Zaman sermayemiz

“Canım çok sıkılıyor“ „Bugün ne yapsak ki acaba?“ …

Bu iki cümleyi hepimiz zamanın bir diliminde mutlaka telafuz etmişizdir. Bazı zamanlar zamanımızı nasıl geçireceğimizi bilemiyoruz. Bazen saate bakıyor, zaman hiç geçmiyor diyoruz, bazı zamanlarda ne çabuk geçti diyoruz. Su misali dediğimiz ZAMAN sermayesini nerede, ve kimler ile kullandığımızı hiç düşünmeden kullanıyoruz. Sahi kaç defa düşündük?

1 veya 2?

Eğer üç defa düşündüysek tebrik edelim kendimizi.

Çünkü Zaman en büyük sermayemizdir. Bu paha bicilmez zamanı en güzel şekliyle değerlendirmek boynumuzun borcu olsa gerek.

Zamanın önemine dikkat çeken Kâinatın Gülü (a.s), „İki nimet
vardır ki insanların çoğu bunların değerinden habersizdirler. Bunlar sağlık ve boş zamandır
.” (Buhârî, “Rikâk”, 1) buyurmuşlardır. İnsan zaman ile doğar, zaman ile yaşar ve vakti gelince yine aynı zaman ile dünya yolculuğuna veda bayrağını çeker.

Adeta hayat yolculuğumuz zamana bağlıdır. Hiç bir dakika, saniye, salise bir daha geri getirilemez.

Yasadığımız anı hakkını vere vere yaşamak gerektiği işte o an anlıyoruz.

Evimizde asılı olan takvim yapraklarını hergün tek tek kopartırken, kendi hayat takvimlerimizin de kopartığımızın ne kadar farkındayız?

Hemen aklıma şöyle bir soru geldi: Zaman mi bizi yönetiyor, yoksa biz mi zamani yönetiyoruz?

Yoksa durmadan bir şeyler için zaman bulamadığımızdan mı yakınıyoruz?

Kitap okuyor musun sorusuna verilen cevap: ZAMANIM olmuyor olduğunda cileden çıkıyorum. Katiyyen inanmıyorum. Kitap okumaya herkesin zamanı vardır. Olmalıdır.

Zamanı yöneten biz olursak, kitap okumayada mutlaka vakit buluruz. Zaman kitap için vardır.

Zaman „ikra“ diyor bize…

TV karşısında geçen 1000 dakikalar… Boş gecen yüzbinlerce saniyeler…

Karsız bir yatırım…

O vakitlerin hesabını da yapmıyoruz adeta. Hani vicdanlarımızda gayet rahat!

Sizlere aklıma gelen bir anekdot´tan bahsetmek istiyorum.

Dedesi, televizyon karşısında çok vakit geçiren Ahmed’e sormuş:

- Sevgili torunum, söyle bakayım demiş, vakit mi daha kıymetli yoksa nakit mi?
 
Ahmed düşünmeye başlamış:
 
- Dedeciğim demiş, vaktin ne olduğunu biliyorum, mesela ben televizyon seyrederken geçen saatlerin vakit olduğu belli. Ama nakitin ne olduğunu bilmiyorum. Ne demektir nakit?
 
Dedesi nakdi şöyle açıklamış:
 
- Nakit de vakit içinde kazandığımız paranın adıdır. Bizim zamanımızda paraya nakit derlerdi. Onun için, vakit mi, yoksa nakit mi kıymetli, diye sordum.
 
Ahmed, bu defa hemen cevap vermiş:
 
- Dedeciğim demiş, öyle ise vakit nakitten kıymetlidir. Çünkü demiş, vakit içinde nakit kazanılır; ama nakitle vakit kazanılamaz. Yani ben televizyon karşısında geçirdiğim vakit içinde çalışsam nakit kazanabilirim. Ama kazandığım bu nakitle televizyon karşısında harcadığım bu vakti satın alıp geri getiremem. O artık uçup gitti. Kucak dolusu para versem de kaybettiğim vakti kazanamam.
 
Bu cevaptan çok memnun olan Ahmed’in dedesi, değeri pek bilinemeyen iki şey hakkında bir hadis okuyarak şöyle demiş:
 
- İnsanlar iki şeyin kıymetini bilmiyorlar; biri sıhhatleri, diğeri de değerlendiremedikleri vakitleri! …

24 saate sahip olan bizler. Bu 24 saati nerede ve nasıl kullanacağımızı bilmiyoruz. Bu 24 saat sadece bügüne aittir. Yarına aktaramayız. Biriktirmeyi aklınızın ucundan bile geçirmeyin oda olmuyor.

Bugünün 24 saatin kıymetini bilmez isek eğer, daha nice 24 saatler bizim olsa ne yazar.

“Şunu unutmayın ki zaman kimseyi beklemez. Dün artık mazi oldu. Yarın ise muamma, bugün ise avuçlarımızın içinde bize sunulmuş bir armağandır.” (Newsweek Dergisi).

Kıymet bilenlerden olma duasi ile…

Zamanımız hayırlara doğru aksın inşaallah…

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.