Sarık Müdafası

 

4 Halifeler dönemini işlerken, özellikle Hz. Osman döneminde başlayıp Hz Ali döneminde doruk noktasına ulaşan 
ümmetin ihtilafları ile ilgili konularda hocalarımız hep; O’nlar sahabe doğru içtihad yapmışlarsa iki, yanlış içtihad yapmışlarsa bir sevap almışlardır diye öğretirdi. 
Varsın Muaviye ayak oyunları ile gelsin, varsın Yezid’lere kapı aralansın yine de sevab kazanırlar.
Peygamber torunlarının katline bile sebeb olsa onlar yine de sevab kazanırlardı.
Böyle anlatmıştı hocalarımız, hala böyle mi anlatırlar bilmiyorum.
 
 
Rahmetli Erbakan’ın katıldığı MGK’dan ümmeti muhammed için ağır tavsiye-kararlar çıkınca yine öyle demişti hocalar. Doğru ise iki sevab, yanlış ise bir sevab almıştır MGK kararlarını dayatan paşalar.
İmam-Hatip okulları tırpanlanmaya çalışılırken okullarda verilen eğitimin aslında yetersiz olduğunu söylüyordu hocalar.
Başörtüsüne yönelik saldırının en pervasızca uygulandığı dönemde konunun füruat olduğunu söylüyordu hocalar.
İhtimal aynı hocalar İskilipli Atıf Hoca’nın da sadece füruattan olan bir bez parçası için şehid olduğunu sanıyorlardır.
Şimdi aynı hocalar aslında füruat kelimesinin yanlış anlaşıldığını anlatıyorlar, o lafların söylendiğinde neyi kastettikleri bilinmezmiş gibi.
 
Ülke yeni gözaltılarla çalkalanıyor yolsuzluklar, ihaleye fesat karıştırmalar….
Ümmetin para ve makam ile imtihanı  hep netameli konular arasında sayıldı.
Her ne zaman müslümanlar partili mücadele içinde olsa, aldıkları makam sayesinde rant ve yolsuzluğa bulaşabilme riskleri ya da fiilleri konuşuldu, konuşuluyor.
Her kim ki ümmetin parasını, malını, kuvvetini iç ediyor, istismar ediyor, yanlışa kullanıyor ise hem bu dünyada hem de ahirette rezil olsun.
 
Peki bu yanlışa düşme sadece  parti içinde mücadele eden müslümanlar için mi geçerli. Cemaatlerin topladığı- yönettiği milyarlarca dolarlık (neredeyse  Türkiye bütçesinin dörtte biri) paraların yönetilmesinde, kullanılmasında yolsuzluk olmaz mı, Bu kadar büyük paraların döndüğü bir sector çalışanları İlahi koruma altında da Partili mücadele verenler bu korumadan niye mahrum.
Hükümetler her yıl gelir-gider- harcamalar, top yekün bütçelerin hesabını verirken ve bunun için her yıl meclisten(halktan) onay alma ihtiyacı duyarken, onca cemaat tarikat vb her yıl topladıkları paraların miktarını, nerelere nasıl harcandıklarını, hangi personele ne kadar ödeme yapıldığını toplanan bu paraların bir kısmının örtülü bir ödenek için ayrılıp ayrılmadığını ve bu örtülü ödeneklerden hangi uluslar arası vakıflara para aktarılıp aktarılmadığını neden açıklamazlar.
Hocalar da Ayetullahlar gibi masum mu?
Peki Ümmet bunları niye sormaz? Partili mücadele eden adama sorarız çünkü o sapabilir, ne de olsa Firavun (!) izinden gidiyor, ama abilere hocalara sormayız çünkü onları peygamber mi yönetiyor ?!
 
Bunca olup biteni hep sineye çekip ya sabır demek için bahaneler bulmaya çalışıyorum ama  Tayyib Erdoğan’I devirmek için kafirlerle işbirliği yapmanın bahanesini bulamıyorum.
Erdoğan’siz bir Türkiye hesapları yapanların derdi Erdoğan’I bitirmek değil tıpkı İskilipli Hoca’yı asanların derdinin sadece sarığın yerine şapkayı ikame etmek olmadığı gibi.
Ve bugün Tayyib Erdoğan’I savunmak  sadece bir parti ya da liderin müdafaası değil,
 
Ya İskilipli hocanın safında sarığı  savunacaksınız  ya da Kılıç Ali’nin yanında şapka çıkaracaksınız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum