YÖK ayıba bütünüyle son versin

Yükseköğretim Kurumu'nun (YÖK) İstanbul Üniversitesi'ne gönderdiği yazıyla 'başörtüsü sorunu' çözülebilir mi? Yeni tartışma konumuz bu. Her kafadan bir ses çıkıyor, ama gelişmeden çok rahatsız olanlar bile "Bu YÖK'ün görevi değil" demiyor, diyemiyorlar.

Neden diyemediklerinin arka-planını sergilemek için yazılıyor bu yazı.

Sanıldığının aksine, Türkiye'de üniversitelerde uygulanmakta olan 'başörtüsü yasağı' Anayasa Mahkemesi'nin kararlarının bir sonucu değil. Yasak, 12 Eylül (1980) askeri darbesinin bir ürünü olan YÖK'ün 1984 yılında aldığı bir karara dayanıyor. Yasağın YÖK tarafından darbecilerin talebi üzerine alındığı biliniyor. Bugün karşı çıkılan 'türban' 1987 yılında Adana'da yapılan bir YÖK toplantısında Prof. İhsan Doğramacı'nın bizzat takdim ettiği 'yasağı yumuşatma amaçlı' bir formüldü.

Sonradan 'türban yasağı' diye anılmaya başlanan ve ülkeyi yıllardır sarsan yanlış uygulamanın kaldırılması için iki kez yasa bir kez de anayasa değişikliği gerçekleştirildi, ama her seferinde Anayasa Mahkemesi o düzenlemeleri iptal etti. Yasayla ilgili son karar (1991) garip bir duruma yol açtı: 1990 yılında eklenmiş "Yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydı ile; yükseköğretim kurumlarında kılık ve kıyafet serbesttir" diyen ek 17. maddeyi iptal etmedi mahkeme; o madde YÖK Kanunu'nda hâlâ durduğu halde yasak sürüyor.

Üniversitelere gönderdiği son yazıyla, YÖK, yasağı kaldırmış olmadı; YÖK'ün bütün yaptığı, yasağı 'şapka' giyerek aşmaya çalışanları bile sınıflara sokmayanları uyarmaktan ibaret...

Oysa 'başörtüsü' takan kızlar için de o uyarma yapılabilirdi.

Bilindiği gibi, bütün hukuk sistemlerinde, suç işlendiği anda verilmez ceza; eylemin 'suç' olduğunun ilgili merci (mahkeme, disiplin komisyonu, vs.) tarafından karara bağlanması beklenir. Yalnız 'şapka' takanı değil, sınıfa başörtülü gelen öğrenciyi derse almamak da eğitim özgürlüğüne aykırı yanlış bir uygulamadır.

Doğru olan, YÖK'ün askeri yönetim sırasında baskılarla almak zorunda kaldığı yasak kararını bütünüyle kaldırmasıdır. Bu durumda, yüksek öğretim kurumlarının kapıları başörtülü öğrencilere açılacak ve zaten moral desteğini yitirmiş olan yasak kendiliğinden kalkacaktır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararı da yasağın ancak bu yolla kaldırılabileceğine işaret etmekteydi zaten...

Toplumda yasağın kalkması yönünde güçlü bir mutabakat var; bütün kamuoyu yoklamalarında yüzde 75'i aşan bir oranda, insanların, "Yasak anlamsız, kalksın" dediği görülüyor. MHP iki yıl önce yasağın sona ermesi için anayasa değişikliği girişimine destek vermişti; CHP'de ise yeni lider Kemal Kılıçdaroğlu'nun soruna çözüm bulma çabasına girdiği görülüyor. Bugüne kadar varolmadığı söylenen 'siyasi mutabakat' için sağlam bir zemin teşkil ediyor bu durum.

12 Eylül darbecileriyle hesaplaşmayı mümkün kılan maddenin de oylandığı son referandumda, anayasanın özgürlükçü yorumuna güçlü bir destek iradesi de ortaya çıktığına göre...

YÖK kendisinin başlattığı soruna yine kendisi son vermelidir.

Anayasa Mahkemesi'nin malum kararları, YÖK'ün yasağı uygulamaya yasal açıdan hakkı bulunduğu, yasağı uygulamaya koyarken hareket edilen esasların anayasanın temel ilkeleriyle ters düşmediği yolunda birer içtihattır. YÖK'ün kendisi uygulamanın gereksizliğine karar verdiğinde Anayasa Mahkemesi'nin kararları da hükümsüz kalır.

Önceki ve Sonraki Yazılar