Muammer YALÇIN

Muammer YALÇIN

ASR SÛRESİNE TASAVVUFÎ BİR YAKLAŞIM

Asr suresi, Kur’an-ı Kerim’in en kısa surelerinden biri olmasına rağmen, içerdiği derin anlamlar ve evrensel mesajlarla tasavvufî düşüncede önemli bir yere sahiptir. Zamanın yeminle anılması, insanın ziyan içinde olduğu gerçeği ve bu ziyandan kurtuluşun yolları, sûfîlerin manevî yolculuklarında kendilerine rehber edindikleri temel prensipleri barındırır. Bu sure, insanlık için bir uyarı niteliği taşırkentasavvufî bakış açısıyla bireyin içsel dönüşümüne ve kemalâtına vurgu yapar. Sûfîler, sûrenin her bir kavramını kendi felsefî ve irfanî duruşları içinde yorumlamış, böylece Asr suresi tasavvufî literatürde çok katmanlı bir anlam kazanmıştır.

Ve’l-Asr

Sûrenin başlangıcındaki “ve’l-asr” ifadesi, yani “Andolsun zamana ki”, tasavvufta üzerinde en çok durulan kavramlardan biridir. Zaman, sûfîlere göre sadece kronolojik bir akış değil, aynı zamanda varoluşun ve ilahî tecellilerin bir aynasıdır (Bursevî, 2000). İbrahim Hakkı Bursevî, Ruhu’l-Beyan adlı eserinde, zamanın ilahî kudretin bir nişanesi olduğunu ve her anın tecelli-i ilahîye mazhar olduğunu belirtir. Sûfîler için asr, mutlak hakikat olan Allah’a ulaşma yolunda bir imkân ve her anı idrak etme bilincidir (Eraydın, 2021). Zamanın kıymeti, onun gafletle geçirilmemesinde, bilakis her lahzanın Hakk’a yakınlaşma vesilesi olarak değerlendirilmesinde yatar. Nitekim Muhasibî (1990), er-Riâye li-Hukûkillâh adlı eserinde, kulun Allah’a karşı vazifelerini yerine getirmesinde zamanın doğru kullanılmasının önemini vurgular. Tasavvufî açıdan zaman, bir ömür sermayesidir ve bu sermayenin hüsranla neticelenmemesi için en verimli şekilde kullanılması gerekir.

İnsan

Sûrenin ikinci ayetinde geçen “İnsan,gerçekten ziyan içindedir” ifadesi, tasavvufta insanın mahiyetine dair derin sorgulamalara yol açmıştır. İnsan, tasavvufî anlayışa göre “eşref-i mahlûkat” olmasına rağmen, gaflete düştüğü ve nefsine uyduğu takdirde en büyük ziyana uğrayabilme potansiyeline sahiptir (Uludağ, 2009). Muhyiddin İbnü’l-Arabî (2005), Fusûsu'l-Hikem adlı eserinde insanın ilahî bir sır taşıdığını ancak bu sırrı idrak edemediğinde kendi özünden uzaklaştığını ifade eder. Ziyan içinde olan insan, Hakk’tanuzaklaşmış, nefsanî arzuların peşine düşmüş ve yaratılış gayesinden sapmış olandır. Tasavvuf, bu ziyan halinden kurtulmak için insanın kendini bilmesini, yani “men arefenefsehu fekad arefe rabbehu” (kendini bilen Rabbini bilir) prensibini benimsemesini önerir (Gölpınarlı, 1969).

Hüsran

“Ziyan içindedir” (hüsr) ifadesi, tasavvufta maddî kayıptan çok, manevî bir tükenmişliği ifade eder. Hüsran, bireyin ömrünü boş işlerle geçirmesi, Hakk’tan gafil kalması ve ahiret için hazırlık yapmamasıdır (Topaloğlu, 1993). Kuşeyrî (t.y.), er-Risâletü’l-Kuşeyriyye adlı eserinde, dünya nimetlerine aşırı düşkünlüğün ve ahireti unutmanın hüsranın temel sebepleri olduğunu belirtir. Gazzâlî (2004), İhyâü Ulûmi'd-Dîn’de, insan ömrünün en değerli sermaye olduğunu ve bu sermayenin hüsranla bitmemesi için kalbin ilahî muhabbetle dolu olması gerektiğini açıklar. Sûfîler, dünya lezzetlerine aldanıp ahiret saadetini kaybetmenin en büyük hüsran olduğunu vurgularlar.

İman

Sûre, hüsrandan kurtulmanın ilk şartı olarak “iman edenleri” zikreder. Tasavvufî bakış açısıyla iman, sadece kuru bir tasdik değil, aynı zamanda kalbin ilahî hakikatlere teslim olması ve bu hakikatlerle yaşamasıdır (Cebecioğlu, 2004). Kelâbâzî (2012), et-Taarruf li-Mezhebi Ehli’t-Tasavvuf adlı eserinde, sûfîlerin iman anlayışının sadece lafızdan ibaret olmadığını, aksine hal ve yaşantıyla bütünleşmiş bir inanç olduğunu belirtir. İman, kişiyi dünya sevgisinden arındırarak kalbi Allah’a yöneltir. Bu bağlamda iman, kişiyi Hakk’a vuslat yolunda ilk adımı atmaya sevk eden manevî bir güçtür.

Amel-i Salih

İmandan sonra zikredilen “sâlih ameller işleyenler” ifadesi, imanın fiilî tezahürüdür. Tasavvufta amel-i salih, sadece ibadetleri yerine getirmek değil, aynı zamanda ahlakîgüzellikleri kuşanmak ve insanlara faydalı olmaktır (Tenik, 2022). Mekkî (2004), Kutü'l-Kulûb adlı eserinde, salih amelin, kalbin safiyetinden kaynaklandığını ve ilahî rızayı hedeflediğini belirtir. Sûfîler için her fiil, Allah rızası için yapıldığı takdirde amel-i salih hükmüne geçer. Bu, riyadan uzak, samimiyetle yapılan her türlü hayırlı işi kapsar.

Hakkı Tavsiye Etmek

Hüsrandan kurtuluşun üçüncü şartı, “birbirlerine hakkı tavsiye edenler”denolmaktır. Tasavvufta hakkı tavsiye etmek, sadece doğruyu söylemek değil, aynı zamanda insanları Hakk’a davet etmek, onlara doğru yolu göstermek ve manevî rehberlik yapmaktır (Serrâc, 2000). Rûmî (2015), Mesnevi’de, mürşitlerin ve kâmil insanların vazifesinin, cahil ve gafil insanlara Hakk’ı bildirmek olduğunu vurgular. Bu tavsiye, hikmetle, güzel öğütle ve tatlı dille yapılmalıdır. Hakkı tavsiye etmek, kişinin kendi nefsini de hesaba çekmesini ve başkalarına tavsiye ettiği şeyleri önce kendisinin yaşamasını gerektirir.

Sabrı Tavsiye Etmek

Son olarak sûre, “birbirlerine sabrı tavsiye edenler”i hüsrandan müstesna tutar. Tasavvufta sabır, ilahî iradeye teslimiyetin, musibetler karşısında direncin ve manevî yolculukta karşılaşılan zorluklara tahammülün ifadesidir (Demirci, M., 2009). Gazâlî (2021), İhyâ-u Ulûm-id-Dîn’de, sabrın imanın yarısı olduğunu ve kulun her halükarda Allah’a dayanması gerektiğini belirtir. Sûfîler için sabır, sadece acılara dayanmak değil, aynı zamanda günahlardan uzak durmak, ibadetleri istikrarlı bir şekilde yerine getirmek ve nefsin arzularına karşı direnmektir. Birbirine sabrı tavsiye etmek ise, manevî yolculukta birbirine destek olmak, zor zamanlarda teselli vermek ve Hak yolunda metanetli olmayı teşvik etmektir (Ansarî-yi Herevî, t.y.).

Sure Hakkında Bütüncül Bir soru Değerlendirme

Asr suresi, içeriğindeki evrensel mesajlarla çağlar ve kültürler ötesi bir hitap taşır. Sadece tasavvufî değil, aynı zamanda sosyolojik ve psikolojik açılardan da derinlemesine incelenebilecek bir yapıya sahiptir. "Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir" ifadesi, insanlığın temel bir zaafına, yani zamanı verimli kullanamama ve kendini bilmeme problemine dikkat çeker. Modern çağın getirdiği hız ve karmaşa içerisinde, bu ziyan hali daha da belirginleşmiştir. Sure, bu genel ziyan halinden kurtuluşun dört temel ilkesini sunarak bireysel ve toplumsal kurtuluşun anahtarını verir: iman, salih amel, hakkı tavsiye ve sabrı tavsiye. Bunlar, sadece manevi bir kurtuluş reçetesi değil, aynı zamanda sağlam bir toplum yapısının ve huzurlu bir bireysel yaşamın da temel direkleridir.

İmam Şafii'nin bu sure hakkında "Kur'an'da başka hiçbir sure nazil olmasaydı, bu sure insanların hidayeti için yeterli olurdu" sözü, Asr suresinin Kur'an'daki önemini ve özlü hikmetini açıkça ortaya koyar (Yazır, t.y.). Sure, insanın dünyaya gönderiliş gayesini, bu dünyadaki sorumluluklarını ve nihai akıbetini üç kısa ayette özetleyerek adeta bir yaşam kılavuzu sunar. Her mümin ve özellikle sûfîiçin Asr suresi, nefis muhasebesi yapma, zamanın kıymetini idrak etme, inancını yaşantısına yansıtma ve çevresine faydalı olma çağrısıdır. Bu sure, aynı zamanda, kurtuluşun ferdî çabalardan öte, toplumsal bir dayanışma ve birbirine destek olma bilinciyle gerçekleşeceğini de vurgular.

Sonuç

Asr suresi, tasavvufî bakış açısıyla ele alındığında, sadece bir zaman ve kurtuluş reçetesi değil, aynı zamanda insanı kâmil mertebesine ulaştıran bir yol haritasıdır. Sûre, her anın kıymetini bilmenin, imanın kalpte kök salmasının, salih amellerle beslenmesinin, Hakk’ı yaşayarak tebliğ etmenin ve zorluklar karşısında sabırla direnişin önemini vurgular. Bu prensipler, sûfîlerin hayatlarını şekillendiren, onları nefsanî arzulardan arındırıp ilahî hakikatlere yönlendiren temel taşlarıdır. Asr suresi, müminlere her nefesin bir sermaye olduğunu hatırlatır ve bu sermayenin ebedî mutluluğa dönüştürülmesi için dört temel şartı işaret eder: İman, salih amel, hakkı tavsiye ve sabrı tavsiye. Bu ilkeler hem bireyin manevî tekâmülü hem de toplumun huzur ve saadeti için vazgeçilmez birer pusuladır. Bu sayede insan, nefs-i emmareden kurtularak nefis mertebelerinde yükselişini sürdürür ve neticede ilahî rızaya ulaşma umudunu taşır.

Kaynakça

Ansarî-yi Herevî, A. (t.y.). Menâzilü’s-Sâirîn (Seyir Ehlinin Makamları) (A. Kartal, Çev.). ErkamYayınları.

Arabî, M. İ. (2005). Fusûsu'l-Hikem. (Çev. Ekrem Demirli). Litera Yayıncılık.

Bursevî, İ. H. (2000). Ruhu’l-Beyan (Çev. Osman Şen). Fatih Yayınevi.

Cebecioğlu, E. (2004). Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü. Rehber Yayınları.

Demirci, M. (2009). Hadislerle Tasavvuf Kültürü. Vefa Yayınları.

Eraydın, S. (2021). Tasavvuf ve Tarikatlar. M. Ü. İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları.

Gazâlî, İ. (2004). İhyâü Ulûmi'd-Dîn (A. Serdaroğlu, Çev.). Bedir Yayınevi.

Gazâlî, İ. (2021). İhyâ-u Ulûm-id-Dîn. (Çev. Sıtkı Gülle). Huzur Yayınevi.

Gölpınarlı, A. (1969). Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri Sözlüğü. İnkılâp ve Aka Kitabevleri.

Kelâbâzî, E. B. (2012). et-Taarruf li-Mezhebi Ehli’t-Tasavvuf. (H. K. Yılmaz, Çev. ve Haz.). ErkamYayınları.

Kuşeyrî, A. (t.y.). er-Risâletü’l-Kuşeyriyye (S. Uludağ, Çev.). Dergâh Yayınları.

Mekkî, E. T. (2004). Kutü'l-Kulûb (Kalplerin Azığı). (Çev. Dilaver Selvi). Semerkand Yayınları.

Muhasibî, H. el-. (1990). er-Riâye li-Hukûkillâh (H. K. Yılmaz, Çev.). Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları.

Rûmî, M. C. (2015). Mesnevi. (Çev. Veled Çelebi). Doğan Kitap.

Serrâc, E. N. (2000). el-Lüma‘. (H. K. Yılmaz, Çev.). Erkam Yayınları.

Tenik, A. (2022). Sûfî Kişilik ve Ahlak. Ensar Neşriyat.

Topaloğlu, B. (1993). Kelâm Terimleri Sözlüğü. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları.

Uludağ, S. (2009). Tasavvufun Esasları. Uludağ Üniversitesi Yayınları.

Yazır, E. M. H. (t.y.). Hak Dini Kur'an Dili. Eser Neşriyat.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.