Seçime az kala taraflar

Başbakan Tayyip Erdoğan doğru yapıyor; kendisi ve partisine karşı kışkırtıcı eylem planlayanların ellerini boşa çıkartıyor. Yöntemi basit: Kışkırtmaya gelmiyor, kışkırtıcı yaklaşımları derhal reddediyor ve kendisi yahut partisi ile kurulmak istenen yanlış bağları asla üstlenmiyor...

Almanya'da başlatılan 'Deniz Feneri e.v.' soruşturmasının Alman istihbaratı ile içimizdeki uzantıları arasında kurulan yakın ilişkiyle kendi paçasına sıçratılan çamur haline dönüştürülme projesi olduğunu sezer sezmez, dikkatlerin bu yönde yoğunlaşmasını engelleyecek biçimde tavır aldı Tayyip Erdoğan.

Seçim malzemesi olarak dizayn edilen proje devre dışı kaldı mı? Hayır, kalmadı, ama Başbakan Erdoğan'ın tavrı -sıfırlayamasa da- etkinin dozunu hayli düşürdü. Muhalefet partileri hâlâ kullanım değeri olduğunu sanıp ağızlarından düşürmüyorlarsa da, 'Deniz Feneri' olayının Ak Parti'ye olumsuz bir maliyeti herhalde olmayacak...

En baştan çok güçlü bir sesle her türlü yanlış irtibatı reddetmesiyle, Başbakan Erdoğan'ı konuyla irtibatlama tuzağı kuranların tezgâhı bozulmuş oldu.

Geçmişteki iktidarların yanlışlarından ders almış bir kadroya sahip olduğu Ak Parti'nin, böyle ortamlarda kendini daha fazla belli ediyor. 28 Şubat'ın 'başarısı' biraz da dönemin hükümetinin olan-biteni tam kavrayamamasıyla ve ortaya dökülen malzemelerle arasına mesafe koyma konusunda yeterince çabuk ve yeterince ikna edici olamamasıyla bağlantılıydı. Refahyol'u iktidardan eden süreçte basiret bağlanmasının sayısız örnekleri vardır.

Doğru tavrın en son örneği, Metrobüs'ün Anadolu yakasına uzanması vesilesiyle düzenlenen törende asılan ve kendisini 'Son Padişah' olarak ilân eden postere, Başbakan Erdoğan'ın, bir sonraki mitingde gösterdiği tepkidir. Kendisinin nasıl görülmesi gerektiğini en iyi biçimde sunan bir 'konuşlandırma' başarısıdır o tepki.

Seçim kampanyası sırasında ayağına dolanması beklenerek bunlara benzer pek çok yem atıldı; bunların hiçbiri tuzağı kuranların beklediği izi bırakmadıysa, en başta alınan politik tavrın etkisiyledir. Ak Parti mitinglerinin daha canlı geçmesine yaradığına bakılırsa, muhalefetin bugüne kadar izlediği taktiklerin beklenenin tam tersine sonuçlar verdiği de anlaşılıyor...

Şunun şurasında seçime üç hafta kaldı ve görünen o ki, altı yıldır ülkeyi yöneten, 1994 sonrasında yerel yönetimlerde iktidarını sürdüren Ak Parti 29 Mart'ta da sandıktan seçim başarısıyla çıkacak. Bunda, Başbakan Erdoğan'ın üzerine yapışsın diye ortaya atılmış iddialara ânında tavır koyuşu ve kışkırtıcı eylemlere hemen tepki vermesi büyük rol oynuyor. Medyanın Ak Parti'nin başarı şansını azaltmaya yeminli bir bölümünü de etkisizleştiriyor bu tavır...

Muhalefetin de taktik değiştirmesinin zamanı geldi artık. Hırçınlığın fazla anlam taşıdığı bir zeminde geçmiyor kampanya; bu durumda muhalefet de kişisel sataşmalar yerine daha verimli bir söylem tutturmalı. Ortada dolaşan politik figürler yeterince halkı heyecanlandırmıyor; yeni yüzleri devreye sokmalı muhalefet. 'Hizmet' öncelikli bir kampanya yürütülemiyor, çünkü eldeki projeler halen uygulananların kötü birer kopyası...

Söylenebilecek olan şu: Muhalefetin yeni bir dile, üsluba ve yüzlere ihtiyacı var.

Önceki ve Sonraki Yazılar