Toplumsal merhamet ve fakirlik

Meşhur Nasrettin Hoca fıkrasıdır. Nasrettin Hoca, bir gün dalgın dalgın yürürken, kendi aralarında kavga eden bir grup çocuğa rastlamış. Hemen müdahil olmuş. "Ne yapıyorsunuz? Neden kavga ediyorsunuz çocuklar?" diye sormuş. Çocuklar, "Hocam, biz bu cevizleri hep beraber topladık. Ama kendi aramızda pay edemiyoruz. Lütfen bu cevizleri bizim için pay eder misiniz?" diye sormuşlar. Nasrettin Hoca, şöyle bir düşünmüş. "Kul taksimi mi olsun? Allah taksimi mi?" demiş. Çocuklar bir ağızdan, "Allah taksimi olsun hocam" demişler. Hoca, çekmiş önüne cevizleri.... Kimisine beş vermiş, kimisine yirmibeş.... Bazısına hiç vermemiş. Çocuklar itiraz etmişler, "Hocam sen ne yapıyorsun? Biz senden adaletli bir taksim yapmanı bekliyorduk. Sen ise kimimize çok verdin, kimimize hiç vermedin. Bu nasıl dağıtım?".  Hoca, "Eeeee çocuklar. Siz böyle istediniz. Allah taksimi böyle olur. Allah da kimisine çok verir, kimisine az" diyerek mesajını vermiş.

Allah (c.c.)'ünün adaletinden hiç kimsenin şüphesi ve kuşkusu olmasın. Allah (c.c.), bir şekilde adaletini tecelli ettirir. O'nun adaletini tecelli ettirmesi için kulların da merhametli, adaletli olması gerekir.

El avuç açmak, fakir fukara olmak, bir tas çorbaya muhtaç olmak. Bu kavramlar, muhitine fakirlik uğramayan insanlar için çok yabancı olabilir. Ama, yapılan araştırmalarda Türkiye'de 10 milyon insanın fakirlik sınırında yaşadığı, üç kuruş paraya muhtaç olduğu, evine bir ekmek bile götüremediği gerçeği karşımızda.

Zaten bu sebeple, bulduğu bu damarı kullanmaya çalışan, fakat ortaya koyduğu önerilerle fukaralığın hiçbir derdine melhem olamayan bir ana muhalefet partisiyle ve onları hayalcilikle suçlayan bir iktidarla karşı karşıyayız. Türkiye'de böylesine derin bir yoksulluk ve fakirlik haritası varken, insanlarımız neden isyan etmiyor, insanlarımız neden başkaldırmıyor, insanlarımız neden toplumsal isyana kalkışmıyor. Kuşkusuz bunun çok farklı nedenleri var. Zira, tüm kültürel formlarına müdahele edilmiş olsa da, tüm değerlerine yabancılaştırılsa da, tüm güzellikleri elinden alınsa da, tüm kültürel özellikleri iğdiş edilse de, insanlarımızın yüreklerinde bulunan vicdan duygusu hala yerli yerinde duruyor.

İnsanlarımız dini değerlerinden soğutulmaya, ahlaki tüm değerleri yok edilmeye çalışılsa da, merhamet derinliklerine kimse müdahale edememiş durumda. "Komşusu açken tok yatan bizden değildir" Peygamberi düsturuyla hareket eden milyonlar, karşılarına bir fakir çıktığında, komşuları dara düştüğünde elini uzatmaktan çekinmiyorlar. Bu yardımlaşma halkası ve yardımlaşma duygusu da, toplumun genetik kodlarında bulunan fakirlik gerçeğinin bastırılmasına neden oluyor. Kemal Kılıçdaroğlu, "Her fakire, her ihtiyaç sahibine 600 ile bin 200 lira yardım yapacaklarını" duyurdu. Hükümet ise bu yardım zincirinin hayal olduğunu, kesinlikle yapılamayacağını söylüyor.

Mesele, fakirlere 600 lira yardım etmek ya da bu projenin gerçekleşemeyeceğini, hayal olduğunu bütçe gerçekleriyle ortaya koymak meselesi değildir. Mesele, 10 milyon ihtiyaç sahibi insanımızı fakirlikten kurtaracak kanalları harekete geçirmek, bu noktada proje üretmek, yeni iş sahaları, yeni fabrikalar, yeni istihdam kaynakları bulabilmektir.

Türkiye'de şu anda kağıt üzerinde yazan kişi başına düşen milli gelir nedir? 10 bin dolar mı? 15 bin dolar mı? Türkiye'nin yoksulluk haritası, fakirlik gerçeği, ortaya konan bu rakamların gerçeklikten ne kadar uzak olduğunu çarpıcı şekilde ortaya koyuyor.

Fakir fukaraya 600 lira vererek yoksulluk ortadan kalkmaz.

Fukaralık, hem toplumsal bir merhamet hareketi, hem de iş-aş imkanlarını sağlayacak bir istihdam hareketiyle çözülebilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar