Süreç bitti mi, biter mi, bitmeli mi?

Dünyanın herhangi bir demokratik ülkesinde, bizdeki son girişime benzer bir açılım için, halktan aldığı oyla ülkeyi yönetme yetkisine sahip olmuş iktidar partisinin risk üstlenmesi yeterdi. İngiltere'de İşçi Partisi lideri Blair, İspanya'da Sosyalist Gonzales terör belâsını sona erdirme sürecini böyle başlattılar... Bizde ise askerin süreçle ilgili ne düşündüğü de merak edildi.

Muhalefet partileri askeri konuyla ilgili açıklamaya zorladı.

Askerlerin konuya ilişkin 'kırmızı çizgileri' olduğunu CHP ve MHP'nin zorlaması sayesinde biliyoruz. Demokrasilerin vazgeçilmezi birer 'siyasi parti' olarak kurulmuş olsalar bile, CHP ile MHP'nin demokrasiyi içlerine sindirememiş kadrolar tarafından yönetildiğini bu vesileyle öğrenmiş olduk. Bu iki partinin tavır alabilmesi için iktidar olmak yeterli değilmiş, kışladan ses yükselmesi de gerekiyormuş...

Org. İlker Başbuğ'un 'Zafer Bayramı' vesilesiyle yaptığı açıklamayı işittiler; artık bundan sonra sınırlarını askerin çizdiği bir sürece gönüllü yazılabilirler.

İyi de, Org. Başbuğ'un sorunun çözümü için çizdiği sınırlar, ilk selefi olan Org. Yaşar Büyükanıt'tan başlayıp son 25 yıl boyunca aynı görevde bulunmuş komutanların süreleri içerisinde konuya dair yaptıkları açıklamalardaki sınırlardan çok farklı. Türkiye çeyrek asırda nereden nereye geldi ve bu süre içerisinde askerin konulara yaklaşımı da elbette değişti.

'Üniter devlet' ve 'anayasanın değiştirilemez maddeleri' dışında yapılacak düzenlemelere itiraz etmiyor bugün asker...

Etse ne olur? Siyasi iktidar “Asker böyle diyor” diye doğru bildiği yoldan sapmak zorunda mı? Zorunda olmalı mı? CHP ve MHP'nin bu demokrasi sorusuna ne cevap verdiği artık biliniyor.

Ak Parti'nin işini zorlaştırmak, süreci yokuşa sürmek amacıyla yürüttükleri yıpratma politikası, henüz kendileri tarafından fark edilmese bile, CHP ile MHP'yi demokrasi ile yönetilen ve bu yolda hayli mesafe almış ülkemizde farklı bir kulvara itecektir.

Ülke sorunlarıyla ilgili hayati kararları kendi başına alamayan bir kadronun 'siyasi parti' fiyakasıyla ortalıkta dolaşması bugünün dünyasında o kadar kolay değil. Hayati konuların ince ayarını asker çekecekse, sivil görüntülü tiplerin politika alanında çalım satmasına ne hacet? Bırakırız, sınırlarını çizdiği politikayı asker kendisi uygular...

Davulun sivillerin boynunda olduğu, askerin tokmağı elinde tuttuğu sistemin adı değildir demokrasi... Demokrasilerde davulla tokmak tek bir eldedir; halktan yeterli oyu almış sivillerin elinde...

Sürecin bundan sonra alacağı biçimden çok daha önemli olan, iki muhalefet partisinin demokrasiyle bağdaşmayan tavırlarıdır.

İktidar partisinin bugün ortaya çıkan tabloyla işi zorlaşmış görünüyor. Hükümet 27 Nisan (2007) e-muhtırasına karşı takındığı sağlıklı tavrı bu defa benimsemekte bayağı gecikti. Süreç için önceden kurduğu oyun planında Org. Başbuğ tarafından dile getirilen hassasiyetler dışına esasen çıkmama niyeti var idiyse bile, yayınlanan mesajdan sonra iplerin kendi elinde olduğunu hissettirecek bir politika izlemek zorunda Ak Parti...

Bunu yapmak için askerle sürtüşmesi gerekmiyor elbette; demokrasiyle idare edilen bir ülkede halkın oyuyla iktidar olmuş bir siyasi partinin vesayet kabul etmeyeceğini ifadenin binbir yolu bulunmalı.

Toplumda bu denli heyecanla karşılanmış bir projeyi sıfırlamanın maliyeti çok ağırdır; iktidarın tutacağı yol o maliyeti muhalefetin sırtına yüklerken, sürecin devamını ve sonuç almasını getirecek türden olmalı.

Önceki ve Sonraki Yazılar