Oruç insanı tutar

…Ve özgürleştirir insanı.

İşte önümde sigara...

Ve bir şey yapamıyorum. Bir tane bile yakamıyorum. Oruç, tutuyor beni.

Orucun ilk günü üstelik de... Öyle kolay değildir orucun ilk günleri sigara mahkûmları için.

Ama sigara içemediğim için bir sıkıntı, bir problem yaşamıyorum. Tuttuğum için tutuyor beni oruç...

* * *

Bir ibadet olarak oruç, mümin'in Rabbine yönelmesidir. Her ibadet gibi Rabbiyle ontolojik bir temasa geçmesidir. Ne büyük bir asalet, ne büyük bir imtiyaz bu böyle!

Her ibadet gibi oruç da bir kulluktur; insanın kul olduğunu hatırlamasıdır.

Kulluk, özgürleşmektir. Kul olmayan, kulluğunun şuurunda olmayan insanlar, özgürlüklerini yitirirler; kâh kula kul olurlar, kâh kulun yapıp ettiklerine, kâh dünyaya, dünyadaki her şeye, kâh nefislerine, nefislerinin arızî arzularına ve arızalarına...

Ama hakka kul olmayan insan, hakikati göremez; en zayıf şeylere de, en güçlü şeylere de kul-köle olur da farkedemez bile bunu.

İşte oruç, insana her şeyden önce kulluğunu hatırlatır. Hakka kul olmadığı takdirde kolaylıkla her şeyin kulu olacağını; tıpkı Kitabımız gibi, tıpkı tarihin büyük peygamberleri, bilge kişileri, çağımızın düşünürleri, sanatçıları gibi, örneğin romanın zirve'si Dostoyevski veya psikanalizin zirvelerinde gezinen Lacan gibi...

Seküler hayat, insanı özgürleştirmek adına her şeyin kulu kılar: Hızların, hazların ve arzuların kulu-kölesi. Oysa hızların, hazların ve arzuların peşinden koşmak özgürleşmek değildir; hızların, hazların ve arzuların peşinden koşmaktır sadece. Aslında bütün bunlar birer kaçıştır; insanın iradesinin boşalması ve özgürlükten kaçış biçimleri… İnsanın kendisinden kaçması; sorumluluklarından kaçması, kulluğundan kaçması. Sonuçta, Rabbine kul olacağına, Rabbinin kullarının kullarına kul olması.

Seküler / Batılı hayat, ruhu yok eder; ruhun yerine şeytanı ikame eder; iyi'yle kötü'yü, şeytan'la Tanrı'yı eşitler. Hâl böyle olunca, böyle bir ortamda ruh, sırra kadem basar. Ruhu yok olan insan, her şeyin kulu-kölesi olmaktan kendini kurtaramaz.

Bütün diğer ibadet biçimleri gibi oruç da, insanın ruhunu özgürleştirir. İnsanın ruhu özgürleşince nefsi de özgürleşir; ruh özgürlüğüne kavuşunca, nefsi kurucu bir iradeyle donatır ve hem bir "şems" (güneş) olacak, hem de Şems'ini bulacak, güneşten istifade edebilecek bir aziz varlığa dönüştürür insanı.

İnsan, vareden bir varlık değil, Vareden tarafından varedilen bir varlıktır. İnsandaki varedenlik husûsiyeti, varedilen'den varedebilen olmasında gizlidir.

İnsan, yaratan değil yaratılandır. Rabb değil, kuldur. Kul, âbid demektir. Abideleri kuran odur: Önce ruh âbidesini, içinin, iç dünyasının sarayını kurabilmelidir insan.

Rabbine kulluğunu yitiren, kul olmayan insan, her şeyin kölesi olur. Bu kaçınılmazdır. İnsan ya kul olur; ya da köle. İyi bir kul olmak da, köle olmak da insanın elindedir.

İradesi insana, insanın eline verilmiştir. Ama insan, kulluğunu / ruhunu yitirdiği zaman iradesini de yitirir. İşte oruç, insanın iradesini hatırlatır insana: İnsanı aç tutarak, susuz tutarak, her türlü şerden, kötülükten uzak tutarak hatırlatır iradesini: Olağanüstü şeylerden uzak tutarak değil, en olağan, en alelade ile yapar.

Ve en alelâde'den muhteşem bir fevkalâde çıkarır: İnsanı, alelâdelerden kurtarır ve yine bu alelâdeler aracılığıyla fevkalâdeye ulaştırır.

Sözün özü, oruç, insanı muhteşem bir irade / varoluş sınavından geçirerek insana kulluğunu / ruhunu, dolayısıyla iradesini ve özgürlüğünü armağan eder.

Not: Geçen yıl yayımlanan bu yazıyı, Ramazan Medeniyeti: Vücut, vicdan ve vecd şuuru ve şiiri (2) yazısından önce yeniden yayımlamanın daha anlamlı olduğunu düşündüm.

Önceki ve Sonraki Yazılar