Prof. Dr. Yakup CİVELEK
Zengezur Koridoru, Azerbaycan ve Türkiye: Jeopolitik Denklemde Yeni Bir Perde
Yıllardır yurtdışında, Köln’de yaşayan, ülkemizin meselelerine yurtdışından sağlıkı bakış açılarını ve yorumlarını bize aktaran, saygın araştırmacı ve yazar Salih Altınışık’ın, son dönemde ABD, Ermenistan ve Azerbaycan arasında yapılan Zengezur Koridoru anlaşması üzerine kaleme aldığı makale, uluslararası ilişkilerin çok katmanlı yapısını anlamak adına son derece kıymetli bir rehber niteliği taşımaktadır.
Bir ilahiyat fakültesi profesörü olarak, uluslararası ilişkiler alanında doğrudan uzmanlık iddiam olmasa da, bir akademisyen titizliğiyle, ülkemin ve milletimin meselelerine karşı duyduğum sorumluluk gereği bu tür hayati öneme sahip konulara kayıtsız kalmam mümkün değildir. Altınışık’ın yazısından hareketle, bu jeopolitik satranç oyununu kendi akademik perspektifimden değerlendirme gereği duyuyorum. Bu yazıda, Salih Altınışık’ın temel tezlerini kabul ederek ve ona sürekli atıfta bulunarak, makaledeki fikirleri daha da derinleştirmeyi ve bu büyük resmin şifrelerini çözmeye katkıda bulunmayı amaçlıyorum.
Altınışık’ın da vurguladığı gibi, uluslararası ilişkilerde her stratejik hamle, yüzeyde görünenin çok ötesinde karmaşık bir mantık zincirini barındırır. Son dönemde Azerbaycan’ın attığı adımların, bazı sığ ve aceleci yorumlarla “Azerbaycan Türkiye’yi sattı” veya “Aliyev Erdoğan’ı sattı” gibi etiketlerle nitelendirilmesi, bu çok katmanlı yapıyı anlayamamaktan kaynaklanmaktadır. Oysa, bu hamleler, bölgesel ve küresel güç dengelerinin incelikli bir satranç oyununun parçasıdır. Bu oyunu doğru okumak için, anlık tepkilerden ziyade, her hamlenin ardındaki uzun vadeli stratejik hedefleri görmek şarttır.
Ermenistan’ın Rusya’dan Batı’ya Yönelimi: Bir Varlık Arayışı mı, Yeni Bir Kırılganlık mı?
Salih Altınışık, makalesinde öncelikle Ermenistan’ın son dönemde Batı’ya, bilhassa Amerika Birleşik Devletleri’ne yönelen diplomatik ve askeri yakınlaşma çabalarını ele almaktadır. Altınışık’ın da belirttiği gibi, Ermenistan’ın geleneksel hamisi olan Rusya'dan giderek uzaklaşması, Erivan yönetiminin kendi varlık alanını genişletme arayışının bir yansımasıdır. Ancak bu arayışın, Ermenistan’ı bölgesel güç denkleminde daha da kırılgan bir konuma getirme potansiyeli taşıdığı açıktır.
Altınışık’ın makalesinden bir alıntıyla bu noktayı daha da netleştirelim: “Rusya’nın geleneksel etki alanına bir Batı gücünün müdahil olması, Moskova’nın asla tolere edemeyeceği bir durumdur. Rusya, kendi arka bahçesi olarak gördüğü Kafkasya’da herhangi bir Batı üssüne veya askeri varlığına izin vermeyecektir.” Bu tespit, bölgenin jeopolitik dengelerini anlamak için anahtar bir bilgidir. Ermenistan’ın ABD’ye yakınlaşması, onu Rusya’nın tepkisine karşı tamamen savunmasız bırakmaktadır. Bu, stratejik bir varlık kazanma çabası olmaktan çok, mevcut dengeleri sarsarak daha büyük bir risk altına girme anlamına gelmektedir.
Akademik bir perspektiften bakıldığında, Ermenistan'ın bu hamlesi, sadece jeopolitik değil, aynı zamanda tarihsel ve kültürel bağlamda da değerlendirilmelidir. Yüzyıllardır Rusya'nın nüfuz alanı içinde yer alan bir devletin, aniden Batı’ya yönelmesi, sadece siyasi bir karar değil, aynı zamanda köklü bir kimlik değişiminin de işareti olabilir. Ancak bu değişim, bölgedeki dengelerin hassas yapısı göz önüne alındığında, Ermenistan için istenmeyen sonuçlar doğurma potansiyeli taşımaktadır.
Zengezur Koridoru: Sadece Bir Yol Değil, Bir Medeniyet Köprüsü
Salih Altınışık, makalesinde Zengezur Koridoru’nu sadece ekonomik bir proje olarak değil, aynı zamanda Türk dünyasının birleşmesini sağlayacak stratejik bir arter olarak tanımlıyor. Altınışık’ın sözleriyle, “Zengezur Koridoru, Türkiye'yi tüm Türk devletleriyle kesintisiz bir karayolu ağıyla birleştirecek, Edirne'den Çin Seddi'ne kadar uzanan tarihi Türkistan coğrafyasıyla ekonomik ve siyasi bağları güçlendirecektir.” Bu vizyon, sadece bir yol projesinin ötesinde, binlerce yıllık medeniyet bağlarını yeniden canlandırma hedefinin somut bir ifadesidir.
Bu koridorun açılması, Türkiye ve Azerbaycan arasındaki “Tek Millet İki Devlet” anlayışının en somut yansımasıdır. Bu, sadece iki devletin siyasi birliği değil, aynı zamanda Türk Devletleri Teşkilatı’nın daha da güçlenmesi ve bölgesel bir güç haline gelmesinin de temelini atmaktadır. Bu stratejik adım, aynı zamanda Rusya’nın geleneksel jeopolitik hegemonyasını sarsacak niteliktedir. Altınışık’ın da dikkat çektiği gibi, Rusya bu koridorun açılmasını, kendi kontrolündeki Kafkasya ve Orta Asya’daki etkisinin zayıflaması olarak değerlendirmektedir. Bu nedenle Rusya, Ermenistan’ı bu koridorun açılmasını engellemek için stratejik bir tampon bölge olarak kullanmaktadır.
Burada Altınışık’ın teziyle hemfikir olarak şunu eklemek gerekir: Türkiye, bu stratejik projeyle sadece ekonomik ve siyasi faydalar elde etmeyi değil, aynı zamanda kültürel ve tarihsel bağları da güçlendirmeyi amaçlamaktadır. Edirne’den Çin Seddi’ne uzanan bu yol, aynı zamanda ortak bir tarih ve medeniyetin yeniden inşası anlamına gelmektedir. Bu koridorun açılması, aynı zamanda Türk dünyasının ekonomik ve sosyal entegrasyonu için de yeni bir dönemin kapısını aralayacaktır.
Sığ Yorumların Ötesinde: Büyük Resim ve Stratejik Koordinasyon
Salih Altınışık’ın makalesinin en önemli noktalarından biri, muhalefet çevrelerinin “Aliyev Erdoğan’ı sattı” şeklindeki ithamlarına karşı getirdiği eleştiridir. Bu tür yorumlar, bölgedeki karmaşık dinamikleri anlamaktan uzak, duygusal ve sığ bir bakış açısının ürünüdür. Altınışık’ın da altını çizdiği gibi, uluslararası diplomaside her hamle, müttefiklerle istişare edilerek atılır. Azerbaycan’ın Batı’ya yönelik son dönemdeki açılımları, Türkiye’nin bilgisi dahilinde ve hatta stratejik ortaklığın bir parçası olarak değerlendirilmelidir. Bu, karşılıklı güven ve koordinasyonun bir göstergesidir.
Altınışık’ın makalesinde bu konudaki şu tespiti çok önemlidir: “Bu hamle, Ermenistan’ı Rusya ile Batı arasında sıkışmış, yalnız bir aktör haline getirmeyi hedeflemektedir.” Bu stratejik hamle, sadece Azerbaycan’ın kendi çıkarlarını korumayı değil, aynı zamanda Ermenistan’ı bir tercih yapmak zorunda bırakarak, bölgedeki Türk-Azeri stratejik ortaklığına karşı zayıflatmayı da amaçlamaktadır.
Bir akademisyen olarak, bu tür stratejik hamleleri değerlendirirken, sadece anlık sonuçlara değil, aynı zamanda uzun vadeli olası senaryolara da odaklanmak gerektiğini düşünüyorum. Altınışık’ın da belirttiği gibi, ABD’nin Ermenistan’da bir üs kurma girişimi dahi olsa, bu durum Rusya’nın bölgeye daha sert bir şekilde müdahil olmasına neden olacak ve Ermenistan’ın konumunu daha da zayıflatacaktır. Böyle bir senaryo, bölgedeki dengelerin Türkiye ve Azerbaycan lehine daha da güçlenmesini sağlayacaktır.
Bu durum, uluslararası ilişkilerde sıklıkla rastladığımız bir manevra örneğidir: İki büyük güç arasında kalan küçük bir devletin, denge politikası yürütmeye çalışırken, beklenmedik sonuçlarla karşılaşması. Azerbaycan ve Türkiye, bu durumu kendi lehlerine çevirme becerisini göstermektedir. Bu, sadece diplomatik bir başarı değil, aynı zamanda ileri görüşlü bir stratejik planlamanın da sonucudur.
Türkiye’nin Büyük Vizyonu: Bölgesel Güçten Küresel Güce
Salih Altınışık’ın yazısında en dikkat çekici noktalardan biri, Türkiye’nin bölgesel ve küresel politikalarını anlık tepkilerle değil, gelecek asırların jeopolitik hesaplarını yaparak belirlemesidir. Altınışık’ın ifadesiyle, “Türkiye’nin vizyonu, sadece bir noktaya odaklanan dar bir perspektiften ziyade, tüm haritayı kapsayan geniş bir stratejidir.” Bu geniş vizyon, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türkiye’nin Zengezur Koridoru gibi projelerle sadece bugünün değil, yarının dünyasında da söz sahibi olacak bir küresel güç olma hedefine emin adımlarla ilerlemesinin bir göstergesidir.
Bu vizyonun bir parçası olarak, Azerbaycan’ın stratejik hamleleri, Türk Devletleri Topluluğu’nun güçlenmesine yönelik atılmış kritik adımlardır. Bu, Türkiye’nin sadece kendi sınırları içindeki menfaatleri değil, aynı zamanda tüm Türk dünyasının menfaatlerini de gözeten bir dış politika izlediğinin kanıtıdır.
Sonuç olarak, Altınışık’ın makalesinin ana fikrini benimseyerek ve onu destekleyerek şunu söyleyebiliriz: Uluslararası ilişkilerde yaşanan her gelişmeyi basit “satış” ya da “ihanet” retoriği ile açıklamak, jeopolitik gerçekleri göz ardı etmek demektir. Azerbaycan’ın stratejik hamleleri, Türkiye ile koordineli bir şekilde, Ermenistan’ı izole etmeyi ve Zengezur Koridoru’nun açılmasını kolaylaştırmayı amaçlayan bir planın parçasıdır. Bu durum, Türk dünyasının birleşmesi ve bölgedeki güç dengelerinin Türkiye lehine değişmesi yolunda atılmış önemli bir adımdır.
Bu büyük satranç tahtasında, her oyuncunun hamlesi, sadece kendi kazancını değil, müttefiklerinin de uzun vadeli stratejilerini desteklemek üzere tasarlanmıştır. Bu bağlamda, Azerbaycan’ın son hamlesini Türkiye’ye yönelik bir ihanet olarak görmek, büyük resmi görememek anlamına gelir. Aksine, bu hamle, Türk dünyasının geleceği için atılmış, cesur ve stratejik bir adımdır. Bu, aynı zamanda Türkiye'nin bölgesel liderliğini pekiştiren ve küresel bir aktör olma yolundaki vizyonunu destekleyen bir gelişmedir.
Bu değerlendirmeler, Salih Altınışık’ın yazısının derinliğini ve perspektifini esas alarak yapılmış olup, uluslararası ilişkilerin karmaşık yapısını anlamak için bize bir yol haritası sunmaktadır. Türkiye’nin ve Türk dünyasının geleceği için atılan bu adımlar, sadece bugünü değil, yarını da şekillendirmektedir. Bu süreçte, biz akademisyenlere düşen görev de, duygusal tepkiler yerine, bu büyük resmi anlamaya ve kamuoyunu doğru bilgilendirmeye çalışmaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.