TRAJİK SALDIRIYA BİR DE EDEBİYAT PENCERESİNDEN BAKALIM...

 

İsrail hükümetinin onayı ile gerçekleştirilen Mavi Marmara baskının üzerinden yaklaşık bir ay geçti.Baskınla ilgili tartışmalar ise hala devam ediyor. Stratejistler olayın asıl nedenini net bir şekilde ortaya koydular; son yıllarda dünyada ve bölgede aktif politikalarla etkin bir şekilde roller üstlenen Türkiye'yi hedef alan bir baskındı.

Dünyaca haklı olarak gösterilmeyen bu baskın, yaşanan problemlerin şiddet yanlısı politikaların neticesi akıtılan kanlarla çözülemeyeceğini bir kez daha ıspatladı.İsrail'in insani değerlerde ne kadar gerilerde olduğunun göstergesi bu saldırı sonrası, iki ülke arasındaki ilişkilerde gerginlikler yaşandı, ABD, İngiltere, Çin, Rusya, Brezilya, İran, Fransa, İrlanda, Norveç gibi dünya liderlerinden İsrail’i kınama mesajları geldi.Bazı ülkelerde konuyla ilgili protestolar da düzenlendi.Şimon Peres 12 Haziran 2010’da Güney Kore’ye yaptığı ziyarette protestocular tarafından “katil” sloganlarıyla karşılandı.Haziran ayı başında 2010’da Avrupa Birliği Dış İlişkiler Temsilcisi Cathrine Ashton AB’nin Türkiye’yi desteklemeye yönelik politikasını tekrar ederek, Gazze'deki ablukanın sonlandırılmasını istediklerini belirtti, saldırıyı kınadı ve acilen soruşturulma açılmasını istedi.

Türkiye’nin saldırıya nasıl bir tepki vereceği, ne tür bir yol haritası çizileceği merak konusuydu.Dış İşleri Bakanlığınca İsrail’in yardım gemilerine düzenlediği saldırının ulusal ve uluslararası hukuk boyutunun değerlendirilmesi ve uluslararası soruşturmaya hazırlık yapılması amacıyla bir komite kuruldu.Söz konusu komite,Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ve Agit (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı) gibi uluslararası hukuk platformlarına konuyu taşıyarak İsrail'in özür dilemesi, tazminat ve bağımsız soruşturma yapılması gibi başlıklarda ısrarcı ve dik bir politika izleyerek, insanlık dışı bu olaya ülkemiz menfaatleri doğrultusunda en şiddetli tepkisini koydu.BM ise, hafta içerisinde Washinton'daki temsilciliğinin rahatsızlığına rağmen gemi baskınıyla alakalı soruşturmayı başlatacağını duyurdu.Bugüne kadar ortaya konan tepkilerin neticesinin ne olacağı konusunda bir şeyler söylemek henüz erken görünüyor.Ama ilişkilerin tekrar normalleşmesi için yapılması gerekli olan şeyin diplomatik diyalog ortamının oluşturulması olarak görünüyor.Bu ise çok uzak bir ihtimal gibi.

Türkiye-İsrail ilişkilerinde yaşanan gerginliğin tek nedeni olan bu olayla alakalı olarak bir aydır dünyanın bir çok kurum ve kuruluşları, onları temsil eden stratejistler, araştırmacı yazar ve siyasi ağızlardan değişik platformlarda uluslararası ortak bir tepki geldi. Gerilen ilişkilerin tekrar olay öncesi konuma taşınabilmesi için aynı ağızlardan bir takım teklifler de dile getirildi. Hepsini okuduk, analizlerini yaparak anlamaya çalıştık. Ama bu konuda yorumlarını dile getiren bir kesim vardı ki, siyasetten uzak objektif yorumlarıyla hem müdahele,hem de müdahale neticesi ortaya çıkan gerginlik ve bu gerginliğin yumuşatılması konusunda farklı mesaj ve tepkiler verdiler.Onlar İsrailli dünyaca tanınmış edebiyatçılardı.

Olaylara bir de İsrailli edebiyatçı yazarların penceresinden bakalım...

Zaman gazetesinin haftanın ilk günü okuyucularıyla buluşturduğu “Kitap Zamanı” ekinde rastladığımız, İsrailli edebiyatçı yazarlarla yapılan söyleşilerde “barış çağrısı” yazarların öne çıkardığı konu başlığı idi. Onlardan biri olan Amos Oz, İsrail Edebiyatı'nın dünyaca ünlü yazarlarından biri.Mavi Marmara baskınını duyduğunda bunun büyük bir hata olduğunu söylüyor.”Çünkü,gemi silah veya mühimmat taşımıyordu.İsrail hükümetinin,yardımların Gazze'ye ulaştırılmasına izin vermesi gerekirdi” diyerek bir öz eleştiride bulunuyor.Ortadoğu'da devam eden İsrail-Filistin çatışması için de uzlaşmacı bir politikayı teklif ediyor.”Gerçekte iki halkın beklentisi bu.Sorun her iki tarafın liderleri arasında.Ama onların bu önemli ve sorunu çözücü adımı atmaya cesaretleri yok.” yorumunu yapıyor. Türk halkına mesajı ise, “Türkiye'nin Ortadoğu'daki arabulucu rolü çok önemli. Bu rolü sürdürebilmesi için de mutlaka yaşanan son olaylara rağmen İsrail'le ilişkilerini önceki döneme çekmesi gerekiyor.İsrail ile Arap dünyası arasında barışın tesisi yolunda işlevini ancak bu şekilde devam ettirebilir” şeklinde.

Diğer bir isim ise, Etgar Keret. Keret, söyleşisine ilginç bir olayla giriş yapıyor. “Bir kaç gün önce 4 yaşındaki oğlum anaokulundan döndüğünde dünyada Türkiye'den başka her yere gideceğini söyledi. Neden diye sorduğumda arkadaşının, onu dövmesi için Türkiye'nin yaşlı ve çocularla dolu beş gemi yolladığını söylediğini” anlatıyor. Etgar Keret, sözlerine şöyle devam ediyor:“Gerçekte her iki tarafta da bir denge duygusunun oluşması gerektiğine inanmaktayım. Çatışma halklar arasında değil, halklarının duygularını düşünmeyen hükümetler ve kurumlar arasında. Türk ve İsrail toplumlarının, hem batıdan hem doğudan etkilenmiş, liberal dindar toplumlar olarak pek çok noktası var. Ben ve ülkemin yarısı hükümetimizin politikalarına şiddetle karşı çıkıyoruz. İnanıyoruz ki Türk halkının tümü de kendi hükmetlerinin kararlarını otomotik olarak desteklemiyorlardır.Liderler ortalığı alevlendirmeye meyilliler,bu alevi söndürmek ise biz halklara düşüyor.Bir yere varmanın tek yolu diyalogtur,liderlerin söylemlerindeki gibi şiddet ve tehditler değil.”

Düşmanlıktan tek karlı çıkan, silah satıcılarıdır.” sözünün sahibi ise Sami Michael. Aynı zamanda İsrail Medeni Haklar Derneği'nin başkanı olan yazar, düşüncelerini şöyle dile getiriyor. “İsrail devletinin kuruluşundan beri Türkiye ile ilişkiler sürüyor.İsrail'in nüfusunun büyük bir bölümü Orta doğu'dan, anılarla ve Osmanlı'dan oldukça etkilenmiş bir şekilde döndüler. Mavi Marmara trajedisi nedeniyle bizler çok mahcubuz. Tek bir olayın iki ülke arasında düşmanlık ve nefrete neden olması çok üzücü. Ortadoğu'daki liderlerin her biri varlığını haklı çıkarmak için bir düşmana ihtiyaç duyuyor. İsrailli liderlerden Hizbullah gibi örgütlere kadar. Bu düşmanlıktan tek karlı çıkanlar her zaman silah satıcıları olmuştur. Siviller bunun bedelini çocuklarının kanıyla ve evlerinin yıkılmasıyla öderken, iktidarda olanlar güçleniyor.” Yorumunun son bölümünde Türkiye ile alakalı olarak da; “Türkiye hiçbir zaman Yahudilere karşı ırkçı olmadı. Benim Irak'daki büyük babam Türkiye'ye hayrandı. Babam göbek adımı Kemal koydu. Ne filo trajedisi ne de liderler arasındaki kavgalar bu derin ilişkleri silebilir. İsrail-Filistin çatışması bile temelde başarısız liderler arasında bir çatışma, halklar arasında değil. Şu an aramızdaki kasvetli atmosfer,huzurlu bir hayatı, açık sınırları özleyen sokaktaki adamın isteğini yansıtmıyor.”diyor.

Son olarak da İsrail edebiyatının en saygın isimlerinden A.B.Yehoshua, yaşanan son trajedinin ardından Türk halkına mesaj niteliğinde şu sözleri gönderiyor:

Benim atalarım 19.yüzyılın ortalarında Selanik'ten Kudüs'e gelmiş, o zaman Selanik Osmanlı hakimiyetindeymiş. Filistin'de yaşadıkları dönemde ise Filistin de Osmanlı hakimiyetindeydi. Türkiye'nin bölgede son derece derin ilişkileri var.Türk halkının sadece Mavi Marmara gemisi olayına odaklanmaması,geleceğe de bakması gerekir.İsrail,Filistin ve diğer ülkeler Ortadoğu'da bir Akdeniz kimliği çatısı altında bir arada yaşamanın yolunu bulmak zorundalar,düşmanca tutumlarını bitirmeliler.Türkiye'nin Arap Dünyası ve bizimle dengeli ilişkilerini sürdürmesini istiyorum.”

Tarafsız ve barışa çağrı mesajlarıyla dolu bir söyleşi.Her şey siyasilerin elinde.Zaman ne gösterir bilemeyiz...


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum