insanın ve her şeyin sonu fikrine dayalı, varlığa ve hakikate varoluşsal bir saldırıyla sonuçlanan, bu darboğazdan nasıl çıkılabileceğini gösteremeyen eylemsiz bir söylemdir. İnsanı opaque'leştiren / donduran, grotesk'in, pathos'un, estetize ayartıların ve yokoluş biçimlerinin eşiğine fırlatan bir bitiş ve yitiş noktası.

Modernite, sonunda insanı da, Tanrı fikrini de, tabiatın aşkınlığı fikrini de yok etti ve insanı, gezegenimizi, medeniyetleri geleceksizleştirdi. O yüzden, postmodern zaman da, postmodern mekân da, öncesizlik ve bunun kaçınılmaz sonucu olarak da sonrasızlık fikrine dayalı, geçmiş ve gelecek zaman duygusunun iptal edildiği, her şeyi genişletilmiş tek bir geniş zaman duygusuna hapseden, her şeyin mübah olarak algılandığı, bütün değerlerin değersizleştirildiği, bütün anlamların anlamsızlaştırıldığı, bütün hafızaların hafızasızlaştırıldığı, bütün eylemlerin, iradelerin ayartıcı, baştançıkarıcı söylemlerle ve eylemlerle sanallaştırıldığı bir zamansızlık ve mekânsızlık hâlidir. Bir yersizlik ve yurtsuzluk durumudur. Bir duyarsızlaşma, hissizleşme, insansızlaşma, vicdansızlaşma, niteliksizleşme, yüzeylere, yüzeyselliklere, niceliklere, araçlara, dizginlenemez arzulara, hazlara ve hız biçimlerine teslim, mahpus ve yok olma biçimidir.

Hümanizmle birlikte başlayan modern Batı uygarlığının seküler bir meydan okuma olması, düşüncede, sanatta ve hayatta yepyeni çiçeklenmelerin, zenginleşmelerin, derinleşmelerin, keşiflerin, mükâşefelerin, karşılıklı olarak vareden çok yönlü konuşmaların, buluşmaların yaşandığı bir fütûhat (açılımlar dizisi ve ufku) olmasını engellemiştir modernliğin.

Sekülerlik, modern Batı uygarlığının icat ettiği dinin adıdır: Tanrısı insan olan; varoluş alanı sadece bu dünyaya ayarlı; ufku burayla ve şimdiyle sınırlı; insanı, insanın varoluş mecrasını fizik dünyaya kilitleyerek tastamam bir yokoluş macerasına dönüştüren bir paganizm ve barbarlaşma biçimidir.

Sekülerleşme, insanın, başta kendisi olmak üzere, Tanrı'yla ve kâinât'la ilişkisini tersyüz ettiği için, insan, kaçınılmaz olarak ontolojik güvensizlik duygusu yaşamaya, Foucault'nun deyişiyle, "modernlik hapishanesi"ne hapsolmaya mahkum olmuş; bu dünyayı, dolayısıyla hayatı güç ve çıkar ilişkilerinin, dizginlenemez arzu ve haz biçimlerinin tatmin edildiği; insanın aşkın özelliklerini, vicdanını, duyarlıklarını aşındıran; insanın diğer insanlarla, varlıklarla ve kâinâtla ilişkilerini yalnızca kontrol ve kolonize etme güdüleri üzerine kuran ve sonuçta insanı da yok eden darwinyen bir barbarlıklar dünyasının, materyalist bir çatışmalar ve çıkarlar anaforunun ortasına fırlatmıştır.

Modernlik, bir unutma biçimiydi. İnsanın, kendisini ifade edebilmesi ve gerçekleştirebilmesi için, öncesini unutması gerekiyordu. Sonuçta, nevzuhûr bir varlık türü çıktı ortaya. Tarihte ilk defa, insanın tanrılaştığı, tanrılaştığı ölçüde de barbarlaştığı, vicdanını, duyarlıklarını yitirdiği, hayatı güç, çıkar ve haz ilişkileri arenasına dönüştüren zavallı bir varlık türü.

Öncesi yoktu bu insanın. Kendisinden önceki bütün insanlık birikimlerini ya yok etmişti; ya da dümdüz... Öncesi olmadığı, öncesiz olduğu için de, sonrasızlıkla malul şimdi. Buraya ve şimdiye, benine ve bedenine hapsolmuş durumda. Aslâ mutlaklaştırılamayacak ve ilahlaştırılamayacak hususiyetlerle yaratılan benini ve bedenini mutlaklaştırdığı için, insan, özne olma özelliklerini de yitirmiştir. Beninin ve bedeninin, dizginleyemediği arzularının, ayartılarının, barbarca dürtülerinin, ruhsuzlaşmış hâllerinin kulu ve kölesi olmaktan kurtulamıyor ve özneleşemiyor o yüzden.

Önceki ve Sonraki Yazılar