Bize de Cennette Yer Ayır Fazıl Dayı

Bize de Cennette Yer Ayır Fazıl Dayı

Yıl 1989.
Sonbahar mevsiminin başlangıcıydı büyük olasılıkla.
Bir gün Fazıl Dayı’nın taksisine binmiştim.
Henüz birbirimizi tanımıyorduk.
O taksisine ilk binişinde tanışmıştık.
Tabiri caizse birbirimizden dostane bir şekilde elektrik almıştık.
İşte o zaman başlayan dostluğumuz ölümüne kadar devam etmişti.
İnşallah ahrette de devam edecek.

Kendisi o zamanlar Kocamustafapaşa’da oturuyordu.
Ben de Fatih İskenderpaşa’daki İslam Mecmuasının bürosunda çalışıyordum.
Bizim Perşembe akşamları İskenderpaşa’nın avlusundaki odalarda sohbetimiz oluyordu.
Onu da o sohbetlere davet etmiştim.
Büyük bir iştiyakla katılmıştı sohbetlere.
İşte o zamanlar İskenderpaşa’daki dostlarımızla tanıştı ve onlarla çok güzel bir dostluk ortamı kurmuştu.

Fazıl Dayı nişanlıydı da o zamanlar.
Evlilik yaklaştıkça hazırlıklara başlamıştı.
Benim tavsiyemizle İskenderpaşa’da kiralık bir ev tutmuştu.
Artık tanıştığı dostlarına daha da yakın olacaktı.
Güzel bir ortam oluşmuştu onunla.
Hem ilim erbaplarına yakın olacaktı hem de gönül dostlarıyla bir arada bulunacaktı.

Ah Fazıl Dayı…
Tam otuz sene olmuş seninle dostluğumuz.
Sana fetvalar az geliyordu hep takvalarla amel etmeye çalışıyordun.
Müthiş bir enerji vardı öğrenmek için.
Bunu Muhtar Fikret Ağabeyimiz bile ne güzel dile getirmişti; “tam ikibuçuk sene benim elimden tutarak, onunla Kur’an öğrenmeye gittik” diye.
Vefanın en güzel hali sendeydi.
Kesinlikle kimseye nankörlük yapmadın, vefanın en güzel örneklerini sergiledin.
Hep elin açıktı.
Ama iktisadı da çok severdin.
Çünkü sevmek zorundaydın Fazıl Dayı, gençliğinde gurbete gittin ta Libya’ya Arabistan’a para kazanmak için.
Kolay mı gurbet ellerde para kazanmak?
Tabii ki kazandığın paranın da kıymetini bilecektin.
Hiç unutmam seni bir Ramazan gününün sabahında habersiz aradığımda *“Ağabey iftara geliyoruz, hazırlık yap”* dediğimde akşam geldiğimizde çok güzel bir sofra hazırlamıştın.
Merhametliydin.
Hem de öyle böyle değil.
Ev sohbetlerinde eve senin arabanla beraber gittiğimizde beni kıramadığından metro durağında bırakmazdın beni, evime kadar götürürdün.
Kızmak nedir bilmezdin.
Ya da biz seni kızdırmasını bir türlü bilemezdik veyahut beceremezdik.
Ne kadar takılsak da sana hep gülümsemelerinle karşılık verirdin.
Hep bir hoş seda olarak kaldın ve kalacaksın bizde Fazıl Dayı.

Hep sağlığından çekmiştin ama sende her zaman Hz. Eyyup sabrı vardı.
Hiçbir zaman çektiğin bu çilelerden bir kez olsun Rabbine baş kaldırmadın. O’ndan geldi diye sabrettin.
Yirmi sene önce sinsi bir şekilde böbreklerin iflas etmişti. Hep mücadele verdin.
Nakledilen bu böbrekle yıllarca yaşadın.
Böbrek rahatsızlığın bitti derken bu kez de lösemiye yakalandın.
Yine dert etmedin, hep sabrettin.
Sana bu Rabbin’den büyük bir imtihandı.
Ama sen bunu çok güzel bir şekilde geçmiştin, ben buna şahidim.
Dostlarınla her zaman uğraştık senin şifan bulman için.
Ancak alacağın nefes bu kadarmış.
En son evinde seni ziyaret ettiğimde sendeki o yorgunluğu görmüştüm.
Çok yorulmuştun Fazıl Dayı.
Konuşmaya bile takatin yoktu.
Kelimeler bile ağzından çıkarken yorgundu.
Hastalık seni iyice yıpratmıştı ve bu kelimelere vuruyordu.
Aslında benimle epeyle bir şeyler konuşmak istiyordun ancak gücün iyice gitmişti.
Takılmıştın bana “senin hakkında iyi şeyler duymuyorum” diye.
Anlatacaktın bir şeyler ama olmadı.
Ben de seni yormamak için erkenden kalkmıştım yanından.

Seninle son görüşmemiz hastanede olmuştu.
Sağ olsun Yenge Hanım beni kabul etmişti. Hâlbuki enfeksiyondan dolayı kimseyi almıyorlardı içeri.
Gözlerinin içine bakmıştım uzun uzun.
Bu muydu demiştim içimden Koca Fazıl Dayı diye.
İyice çökmüştün, bir deri bir kemik kalmıştın.
Kendinden geçmiştin ama dilin hâlâ arşın sahibi Rabbini zikrediyordun.
Sanki dünyayla tamamen olmasa da irtibatını kesmiş, hep dilin Rabbini anıyordu.
Bir ara Yenge Hanım sana; “Ahmet Bey, bak kim geldi?” diye sorunca, sen de belli belirsiz bir sesle “Cezmi” diyebilmiştin.
Tekrar gözlerinin içine baktım uzaktan.
Elimi sallayarak “Ahmet Abi elini sallar mısın?” deyince ancak parmaklarını sallayabilmiştin.
Anlamıştım artık seninle ayrılık vaktinin geldiğine ama hep bir umut diyordum.
Rabbim olmadıktan yerden sana can verir diye bekliyordum.
Ama sen Rabbine kavuşmak istiyordun.
Çünkü hep onu zikrediyordun.
İnsan sevdiğiyle beraber olur.
Sen de sevdiğinle beraber olmak için bizi buralarda bıraktın gittin.
Halkamızdan biri eksildi.
Ama çok önemli biriydin sen.
Dün ebedi yatağın toprağına bırakırken vücudun iyice hafiflemişti.
Tahtaları koyarken dizi dizi, sen de artık tamamen ayrıldın bizden.
Müthiş bir insandın Fazıl Dayı.
Unutamayacağım seni.
Ne merhametini unutabileceğin ne de vefanı.
Ne o gülümsemelerini unutabileceğim ne de o takılmalarımızı.
Hiçbir şeyini unutamayacağım, bunu bil.
Senin yerin bende bambaşka.
Bundan sonra seni okuduğum Yasinlerimde anacağım.
Dualarımın aminlerinde hep sen olacaksın.
Bunu unutma sakın Fazıl Dayı.
Bir de senden rica ediyorum Fazıl Dayı cennette biz dostlarına bir yer ayır.
Dünyadaki muhabbetimiz, orada da devam etsin.
Olur mu Fazıl Dayı?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
9 Yorum