Vakıf İnsan

Sayıları çok değildir onların. Girdikleri bir odayı aydınlatırlar. Bazı insanlar bir odadan çıktığında aydınlanırmış orası, bazıları ise odaya girdiklerinde.

Vakıf insanlar “öteki”nin mutluluğuna adamışlardır kendilerini. Ellerine geçen bir elmayı tek başına yemekten hicap duyarlar. Elmanın yarısını ikram ederken siz mahcup olursunuz, onlar ise, “Tamamına tek başıma yesem de aynı insanım, yarısını yesem de aynı. Neden paylaşmayalım ki?” derler.

“Yarım elma gönül alma” sözünün boşuna söylenmemiş, bir tecrübe sonunda hayatın imbiğinden insanlığın hafızasına damlamış bir hikmet parıltısı olduğunu yaşayarak öğrenirsiniz onların yanında.

Onlardan birisi ile birlikte yemek yeseniz, sizin doymanızı, lezzeti sizin daha çok fark etmenizi nasıl da gözettiklerini anlarsınız. Yemeğin en leziz kısımlarını sizin önünüze iterler, tabağınıza koyarlar.

Mehmet Zahid Kotku R. Aleyh Hocaefendi’nin hayat hikâyesinde de böyle bir sahne vardır.

Gençlik yıllarında bünye bakımından zayıf bir asker olarak Cağaloğlu’nda bulunan Gümüşhanevî Dergâhına devam etmektedir Mehmet Efendi. Çıta gibi bir askerdir O.

Sofrada onun önüne denk gelen kısma her fırsatta müdahaleler yapılmaktadır. Onu çok seven kardeşleri, ağabeyleri, hocaları sofrada hep onu gözetmekteler; pilavın altına et saklamak suretiyle ona “tuzak” kurmaktadırlar.

Amaç onun biraz daha iyi beslenmesi ve zayıf bünyesini gürbüzleştirmesi.

Mehmet Efendi ise kendisine kurulan tuzak(!)lardan haberdardır, kaçmaya çalışır ama buna her zaman muvaffak olamaz.

Aynı sofra etrafında olmak, birlikte yemek yemek, dostlar arasındaki muhabbetin artması için müthiş etkili bir formüldür.

İnsan birlikte sevindiği, birlikte gözyaşı döktüğü ve birlikte yemek yediği kişilere özel bir yakınlık duyar.

Gözyaşının çok etkili bir kaynaştırıcı ve yakınlaştırıcı olduğu söylenir. Sizin anlattıklarınıza, sizin derdinize, sizin paylaştığınız duygu durumunuza gözyaşı döken insanları asla unutamazsınız. Onların sizin hayatınızda müstesna bir yeri vardır hep.

Başkalarının mutluluğunun peşinde koşmaktan kendisine vakit ayıramayan, her gününde, her saatinde, her adımında, “Şimdi kimleri nasıl sevindirebilirim?” düşüncesinde olan insanlara “vakıf insan” diyoruz. Hayatlarını insanlığa, Allah’ın kullarının mutluluğuna vakfetmiş insanlar.

Onlar bir liman gibidir. En fırtınalı zamanlarda gemilerin limanlara sığınması gibi vakıf insanlar da, dara düşmüş herkesin çağrısına kulak verir, çare olur, çare bulurlar.

Onlarda esas olan insandır. İnsan Allah’tan aziz bir hatıradır. İnsana hizmet Allah’a hizmettir. Allah’ın kullarının müşkülünü halletmek en büyük saadet ve çözüme vesile olan kişiler için yüksek bir lütuftur.

Vakıf insanlar çevrelerindeki kişilerin ufak tefek kusurlarını görmezden gelir, affederler. Onlar hep “büyük fotoğraf”ı görme çabasındadırlar. Detaylarda boğulmazlar.

Vakıf insanları bulmalı, kıymetini bilmeliyiz. Onlar toplumların deniz fenerleridir. Tıpkı gerçek âlimler gibi, tıpkı kâmil insanlar gibidirler. Etraflarına ışık saçarlar. Kimseyi ayırmadan, Allah’ın bütün kullarını birer emanet olarak görerek, şefkatle, merhametle.

Her vakıf insan tek başına bir dernek, bir vakfı gibidir adeta. Herkesin uyuduğu vakitlerde onlar bir yoksula çorba ulaştırmakla, bir yetimin başına okşamakla meşguldürler.

Her birimizin kişisel vizyonumuzda “vakıf insan olmak” bulunmalı. Tanıdığımız vakıf insanların sayısını artırmak ve onlardan sürekli yeni şeyler öğrenmek için her fırsatı ganimet bilmeliyiz.

gumuslale@gmail.com

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum