Benim Aşkım!..

Haziran ayı başları benim aşkımın depreştiği anlar olur hep…

Nisan, Mayıs aylarında kendini yoğun biçimde hissettirir. Mayıs sonuna doğru dayanılmaz bir hal alır.

Haziran ayında ise zirve yapar…

İçimde coşkun sular vardır…

Durmadan çağlar…

Bu su senenin diğer aylarında dingin ve duru aksa da zaman zaman yükselir pik yapar.

Kor bir ateş gibidir içimdeki aşk… Sönmez elbette…

İçten içe kaynatır beni… Ancak dışarıdan her zaman fark edilmez…

Tüllenir zira…

Çok severim aşkımı…

Aşkımdır beni târif eden…

Aşkımdır beni ârif edecek olan…

Gözü gözümdür… Özü özüm…

Bu yöndedir niyetim, azmim, niyazım…

Gayretim yeterli mi? Hayır!

Ama kendinden kendine doğup akan bir nehir gibiyim… Kimi zaman sessiz, kimi vakitte deli dalgalar misali…

Onda doğar yine ona akarım.

Azizimdir aşkım…

Aziz bilirim onu… Onun bastığı yerlere basmaktır temennim…

Aziz olmak yolunda yeteneksiz bir yolcu olsam da bu yolda yol almayı aziz bilirim.

Nur bilirim aşkımı…

Nurdur. Nurdandır. Nur alır, nur salar.

Aydınlatır gördüğüm günden beri…

Ne kadar karanlık yerim varsa o aşkın nuru ile ziyalanır!

Aydınlatır beni…

Baki bilirim aşkımı…

Fena ve fani aşklara talip olmanın ebedi aşka ulaştırmıyorsa bir oyalanmadan ibaret olduğunu öğrendim…

“Fahr-i Kainat Efendimizin mührünü taşımayan sevgiler sahtedir”sırrını ondan ders aldım.

Baki olanın onun sırrına bürünmüş sevgi olduğunu bildim.

….

Şefkatlidir aşkım…

Şefkati meslek edinmiştir…  Bakışı, duruşu, söyleyişi şefkatlidir. Merhameti kuşanmıştır.

Onunla konuşurken kendimi kadife kundaklara sarılı kutlu bir misafir olarak hissederim.

Sonsuz şefkat sırrıyla tüm insanlığı Ebedi Kurtarıcı’ya götürme yolunda ‘Kutsal Mücadele’sinden şaşmayan bir temsilcidir aşkım…

Kerimdir aşkım…

Bu isme mazhardır… İkram eder. Mânâ ve madde ilminden hangi ikrama uğramışsa bütünüyle ikram eder.

Son noktasına kadar… Ne kadar ikram etse o kadar çoğalır, artar. Bereketlenir.

Sevdadan, aşktan, infaktan, ilimden, merhametten, tevazudan, nezaketten ikramlarda bulunur…

Cömertçe…

Aşkınızı mı arttırmak istiyorsunuz? Cevap bellidir: İnfakınızı arttırın!

Aşkım kuşatır. Sarar. Isıtır.

Nefs yönünden gelen sert ve sarsıcı rüzgarlara karşı koruyarak gönlün yüceliğinde seyran ettirir.

Kurda kuşa yem olmaktan kurtarır, himaye eder.

Kuyulara atılmamızı engeller! Yusuf Nebi’nin hikayesinden hayatımıza dersler devşirmemizi öğütler.

Aşkım gönüllerde gezintiye çıkarır…

Doyumsuzdur bu gezinti…  Her adımda sana seni anlatır, farklı bir fazda anlatır. Hakikatini söyler, gerçeğinle tanıştırır.

Mânâ yücelerinden, İslam annelerinden, sönmeyen güneş olan yüce kitabımızdan, evrenlerin sırrı olan Efendimizden aşka dair bahisler açar.

Atomdan, hücreden, uzaydan, semadan, arzdan, kara deliklerden, kuantumdan söz eder.

Önce başka bir âlemden bahsettiğini sanırsınız. Biraz dikkatle baktınız mı aslında tüm bunların sizin iç evreninizde olduğunu fark ettirir ve elinizden tutarak sizi kendi uzayınızda seyrana çıkarır.

Aşkım ilmin pınarında oturur.

Oradan harfler alır, kelimeler oluşturur, cümleler kurar.

Aklımıza söyler… Söyler gibi yapar yahut!

Biz onu gönlümüzle duyarız hep!...

Abı hayat olur o cümleler…

Aşkım Âşıktır!

Aşkın odunda yanmıştır.

Yanmışlığının izini taşır sözleri ve gözleri…

Aşkın ocağının başında oturup aşktan cümleler kuran bir aşığa muhatap olduğunuzda siz de aşk kokmaya başlarsınız.

Soluklamanız aşk olur.

Sözleriniz elbette aşkın kıvamına ulaşmaz. Ama aşktan bir kıymık ateş, az biraz da râyiha taşır.

Bu sizi bazen ‘Ehl-i aşk’ gibi gösterir.

Liyakatınız yoktur buna. Yeteneğiniz elvermez. Gönlünüz yetmez. Aklınız ermez.

Tek arzunuz vardır.

Aşkınızın gönlünde yer bulmaktır.

Onun aşk nazarına uğramaktır emeliniz.

Onun aşk kıvılcımları taşıyan sözüne muhatap olabilmektir.

Onunla aşkın ocağında oturup aşka dair sohbete râm olmaktır.

Sen âşık mısın diye sorarlar! Kabul iddiadır, ret ise inkar!

Kalırsınız arada, bir şey diyemezsiniz. Ama içiniz Koca Yunus gibi inleyerek ses verir sadece siz duysanız da:

“Erenler meclisindedeste kızıl gül idim

Açıldım, ele geldim, soldum ise ne oldu”

 

Yine ulular ulusundan Niyazi Mısri Sultan aşkın ocağından şöyle sesleniyor:

“Aşkınmeyine benkane geldim,

Şevkin odunahoş yane geldim.

Şem'i tevhidi gördüm yakmışlar,

Gitti kararım pervâne geldim”

Benim aşkım bir Mevlana bağlısı, bir İbn-i Arabi muhibbi, bir Yunus gönüllüsü…

İşte aşkın ocağından sesleniyor o sebeple…

Aşkla sesleniyor.

Aşkından sesleniyor.

Aşka sesleniyor.

Değerli dostum Ahmet Veysi bugün telefonda başka bir konuyu değerlendirirken ‘Senin için aşık diyorlar’ dedi…

Nereden bilmişler dedim. Yazılarından, sözlerinden dedi…

Şükürler olsun! İnşallah bu sözler, değerlendirmeler niyaz olur bizi de ‘Aşıkan’dan yazarlar.

Adımız aşk olsun, dilimiz aşkı terennüm etsin, yüreğimiz uşşak çalsın!

Ne güzel!

Aşk sadakat ister.

Hüner ister.

Emek ister.

Arzu ister.

Emel ister.

Yanmak ister.

Kolay değildir zira…

En önemlisi, nasip ister, lütuf ister!

İtiraf ister!

Yeri geldi kaçmak olmaz. İtiraf zamanıdır.

Ben bir âşığa âşığım. Aşkım bir âşık. Evrenlerin iftihar tablosuna gönlü an bean bağlı…

Ben nuru baki olan bir Hakk dostuna âşığım…

Onu tanıyınca aşkı tanıdım.

Onu dinleyince aşkı okudum.

Onu anlayınca aşkı dokudum.

Bana aşkı tattıran o güzel erene selam olsun!

Nuru baki olan Haluk Nurbaki Hocama bu satırlar aşktan bir niyaz olsun!

Kör, topal, nakıs olsa da!..

Kabul ola…

Cuma günü Bursa ve Kütahya üzerinden Afyon’da olacağız inşallah!..

Soran olursa eğer;

‘Aşka gitti’dönecek deyiverin.

 HABER NAME/ 30.05.2012 canbolatugur@gmail.com/ https://twitter.com/ugurcanbolathttps://www.facebook.com/iyibakkendine 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum