Bir Halası Olmalı İnsanın!..

Her ne kadar ‘İnsanın dayısı olmalı’ denilse de ben daha çok buna inanırım.

Bir halası olmalı insanın…

Sevdiği, saydığı bir halası olmalı…

Sevildiğini hissettiği, başını dizine koyabileceği bir halası olmalı…

Yüreğinde olduğunuzu bildiğiniz halanızın dizinine başınızı koymanın verdiği rahatlığı anlatamam…

Asla hem de…

Müthiş bir şeydir. Olağanüstüdür hatta!

Kendinizi savaşlar kazanmış bir muzaffer komutan gibi hissedebilirsiniz rahatlıkla.

Darlığınızda sizi genişletendir halalar…

Sıkıntılı dönemlerinizde yüreğinize menfezler açarak size nefes aldırandır…

Güçtür arkanızda halalar.

Yıkılmaz dağlar gibidir…

Nedendir bilmem halasızlığı zayıflık halası olmayı güç sayarım… Güçlü olmak sayarım…

Dünyanın en güzel seslenişlerinden birisi hangisidir derseniz cevabım şudur:

Sizin ‘Hala’ diye seslenmenize daha güçlü ve gür biçimde ‘Halaaamm’ şeklinde gelen cevaptır. Sesleniştir.

Şu yaşa geldim bu seslenişi hayal ettiğim anlar da bile inanın içimden benliğimi saran bir titreme gelir, tabiri caizse ‘Tüylerim diken diken’ olur!

İki halam vardı benim…

Sesime ses verirlerdi.

Hayatıma hem renk hem de güç idiler.

Seslenişleri içimde ‘Sevinç Çığlıkları’na dönüşüverirlerdi.

Pek de severlerdi biri birilerini… Ölürlerdi adeta biri bilerine desem yeridir…

O meşhur ‘Kalenderi Deyişi’nde ne deniyordu?

‘Ölürüz Hasret Gideriz.’ Aynen öyle oldu… Hasret gittiler, doyamadılar biri birilerine…

Şimdi de hasret sırası bende…

Halalarımdan birisi Ankara’da yaşardı… Babamla yakın akrabalar… Yani dayısının kızı oluyor.

Bu açılımı yapınca uzak bir akraba gibi anlaşılabilir.

Aldanmayın. Hiç de öyle değildir. Canımdan bir candır.

Zekiye halam hayatımın her döneminde yer aldı… Çocukluk günlerime ait tatlı hatıralarım var. Ergenlik dönemlerime ilişkin de… Sonrasına dair de…

Kaderin cilvesine bakın ki, daha sonra kayınvalidem oldu ama ben ona her zaman ‘Hala’ diye hitap ettim… Böylesi daha çok hoşuna giderdi… O gülen göz, tebessüm eden nurlu yüzüyle ‘Halaaamm’ diye cevap verirdi.

İçtenliği, fedakarlığı, sevgi dolu yüreği, merhamet taşan hayatını anlatamam..

Cömertti. Temel özelliği ikram etmekti. Eskilerin tabiri ile ‘Mükrim’ idi… Vermek ve paylaşmanın zevkine ermişti.

Sofrasına oturmamış, çorbasını içmemiş kimse pek yoktur onu tanıyanlar arasında…

Eline çok mahirdi Zekiye halam. Sizinle sohbet sırasında iken adeta kaşla göz arasında daha önce yemediğiniz lezzette bir ‘Su böreği’ çıkarıverirdi.

Eli lezzetliydi. Çünkü yüreği genişti.

İkram ettikçe mutlu oluyordu. Emek veriyordu herkese… Evinde uzun süre misafir kalanlar, gece yatıya kalanlar, hastalığı için gelip kalanlar ve bakılanlar… Hepsi olurdu.

Bunu severek yapıyordu.

En çok kullandığı kelimelerden biri ‘Kurban olurum’ idi… Şimdilerde duyduğumuz tesirsiz kelimelerden, yalandan söylenmiş cümlelerden değildi. İçtendi, içeridendi…

Gerçekten tüm içtenliği ile söylerdi. Siz de iliklerinize kadar hissederdiniz.

Balkon sefalarımız olurdu. Herkes yatar biz otururduk.

Neler konuşmazdık ki…

O benim Zekiye halamdı.

Bir halası olmalı insanın demiştim.

Benim halam ikiydi… Şanslıyım yani… Çifte kavrulmuş lokum gibi bir durum.

Nadiye halam İstanbul’da yaşardı. Onun yanında büyüdüm. Hayatı onun yanında tanıdım.

Onunla güldüm ve onunla ağladım…

Halam hayatın yükünü dertle sarmış gibiydi sırtına… Geçmişi yüklenmişti…

Emek vermişti herkese… Karşılık tabi ki görmemişti…

Cüssesi iri idi ama içi naifti… Kırılgandı. Geçmiş günlerden yüreğine takılan sözler her zaman tazeydi.

Burada anlaşamazdık. Bırak gitsin, unut derdim.  Derdim ama demekle olmayacağını bende bilirdim.

Nadiye halam söyler ağlardı. Dertlenirdi. Beni de dertlendirirdi. Gecenin karanlığını yıkardı adeta gözyaşı ile…

Birlikte ağlardık.

Beraber ağlayabildiğiniz insanlardan korkmamak gerektiğine inanırım. Herkesle gülebilirsiniz belki ama herkesle ağlanmaz. Ağlanamaz!

Nadiye halamla gözyaşı arkadaşlığımız vardı.

Zekiye halam gibi onunda evi dergah gibiydi. İkramı bitmezdi… Çayı soğumazdı.

Uzun gecelerde sabahı bulan balkon muhabbetlerimiz olurdu.

Nadiye halam Zekiye halamı çok severdi.

Zeki halam da Nadiye halamı çok severdi. Ben ikisini de çok severdim. Onlarda beni…

Birbirlerinden söz açıldığında muhabbet yumağı açıldıkça açılırdı.

Ne diyordum?

Bir halası olmalı insanın…

Benim iki halam vardı.

Şimdi ikisi de Hakk katında, rahmetin kucağında…

Bense onların şefkatli ve kuşatıcı kanatlarından yoksunum. Hasretin değirmeninde gün öğütüyorum.

Hatıraları ile besleniyorum.

Tek tesellim halalarımın kıymetini bilmiş olmamdır!

Size de öneririm.

Halalarınızın kıymetini bilin!

HABER NAME/ 19.06.2012 canbolatugur@gmail.com/ https://twitter.com/ugurcanbolathttps://www.facebook.com/iyibakkendine 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum