Sahi insan kendini ne sanıyor?

 

 

Çok şey sanıyor…

Ve bazen de

herşey …

Kûran´da insana verilen nimetlerden söz edilmiş.

İsterseniz biraz hatırlamaya çalışalım.

Bir buzdolabını açalım ne dersiniz?

Buyurun…

Buzdolabı açıldı. Karşımızda çeşit çeşit sebzeler ve meyveler. Muz, armut, patlıcan, domates vs.

Buzdolabını kapatalım…

Üzerine oturduğumuz koltuk. Üzerinde yolculuk yapabildiğimiz vasıtamız.

Her gün sabah uyandığımızda yüzümüze temas eden güneş ışığı.

Her gün hiç hesapsiz nefes alış verişlerimiz.

Sevgi dolu yakınlarımız, sevdiklerimiz.

Kalp atışlarımız.

Yeryüzünün halifesi.

Yaratılmışlar arasında en yücesi.

Eğer şükrederseniz nimetlerimi artırırım." [İbrahim, 7] âyetinin muhatabı.

Fiziksel güzelliklerimiz; göz, kulak, burun, beyin, kaş vs.

Ruhsal özelikklerimiz; sevmek, düşünmek vs.

Bunca güzellikler ve dahası. Burada saymakla bitiremeyiz.

Bunca güzellikleri bize nasip edeni ne çabukda unutuveriyoruz?

Geçici dünya güzellikleri arasında sıkışıp kalan insan, gerçek yaratılış sebebini bir kenara ne çabukda atıveriyor…

Tabiri caizse sanal dünyanın oyuncağı oluyor. Ben ettim, ben yaptım, ben başardım sözcükleri çok kullanır olduk.

Bununla kalsa yine iyi. Bununla da bitmiyor. Kendini bir zaman sonra  çok büyük „birşey“ sanıyor. İnsanın afra tafralarından geçilmiyor. Kendini hiç şüphesiz kusursuz yaratanının karşısında eğileceğini, eğilmesi gerektiğini çok fazla, hatta haddinden fazla unutuyor.

Sanki küçük dağları o yaratmışcasına böbürleniyor.

Sahip olduğu tüm muhteşemliğin yegâne sabihi kendisi sanıyor.

Amma velakin, Üstad Necip Fazıl Kısakürek geliveriyor nan gibi aklına, çünkü büyük düşünür , „Aldığımız nefesi bile geri veriyorsak, hiçbir şey bizim değil“ diyor, ve hatırlatıyor; SEN ACİZSİN...

Bir hiçlik ile varlık arasında debeleniyoruz. Hiç birşey bizim değilken, biz herşeyin bizim olduğuna cidden kaptırmışız kendimizi.

Dolayısıyla bu tavrımızla Kul olmak yerine köle olmayı tercih ediyoruz.

Rabbine yakınlığı derecesinde insan kulluğunu belirler. Rabbine kul olmayan ona buna köle olur.

Secdeye inmeyen başı ne yapsın onu Yaradan?

Kul olmayan insanı ne yapsın cennet?

Gördüğü iyiliğin karşısında bir teşekkürü borç bilen insan, yaradanına neden borçlu kalsın ki?

İnsanlara karşı sergilediğimiz nankörlük şöyle dursun, Rabbimize karşı yaptığımız nankörlük reva mı?

Şimdi bizi cehennem ile cezalandırması haksızlık mı?

Yoksa „İstediğiniz şeylerin hepsinden size verdi. Eğer Allah'ın nimetlerini saymaya kalkışsanız sayamazsınız. Şüphesiz insan çok zalimdir, çok nankördür.“ âyeti halen kulağımıza, kalbimize ve aklımıza ulaşmadı mı?

Eğer Azrail (a.s.) gelinceye kadar halen ulaşmaz ise, ve kulluk şuurunda bir hayat sürmez ise insan, o zaman bir başka ayet bir gün tüm gerçekleri yansıtacak ve yaşatacak hepimize;

"Andolsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım. Eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir."

Sahi insan kendini ne sanıyor?

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum