Türkiye de İki Başbakan var

Sevgili okuyucular, yazının başlığını okuyup da sakın 'Oruç başına vurmuş galiba!' demeyiniz. Gerçekten de 27 Mayıs'ta 'Darbeler Dönemi'nin başlangıcından bu yana daima iki başbakan olmuştur. Birisi, seçim yoluyla gelen 'Sivil Başbakan', diğeri ise atama yoluyla gelen 'Asker Başbakan'...
Geçen gün Bosna Hersek'in üç Cumhurbaşkanı, Gül'ün yanında poz verirken aklıma geldi. Bizde de Başbakan Erdoğan ile Başbuğ Paşa birlikte podyuma çıkmalıdırlar.

Yarım asırlık uygulama
Efendim, bizdeki 'Çifte Başbakanlık Sistemi'ne 27 Mayıs 1960 Darbesi'yle geçilmiştir. Bu tarihte başlayan Darbe Dönemi'nde, seçilmiş (bazen atanmış) sivil başbakanların yanında, parlamenter sistemle aslâ bağdaşmayan yetkilerle donatılmış asker cumhurbaşkanları, âdeta ikinci bir başbakan olarak fonksiyon sahibi olmuşlardır. Sivil cumhurbaşkanları seçilince, bu defa da Genelkurmay Başkanları 'İkinci Başbakan' olarak 'görev' almışlardır.
Sistemin temelinde şu düşünce vardır: Merkez sağ popülist politikacılar gerici halka verdikleri tavizlerle lâiklik ilkesini zedelerler ve ülkenin bütünlüğünü tehlikeye sokarlar. Onun için, Türkiye'nin yönetimi 'tencereyi pisleten' politikacılara verilmeyecek kadar ciddî bir iştir. İpin ucunu elimizde tutmalıyız.
Bu maksatla, bir yandan 1961 ve 1982 Anayasaları'na yasamanın yetkisini sınırlayan ve yürütmenin önünü kesen mekanizmalar yerleştirilmiş; bir yandan da 'İkinci Başbakan'ın gayriresmî ve fiilî kontrolu kurulmuştur.

'Bir dalda iki kiraz'
Efendim, Çifte Başbakanlık Sistemi, kendisini evvelâ Millî Güvenlik Kurulu'nda (MGK ) hissettirmiştir. Kurul toplantısında Cumhurbaşkanı'nın sağ tarafında Başbakan (Sivil Başbakan) ve bakanlar yer almış; sol tarafında da Genelkurmay Başkanı (Asker Başbakan) ve kuvvet komutanları (asker bakanlar), aynı sayıda sıralanmıştır. 1960-1989 arasındaki otuz senelik dönemde hep asker cumhurbaşkanları bulunduğu için de, MGK askerî ağırlıklı olmuştur.
Nasıl ki 'Millî Güvenlik Siyaset Belgesi', uzun bir dönem boyunca Anayasa'dan daha üstün bir belge olarak görülmüşse, 'Asker Başbakan'ın başbakanlık teşkilâtı görevini de Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği üstlenmiştir. Bu teşkilât, devletin diğer birimleri üzerinde her türlü icra ve denetim yetkisine sahip kılınmıştır (2003'te bu yetkiler budandı).
Genelkurmay Başkanları, kendilerini şeklen Başbakan'a bağlı görmüşler fakat uygulamada Başbakan'a paralel bir hüviyet içinde bulunmuşlardır. Bu noktada bir hatıramı nakledeyim: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yüksek Kurulu'nun ilk toplantıları Ulusu Hükûmeti zamanında yapılmış. Özal Başbakan olduktan sonra yapılacak ilk toplantıyı da ben düzenledim. Başbakanlık Toplantı Salonu'ndaki Başkanlık masasında iki sandalye vardı. Meğer daha önce Başbakan ile Genelkurmay Başkanı burada birlikte oturuyorlarmış. Bunun üzerine, Genelkurmay Başkanı'nın isimliğini kaldırıp soldaki ilk masaya koydum. Karşısına da Başbakanlık Müsteşarı isimliğini yerleştirdim. Toplantı başlamadan biraz önce gelen Genelkurmay Başkanı Necdet Üruğ Paşa, doğruca başkanlık masasına geldi. İsmini bulamayınca şaşırdı. Ben de yanına gidip 'Buyurun Paşam, yeriniz burası' diyerek yer gösterdim. Üruğ Paşa çok bozuldu ve bir daha Kurul toplantılarına katılmadı.

İyi ama siz Başbakan değilsiniz ki...
Efendim, bizim Genelkurmay Başkanlarımız ve Kuvvet Komutanlarımız diğer demokratik ülkelerinkine benzemezler. Son derece bilgili ve kabiliyetlidirler. Her konuda görüşleri vardır ve bu görüşlerini halkın istifadesine sunmakta hiç de cimri davranmazlar. Bol bol beyanat verirler, konuşurlar, eleştirirler, velhâsıl lâflarını hiç esirgemezler. Meselâ bendeniz geçtiğimiz temmuz ayında yayınlanan Genelkurmay açıklamalarının hesabını şaşırdım.
Göreve gelmeleri âdeta bir cülûs töreni, veda etmeleri ise millete verilen tarihî dersler niteliğindedir. Her Genelkurmay Başkanı'nın göreve gelirken okuduğu bir 'Hükümet Programı' vardır. Bizim Asker Başbakanlarımız, yoldan çıkan Sivil Başbakanlarımızın kulaklarını çekmeyi hiç ihmal etmezler. Meselâ; TBMM'de meslek okulları konusunda kanun tasarısı mı var; Genelkurmay bildiriyi yayınlayıverir. Ne ilginiz var diye sorarsanız, cevap hazırdır: Bizim de okullarımız var derler.
Dış politikaya bayılırlar. Sözgelimi Kıbrıs Davası, aslında Sivil Başbakan'ın değil, Asker Başbakan'ın işi gibidir. Arada sırada AB'nin haddini bildirmekten de geri durmazlar... Öyle ya, onlara göre siviller bu işleri bilmezler...
Başbuğ Paşa'nın yeni icraat dönemindeki uygulamalarını takip ediyorum. Evvelâ, harika bir konuşma yaptı; gerçekten çok beğendik. Arkasından, çeteci paşalara sahip çıktı; yadırgadık ama insanlık hâli dedik. Son olarak da Güneydoğu gezisini ve halkla kucaklaşmasını hayranlıkla seyrettik. Hele, terörle mücadele konusundaki haklı tespitlerini memnuniyetle alkışladık...
İyi ama tatlı paşam, siz Başbakan değilsiniz ki!..

NOT: Radikal Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmet Berkan'ın, Gaziantep Belediye Başkanı hakkındaki yazımı değerlendirip gerçek durumu aksettirmesini şükranla karşılıyorum. Böylece bir haksızlık telâfi edilmiş ve gerçekler ortaya çıkarılmıştır. Radikal'deki haberin kasıtlı bir yalan haber olmadığı anlaşılmıştır. Ayrıca, yönettiği gazeteyi kendi yazarının eleştirmesi karşısında dahi, bu derece medenî ve demokratça davranan İsmet Berkan'ı kutluyor, teşekkür ediyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar