AK Parti’ye yeni MHP tuzağı mı?

Önce bir saptama... AK Parti, tek parti zihniyetinin köhnemiş Ankara’sına “muhalefet” etmese... Türkiye’yi AB standartlarında bir noktaya götürmeyi hedeflemese, oylarını yüzde 47’ye çıkarabilir miydi?

Başka bir örneği de hatırlatayım... Turgut Özal, “Türkiye’ye muhalefet” ederek, bizi dünyaya bağlayan çok radikal dönüşümlere imza atmasa, bugün “tarihsel” bir lider olarak algılanır mıydı?

Benim gördüğüm kadarıyla, Türk siyasetinde gelişmenin, kalıcılığın, tarihsel olmanın yegâne formülü “Ankara siyasetinin” tuzağına düşmeden, evrensel ilkeleri sahiplenerek Türkiye’yi ihya etmek.

Ankara’ya rağmen Türkiye’yi dünyalaştırmak.

Bunu yapanın hem siyaseten kazandığı, hem de Türkiye’ye kazandırdığı ortada...

***

Tersi olunca...

Yani “hal ve gidişe” “Ankara ve Ankara kriterleri” hâkim olunca da her şey tepetaklak oluyor.

Çünkü Türkiye halkının yüksek beklentileri devreden çıkıyor, yerel siyasetin ayak oyunları öne çıkarak, “saray kavgaları” tek gündem haline geliyor.

İcraata “dünyalaşma” hedefiyle başlayıp, sonra Ankaralaşma ile bitirenler de kayboluyor... En güzel örneği ise ANAP...

***

Galiba son günlerin en zorlu ve neredeyse tek gündem maddesi haline gelen Kürt açılımı da bu çerçevede ele alınmalı...

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın kendi parti grubunda yaptığı konuşma, bu konunun mantıksal ve duygusal parametrelerini olağanüstü güzel bir şekilde sergiliyordu.

Aynı zamanda Kürt Sorunu’nu bir “dünyalı” olarak çözmenin gereğini de anlatıyordu.

O konuşma, tüm Türkiye halkının severek kabulleneceği ve Ankara siyasetinin de asla yıpratamayacağı bir konuşmaydı.

Ben, AK Parti’nin ısrarla bu konuşma düzeyi ve anlatımı içinde duracağı, Ankara siyasetinin tuzağına düşmeyeceği inancı içindeydim.

Çünkü yeryüzü standartlarına sahip çıkılarak insanların mantık ve vicdanları adres alınmıştı.

***

Araya MHP girdi.

Keskin bir savaşın tüm baltalarını alt düzey bir üslupla biledi.

Ne var ki, bu marjinalleşmeye, yalnızlaşmaya yönelik de bir süreçti.

“Savaş lobiciliğinin” devlette ve toplumda yandaşları hızla azalmakta...

Ne MHP’yi, ne de dün yeniden MHP’nin peşine takılmaya hamle eden CHP’yi “muhatap” almanın anlamlı olmayacağı bir dönemdeyiz.

Çünkü Türkiye ve dünya “barıştan” yana...

***

Ürkecek olan...

Yalnızlaşacak olan...

Yerel kalacak olan...

Akıntıya kürek çeken kim?

Bu sürece karşı çıkan, ölümden, kandan, savaştan yana olan değil mi?

Dün baktım...

AK Parti, “türban tuzağı” yetmemiş gibi, gene MHP’nin oyununa gelmeye, Ankara siyasetinin sığ sularını ciddiye almaya başlamış.

***

Dün AK Parti adına yapılan açıklamada Başbakan’ın grup konuşmasının düzeyiyle yakışmayan ve hatta sakatlayan cümlelere rastladım:

“Ne mani oldu sayın Bahçeli? Millet aman Abdullah Öcalan’ı asmayın diye Ankara’ya mı yürüdü? Bu millet size yalvardı mı? İzah eder misiniz, kim rica da bulundu.

...Sadık kalıyorsunuz da, bu millete seçim meydanlarında verdiğiniz söze sadakat vazifeniz değil mi? AB’ye sadakatle bağlı, millete aldatıcı yalancı bir yaklaşım. Esas milliyetçilik millete verilen sözde sadık olmaktır.”

Hamasi bir milliyetçilik, en alt düzeyde kendini göstermekte...

Buna gerek var mı?

Ayrıca yüzde 47’lik AK Parti’nin, yüzde 14’lük MHP’yi muhatap alması siyaseten de “kazandıran” değil, “kaybettiren” bir yanlış olur...

***

Dünkü gelişmeleri izleyince, içinde bulunulan sürecin selameti açısından anımsatma gereğini duydum.

Ankara siyasetini muhatap alan kaybeder, dünyayı muhatap alan kazanır...

İşte AK Parti’nin ilk üç yılı, işte Turgut Özal tutumu...

Önceki ve Sonraki Yazılar