Teslime Gülsen NURDOĞAN

Teslime Gülsen NURDOĞAN

Oniki Şubat ve Maraş Olayları

 

İlk ve ortaokulu yatılı bir okulda okudum. Annem, babam ve kardeşlerimden uzakta hasret ve gurbet içinde geçen, fakat sayısız dostlukların oluştuğu, birbirimize abla, abi olduğumuz yatılı okul günlerimiz.. Unutulmaz hatıralarla perçinlenmiş yıllarımız...

İlkokul üçüncü sınıftaydım. Okulun bahçesinde yakar top oynuyorduk. Başımız üzerinden bir kaç kurşun geçti. Ne olduğunu anlamıyorduk demekki; hâlâ oyunun heyecanında koşturmaya devam ediyorduk..

Biz savaş çocuğu değildik. Kurşun sesini sadece dedelerimizin, babalarımızın av tüfeğinden biliyorduk...

Keskin bir düdük sesiyle oyunumuz bölündü. Düdük sesi 'toplanın' demekti. Şaşkınlık içinde sesin geldiği tarafa baktık. Bu vakit toplanma saati değildi. Öğretmenlerimiz panik içinde içeriye girmemizi işaret ediyorlardı. Birbirimize dahi birşeyler sorma cesareti gösteremedik. Koşarak okula girdik.

Beşyüzden fazla yatılı talebesi olan yatılı bir okuldu burası. Kahramanmaraş'ın Ahır Dağı eteğinde bir kaç dönümlük arazi içerisine kurulmuştu. Bölgenin okulu olmayan köylerinden toplanan çocukların okuduğu bir yatılı okuldu.

O gün erkenden yatakhanelere alındık. Bize bir şey söylenmiyordu. Kötü bir şeyler olduğunu seziyorduk. O gece okulumuzun arkasında Ahır Dağı'nın alt uçlarındaki bir kaç evin yanışını pencerelerden seyrettik. Bu evler fakir fukara evleriydi ve şehir merkezine oldukça uzaktı. Evleri yakanlar okulumuzu da yakarlar diye sabaha kadar uyumadık. Ertesi gün öğretmenlerimiz bize korkmamamızı ve güvende olduğumuzu söylediler. Çocuk saflığıyla hepsine inandık...

Ertesi gün öğleden sonra, okulun doğu bahçesinde bir arkadaşımla zeytin ağaçlarının altında bu kez de Yalak oyunu oynuyorduk. Yalak, toprağa ellerimizle küçük çukurcuklar açarak içine belli sayıda taşlar doldurduğumuz bir oyundu. Dünkü olanları ve geceleyin yanan evleri tamamen unutmuştuk sanki...İri yarı iki adamın ellerinde ucu sivri kazıklarla bize doğru geldiğini gördük. Korkmuştuk...

Adamlardan daha şişman olan bize gülümsedi ve:

''Korkmayın bizden çocuklar! Biz size bir şey yapmayız. Öğretmenlerinizle görüşeceğiz'' dediler. İki adam da iyi insanlara benziyorlardı fakat gene de tedirgin olduk. ''Acaba öğretmenlerimizi mi öldürecekler'' diye bile düşündük. Az sonra o iki adam yanımızdan geçerek geldikleri gibi gittiler...

Kahramanmaraş'ta sıkıyönetim ilan edilmişti. Sokağa çıkma yasağı getirilmişti. Okulumuza üç gün ekmek gelmedi. Duyduğumuza göre fırınlar çalışmıyordu. Üç gün aç kaldık, desek yeridir. Yemekler zaten çok kötü çıktığı için ekmekten başka bir şey yiyemeyen ben gerçekten üç gün aç kaldım ve kelimenin tam anlamıyla açlığın ne demek olduğunu o gün öğrendim. ''Biz sizi biraz açlık........la imtihan edeceğiz'' ayet-i celilesini okuduğumda bu günlerim için Allah'a hamdetmişimdir. .Her halimizde Allah'a hamdolsun.

Dediğim gibi İlkokul üçüncü sınıftaydık ve bizler, küçücük bizler; sağcı-solcu diye birbirimizle tartıştığımızı hatırlıyorum. Halbuki sağcılık ve solculuğun ne anlama geldiğini benim gibi diğer arkadaşlarım da bilmiyordu...

Ve Beş Nisan'ı tebessümle hatırlarım. Kahramanmaraş'ta Beş Nisan Kardeşlik günü ilan edilmişti ve her sene kutlanıyordu. Beş Nisan günüyle ilgili İl çapında şiir yarışması yapılmıştı, ben de derece almıştım. Edebiyat öğretmenimiz Remzi Arabacı'ydı...

Beş Nisan Kardeşlik günlerinde arkadaşlarımızla elele tutuşarak tören merasiminde yürüdüğümüzü ve bize kardeşlik şarkıları söylettirildiğini hatırlıyorum...

Ve Sütçü İmam...

Bu gün 12 Şubat..

Kahramanmaraş'ın Kurtuluş günü.

Biz Sütçü İmam'ı çok sevdik. Başında fesiyle, göğsünde imanıyla. Sevimli dedemiz, yürekli dedemiz, hâmîmiz..Çocuk yüreğimde böyle düşünürdüm Sütçü İmamı. Bize onun, Maraş işgal altındayken cuma namazı kılmak için toplanan ahaliye ''Biz hür değiliz, hür olmayana da cuma namazı caiz değildir'' dediği anlatılırdı.

Tepeden tırnağa örtülü müslüman kadının peçesini yırtmak isteyen Fransız askerine nasıl silah çektiği ve böylece Maraş'ta milli mücadeleyi nasıl başlattığı anlatılırdı.

Adı, Ömer oğlu Ali, Kireççi oğlu Ömer'in oğlu Ali. Fakat hepimiz onun adını Sütçü İmam olarak biliyoruz. Süt satarmış da geçimini öyle sağlarmış mübarek. Uzun oluk mescidinin müezzinliğini ve imam hatipliğini yaparmış...Sakin ve yumuşak tabiatlı biriymiş, tıpkı şu ayetteki gibi: ''Onlar birbirlerine karşı son derece merhametli fakat kafirlere karşı serttirler..'' Fetih Suresi 29. ayet.

Bu gün 12 Şubat, Kahramanmaraş'ın düşman işgalinden kurtuluşunun yıldönümü. Bu gün Maraş'ta Kurtuluş günü kutlanacak. Acaba şimdi nasıl kutlanıyor Kurtuluş günleri? Otuz yıl öncesinin Kurtuluş günlerinde çete kıyafetli adamlar adeta birer tiyatro sergilerlerdi Maraş'ta. Otuz yıl öncesiyle şimdiki kutlamalar arasında fark var mı, diye merak ediyorum. Maraş, çocukluğumun şehri Maraş.. Annesiz babasız günlerimin geçtiği, hasretin ve gurbetin adı Maraş..Bir dolu kıymetli öğretmenler ve candan arkadaşlar şehri Maraş...

Ahır Dağı'nda yanan evleri, kurşun seslerini, Sütçü İmamı ve Beş Nisan Kardeşlik gününde elele tutuşarak yürüdüğümüzü unutmuyorum...

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum