Yarını, Dünden Kuran Hayatlar

Her şey ben yaşarken oldu, bunu bilsin insanlar / ben yaşarken koptu tufan / ben yaşarken yeni baştan yaratıldı kâinat / her şeyi gördüm içim rahat (Cellâdıma Gülümserken Çektirdiğim Son Resmin Arkasındaki Satırlar / İsmet Özel) 

İnsanların; dünyayı, yaşadıkları hayatla sınırlı görmeleri gibi, kendilerini yaşadıkları anın çeperlerine hapsettikleri bir büyük zindanları var. Bu zindandan kurtulup, kendi zamanının ve coğrafyasının dışına taşıp özgürleşebilmesi için, başka dünyaları, başka canları, başka gayretleri, başka nitelikleri,  başka büyüklükleri görmesi gerekir. Dününü tanımayanın, yarınını hazırlaması hep eksik olacaktır.

Dünün ufku, bugün ayağımızı bastığımız zemindir. Bugünün ufku, yarınımızın hazırlayıcısıdır. Dünü tanıyıp, yarına hazırlanmada en büyük yardımcımız kitaplardır. Romanların, hikâyelerin kurgu dünyaları; bakışımızı, algılayışımızı farklı renkler katarak zenginleştirmede bizlere, yardımcı olabilirler ve bu yardım asla küçümsenmemelidirler. Ancak onlardan; daha sahici, daha yaşanmış oldukları için, herhalde hatıra ve biyografi kitapları, bu manada okuyucuya daha yakın dururlar. Hatıra ve biyografi kitapları, dünden bugüne fener tutarak meçhulü aydınlatıp, insanların yeni günlere şaşkınlıklarla uyanmasını önlemekte, dünün hazırlayıcılığında, bugünü anlamayı kolay kılmaktadırlar.

Bu yazıda sizlerle bazı hatıra ve biyografi kitaplarını paylaşmak istiyorum.

Son zamanlarda gerçekten okunmaya değer çok sayıda hatıra ve biyografi kitabı yayınlanmaktadır.  Bu çalışmaları gerçekleştirip, hatıralarla, biyografilerle bizleri buluşturanlara bir okur olarak minnet duymaktayım. Çünkü bu tür yayınlarla ancak, yaşadığımız dünyayı kuranları tanıyarak, bize ezberden sunulan tarihi test edebilir, yaşadığımız güne, emeği geçenleri ve emeklerini öğrenebiliriz.

Bu toprağın rengini taşıyanlardan, hatıralarını yazan sayısı çok fazla değildir. Biyografi kitapları ise ‘eh’ işte. Hatıra kitaplarının azlığının sebepleri araştırılabilir. Ancak bence en büyük sebep yaşadıklarını ve yaptıklarını ifade etmek noktasında büyüklerimizin gösterdiği tevazudur. Bu noktadaki tevazünün aşılması gerektiğine inanıyorum. Çünkü bu, kişilerin tevazuu, kişisel hayatlarını anlatmaktan imtinayı aşıp, içerisinde bulundukları, büyük emekler verdikleri ve gerçekten çok önemli hizmetler vermiş ve vermekte olan kurumlarla ilgili hatıralardan da bizleri mahrum bırakmaktadır. Fakat bütün bunlara rağmen, özellikle yazarlarımız tarafından, epeyce hatıra kitabı yazılmıştır. Gönlümüzün istediği aksiyon adamlarının da hatıralarını yazmalarıdır. Mesela Necip Fazıl’ın “O ve Ben” ve “Babıâli” isimli eserleri, hem aksiyonerliğini hem de edebi hatıralarını anlatması bakımından oldukça önemli eserlerdir. Necip Fazıl diğer türlerde olduğu gibi, bu iki türde de, oldukça velut bir yazardır. Ancak Sezai Karakoç’un bir hatıra kitabı hala yayınlanmış değildir. Hakkında epey kitap yazılmış olmasına, o başkaları hakkında yazmış olmasına rağmen. Diriliş’in 1980’li yıllarda çıkan sayılarında, Sezai Karakoç, hatıralarını tefrika ediyordu ve de ilgiyle okunuyordu; fakat bildiğim kadarıyla bu hatıralar hala kitaplaşmadı.

İki yıl kadar önce Hayrettin Karaman’ın hatıraları “Bir Varmış, Bir Yokmuş” ismiyle İz Yayıncılıktan, Ali Ulvi Kurucu’nun hatıraları ise Ertuğrul Düzdağ düzenlemesiyle Kaynak Yayınları’ndan yayınlandı ve biz Cumhuriyet Tarihinin insana dokunan noktalarını bu hatıralardan öğrendik. Her ikisi de üçer cilt halinde yayınlanan bu hatıraların Türkiye’nin ve bu ülkedeki dindar insanların dününün bilinmesi açısından önemli kaynaklar olduğuna inanıyorum. İsmail Kazdal’ın Pınar Yayınlarından çıkan “Serencam”ı da bizim dünyamızı tanıtan ciddi bir eserdir, hatta İslam Dünyasından ilk tercüme eserlerle, Fuat Doğu arasında zayıfta olsa bir bağ kurmasının tartışılması, açığa kavuşturulması gerektiğine inanıyorum. Özellikle 1960’ları, 1970’leri takip etmek açısından oldukça bilgilendiricidir, “Serencam.”

