Beş Senaryo

Önümüzde acaba kaç senaryo var? Tahmin ettiklerimi sıralayayım:

* Birinci senaryo:

Oynanan dehşetli satrancı siviller kazanır. Türkiye'de bir Latin-Akdeniz demokrasisi düşe kalka yürür. Ergenekon krizi halledildikten sonra temizlik ve şeffaflık için kollar sıvanır. Tarihî devamlılık çizgisine dönülür. Resmî ideoloji "özelleştirilir".

* İkinci senaryo:

Satrançta sivil taraf büyük bir falso yapar, militarist ideolojik güçler bundan yararlanır, rejim diktatörlüğe kayar, çok kötü işler, büyük zulümler ve kıyımlar olur.

* Üçüncü senaryo:

İstanbul'da büyük bir zelzele olur, birkaç yüz bin insan ölür. "Dost ve müttefik büyük bir devlet" yardım için donanmasını ve ordusunu gönderir. Trakya'yı, Marmara bölgesini işgal eder.

* Dördüncü senaryo:

ABD ve İsrail İran'a saldırır. Üçüncü dünya savaşı başlar. Türkiye ister istemez buna katılmak zorunda kalır. Gerisi facialar zinciri...

* Beşinci senaryo:

Siyonistlerin, Haçlıların tahrikleri, içteki işbirlikçilerin ve beyinsizlerin çılgınlıkları yüzünden iç savaş çıkar. BOP planlarına uygun olarak ülke parçalanır.

Şimdilik beş senaryo yazıyorum. Diğerlerini yazamam.

Çok karamsarsın diyenlere cevabım: Birinci senaryo göreceli olarak iyimsercedir.

Şimdi herkes ülkemizdeki militer vesayet rejiminin kalkması için bütün gücüyle çalışmalıdır.

Üçüncü dünya savaşının patlaması uzak ve küçük bir ihtimal değil, yakın ve büyük bir ihtimaldir.

Büyük İstanbul depremi bir kuruntu değil, bütün uzmanların olacak dediği bir felâkettir.

Böyle bir depremi fırsat bilerek büyük bir süper gücün ülkemizin bir kısmını işgal etmeye yelteneceğini söylemek için kâhin olmak gerekmez.

Müslümanlar açısından yakın gelecekte neler olabilir? Mehdi zuhur edebilir. Büyük savaşlar olabilir. Büyük sayıda insan ölebilir. Büyük yıkım ve tahribat olabilir. Rejimler değişebilir.

Küfür düzenlerinin haram ve necis nimetlerinden yararlanan türediler karamsar senaryolardan hiç hoşlanmıyorlar. Onlar bozuk düzenlerin devamına, haram yenilmesine, kara servetler edinilmesine çok taraftardır.

1938'de Avrupa'da iki tez vardı:

1. Münih'ten sonra artık köklü bir barış olacak, Batı dünyası bin yıl huzur içinde yaşayacak diyenler.

2. Bu gidişin sonu kötüdür. Dünya büyük bir savaşa, büyük bir felâkete koşuyor diyenler. Bu ikinciler azınlıktaydı ama onların dedikleri çıktı.

İnsanlık âlemindeki bu azgınlıklar, bu haksızlıklar, bu zulümler ve kıyımlar, bu isyanlar, bu ahlâksızlıklar böyle sürerse savaş da patlar, zelzele de olur, denizler dalgalanır karaları vurur, volkanlar ateş püskürür, daha bir sürü afet ve facia olur.

Tarihe bakınız ve ibret alınız.

* (İkinci yazı)

TEVHİD'SİZ NECAT, FELAH VE CENNET OLMAZ

Onlar maalesef İslâm'ın sınırları dışına çıkmışlardır. Zaruriyat-ı diniyeden birini inkâr eden, namaz kılsa da dinin dışına çıkmış olur.

İslâm âleminde en dindar taifenin Haricîler olduğu söylenir. Maalesef onlar "sınırları" zorlamışlar, Doğru Yol'dan sapmışlardır.

Önemli olan itikadın sıhhatidir, yani inanç bilgisinin doğru olmasıdır.

Bir Müslüman Teslis inancını asla kabul edemez.

Hazreti İsa için "O -hâşâ- Allah'ın oğludur ve tanrıdır" diyenlerin bu inancı bâtıldır.

Böyle inananlar için "Onların dini de haktır, onlar da ehl-i necat ve ehl-i Cennet'tir" diyen bir Müslüman dinden çıkar.

Asl olan sahih itikattır. İtikadı sahih (doğru)olmayan kişi (İtikad bozukluğu kendisini küfre götürüyorsa) nafile namaz da kılsa, nafile oruç da tutsa faydasızdır.

İslâm dini Tevhid dinidir. İslâm dinine göre "Allah kemal sıfatlarla sıfatlı ve noksan sıfatlardan münezzehtir."

Allah birdir, tektir, vahdaniyet sıfatı ile muttasıftır. Oğlu yoktur. Ondan başka ilah ve tanrı yoktur.

Sahih itikatlı bir Müslüman, "Allah'ın oğlu vardır, bu oğul da tanrıdır; Baba, Oğul ve Ruhülkudsten oluşan teslis haktır" diyen bir kimseyi doğrulayamaz. Doğrularsa kendisi dinden çıkar.

Sevgili Müslüman kardeşlerimiz çok dikkatli olsunlar, imanlarına ve necatlarına zarar verecek bâtıl inançlardan uzak dursunlar, böyle inançları tasvib etmesinler (doğrulamasınlar). Hazret-i Muhammed'in getirdiği inanç, din, Kitab, Sünnet olmadan Tevhidi tam olarak hakkıyla anlamak ve gerçek muvahhid olmak mümkün değildir.

Ebedî saadetimiz (mutluluğumuz) Tevhid inancına ve Muhammedî öğretilere sımsıkı bağlanmaktadır.

Kelime-i Tevhid iki parçadan oluşan bir bütündür, asla tecezzi (bölünme) kabul etmez. Baş tarafını kabul edip ikinci kısmını sükut ile geçiştirmek çok büyük bir yanlışlık ve sapma olur. Bir kimse Allah'tan başka ilah ve tanrı yoktur dese, fakat Hz. Muhammed'in risaletini, dinini, Kitab'ını (onlarla ilgili bilgi ve tebligat kendisine ulaşmış olmasına rağmen) red ve tekzib etse necat ehli olamaz.

Biz Müslümanların vazifesi, bütün insanlığa en güzel, en uygun, en münasib, en tesirli şekilde Tevhid inancını, İslâm dinini, Kur'ân'ı, Muhammedî öğretileri tebliğ etmektir. Bu tebliğ, irşad, davet hizmetini hakkıyla yapmazsak karanlıkta ve dalalette kalanların vebali bizim üzerimize olur.

Bir Müslüman, kendisine Ağrı dağı kadar altın verilse, dünyanın en büyük riyaseti verilse veya vaad edilse yine de Tevhid'e aykırı bir inancı hak göremez, gösteremez, doğru bulamaz.

Kainatı bir terazinin kefesine koysalar, öbür kefeye Kelime-i Tevhidi koysalar, Kelime-i Tevhid kefesi ağır basar buyrulmuştur.

Kelime-i Tevhid inancı inşaallah bizi cennete, Ebedî Saadet'e kavuşturur. Tevhid inancını zedeleyen, ona aykırı olan her şeyden uzak durmalıyız.

Hz.İsa Allah'ın büyük bir Resulüdür. Bizim peygamberimize ve O'na salat ve selâm olsun.İsa aleyhisselâm tanrı değil, kuldur. Bu büyük gerçeği bütün insanlara anlatmaya ve öğretmeye çalışalım. Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa'ya selâm... Meryem oğlu İsa efendimize selâm...Bütün peygamberlere selâm... Tevhid ehline selâm... Tevhid için çalışanlara selâm...

Önceki ve Sonraki Yazılar