Sebahattin Zaim’in kendisinin tanınması bile, başlı başına bir kazançtır. Bu nedenle Onun, İşaret yayınlarından çıkan “Bir Ömrün Hikâyesi” bir hazine değerindedir. Gel ki, kitabın üzeri fiyatı da bir hazineye yakın miktardır, kitap okuru için. Orhan Okay’ın “Silik Fotoğraflar”ı tam bir tarih. Bu dünyaya ne güzel insanlar gelmiş, ne güzel işler yapmışlar, kalıcı eserlerinin yanına sadece siluetlerini bırakıp göçüp gitmişler bu âlemden. ”Silik Fotoğraflar” sadece Orhan Hoca’nın tanınması için bile okunabilir.

1980 sonrasını ve üniversite dünyasını tanımak için Sermet Armağan’ın “Ben Rektörken” isimli hacimli hatıra kitabına bakmak gerekir. Bu yazının yazılmasına sebep olan ve beni asıl mutlu kılan iki yıl önce Beyan Yayınlarının yayınlamaya başladığı seriyle beraber, yeni reklamını gördüğüm hala alamadığım Çıra Yayınlarından çıkan “Bir İslamcının 12 Eylül Hatıraları”dır.

Beyan Yayınları Zübeyr Yetik’in “Geçmişten Notlar” isimli hatıra kitabıyla başladığı seriye üç kitap daha ekledi ve umarım bu seriyi devam ettirerek hayatlarıyla dünyamıza güzellikler katmış, birçok kurum, kuruluş, vakıf, dernek ve sohbet halkaları oluşturmuş kişilerin tecrübelerini günümüze taşıyarak, bugün var olan yapıların dünden yararlanmalarını sağlar. Zübeyr Yetik dindar camianın ilk sendikacısıdır. 1960’lı yıllarda başladığı sendikacılığını, örgütçülüğün birçok kolunda devam ettirmiş ve 1990’lı yıllarda bugün, belediye iş kolunun yetkili sendikası olan Bem-Bir-Sen’i kurmuş, büyütmüş bir kişidir. Zübeyr Abi, bu süreçleri uzun uzun anlatır. Yaşananlardan epeyce insan fotoğrafı çıkarır. O fotoğrafların eserlerini, sergiler sayfalar arasında.  O sayfalarda sergilenen eserlerin, bugün sahip olduğumuz ve şükrettiğimiz birçok nimetin temellerini oluşturduğunu gösterir. Aynı seriden Asım Öz’ün yaptığı söyleşiyle kitaplaşan, “Saatçi Musa” da 1940’lardan sonrasını anlatmakta, Türkiye’nin o günden bu güne; kültür, sanat, edebiyat ve siyasi hayatına ışık tutmaktadır. Öyle ki Ahmet Emin Yalman’ın vurulma hadisesi ve sonrasında yaşananlarla ilgili Hüseyin Üzmez’in “Çilenin Böylesi” isimli hatıratına tekzipler, yalanlamalar getirmekte, insanların anlamını çok da iyi bilmediği “Ticaniler”i ve Kemal Pilavoğlu’nu, yakın tanıklıkla anlatmakta, dünün birçok olayını aydınlatıp, kahramanlarını günümüze taşımaktadır. Ankara’ya yolu düşen herkesin tanıdığı ancak, Anadolu’dan birçok kişinin sadece bu kitapla tanıyacağı “Saatçi Musa”yı ilerlemiş yaşına rağmen, bugün bile Ankara’da, kültürün, edebiyatın, düşüncenin olduğu ortamlarda görmek mümkün. En son Hacı Bayram’da Bahattin Yıldız’ın gıyabi cenaze namazında ve Fatih Yurdakul’un Kitabevi’nde gördüm. Herhalde bu, birçok şeyi anlatmaya yeter.

Beyan Yayınları’nın bir diğer kitabı ise şair, romancı Metin Önal Mengüşoğlu’nun akıcı kaleminden çıkan “Bilge Terzi / M. Sait Çekmegil”dir. Biliyorsunuz, Malatya’nın “Sait’leri” meşhur. Sait Çekmegil birinci Sait olmalı. Kendisi başlı başına bir fenomen, etrafındakiler ayrı bir dünya. Alaylı mütefekkir. Aslında başkası düşünülebilir mi, mütefekkirin mekteplisi olur mu, ya da mekteplerden mütefekkir yetişir mi, tartışılır. İlkokul mezunu, ancak düşünce hayatımızı derinden etkilemiş, ülkede ekol olmuş, onlarca kitap yazmış, sadece yazdıkları, anlattıkları değil, hayatının her aşaması öğretici, tavır ve aksiyon adamı bir bilge.

Bir başka biyografi kitabı ise zannedersem 1980’li yıllarda yayınlanmış olan “Görünmez Üniversite”dir. Nazif Gürdoğan, Mehmet Zahit Kotku’yu anlatır. Belki de yüzyılın en aksiyoner şeyhi. Mürit kavramının yeniden tanımlanmasını sağlamıştır. Sait Çekmegil’in ardından Mehmet Zahit Kotku’yu anlatan bir kitaptan bahsetmem, asla tenakuz değildir. Bu iki şahsiyetin öğretilerini tartışmak, benim işim değil ve o günleri, çoktan aştığımıza da inanıyorum. Beni en çok heyecanlandıran, onların hayatlarını anlamlandırma biçimleri ve yoğunluğudur. Bu kitapların her biri “İçinizdeki Öküze Oha Deyin”le Bülent Akyürek’in özetlediği, insanları, kendisi olmaktan uzaklaştıran kişisel gelişim kitaplarının, bir kütüphane dolusundan daha değerlidir. Çünkü her biri sahici yaşanmışlıkların hikâyesidir.

            Kitapların dünyasında dolaşmak yeni ufukların heyecanında dinamizm yüklenmektir. Hele hatıraların coğrafyası vefayı bir sorumluluk olarak omuzlara yüklemektedir. Fatihalarımız hepsi için olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.