Boş Zamanımızı Nasıl Değerlendirmeliyiz?

İstanbul’da yaşamanın en büyük avantajı kültür merkezli bir yer olması.

Kış mevsiminde gündüzlerin kısa, gecelerin de uzun olması dolayısıyla İstanbul’da her gün bir kültür programı var.

Büyükşehir Belediyesi ve ilçe belediyelerinin düzenlemiş olduğu bu kültür programları insanların hem bilgilenmesine hem de dinlenmesine vesile oluyor.

Kendi kendime söz verdim, haftada bir mutlaka böylesi bir kültür programına katılıyorum.

İki hafta önce aşk yazarı İskender Pala Hocamızın “Kültür ve Medeniyet” adlı programına katıldım.

100_4306.jpgÜstad kültür ve medeniyet hakkında doyurucu bilgiler verdi.

O programa kadar kültür ve medeniyet hakkında bildiklerimin üstüne epey bir bilgi eklendiğini hissediyorum.

Kültür ve medeniyetin anahtarı bilgi. Bilgi olmadan kültür, kültür olmadan da medeniyet olmaz.

Büyüklerimizden öğrendiğimiz kültür ile Osmanlı’nın bize bıraktığı medeniyet o kadar zengin ki biz bunun kıymetini bilmiyoruz ve teknolojinin, teknolojiyi istediği gibi yönlendiren Batı’nın aşırı derecede etkisinde kalıyoruz.

Cep telefonlarımız çalarken bile Batı’nın etkisindeki melodilerle açıyor ve konuşuyoruz.

Neden teknolojiyi kendi kültürümüze adapte edemiyoruz?

Müzik evrenseldir deyip de kendimizi kandırmaya gerek yok.

Müzik evrensel olabilir ama kendi müziğimize de yabancı kalmamalıyız.

Müziğimiz yenidünyaya yenik düştü ve kültürümüzün özünden uzaklaşıp yumuşak ifadeler yerine “kapı açık, arkanı dön ve çık, istenmiyorsun artık” veya “Allah belanı versin, Allah kahretsin” gibi ifadeler kullanılarak daha sert ve kırıcı ifadeler kullanılmaya başlandı.

Nerede o naifliğimiz ve letafetimiz?

Üstad İskender Pala'nın kültür ve medeniyeti anlatırken aslında ifade ettiği konu kültürümüzün yozlaşması ve öz kültürümüzden uzaklaşmamızdır.

Pala, çoğu gençlerden oluşan program katılımcılarından öz kültürümüze sahip çıkması konusunda söz aldı.

Katılımcıları doyurucu bilgilerle donatan Pala'yı tebrik ediyorum.

Dün akşam da Araştırmacı ve Tarihçi Mustafa Armağan Hocanın programına katıldım. Aralık ayı Mehmed Akif Ersoy rahmetlinin vefat yıldönümü olduğu için "Akif’in Asım Nesli" adlı konuyu ele alan Mustafa Armağan konuşmasının başında tarihin öneminden bahis etti.100_4333.jpg

Son zamanlarda çeşitli vesilelerle tarihi bazı konuların çokça konuşulduğuna işaret eden Armağan, Dersim olaylarının, Cumhuriyetin kuruluşunun ve Kanuni devrinin gündemde olduğuna dikkat çekti.

Armağan, programında Asım’ın Neslini anlatırken öyle güzel bilgiler sundu ki, merhum Mehmed Akif’in kafasındaki Asım’ın resmini adeta çizdi muhayyilemizde.

Mehmed Akif’in komşusu Köse İmam’ın oğlu olan Asım, Çanakkale harbine gitmeden önce çok yaramaz, ele avuca sığmaz bir delikanlıymış. Köse İmam, oğlunu Mehmed Akif’e şikâyet edip bu çocuk nasıl uslanacak diye sorarmış.

Mehmed Akifde Asım’dan umutlu olduğunu ve bir gün olgun bir insan olacağını söylermiş. Daha sonra Asım, Çanakkale’ye savaşa gidip gelince sanki on yıl birden olgunlaşmış biri olarak görülmüş.

Hatta Asım, o kadar olgunlaşmış ki, mahallesinde içki içen, serkeşlik yapanlarla kavga edip karakolluk olmuş. Bu durum karşısında Mehmed Akif onu öğütlemiş ve kırıcı olmamasını, yapıcı olmasını öğütlemiş.

Asım’ın Nesliolarak yazdığı şiir Mehmed Akif’in Safahat adlı kitabının 6. bölümünde yer almakta.

Asım’ın Neslini işlediği konu burada bitmekte. Aslında Mehmet Akif rahmetliye Asım’ın neslinin devamını yazmasını tavsiye etmişler ama yazmak nasip olmamış.

Çünkü Türkiye’ye küstüğünden 11yıl Mısır’da kalmış.

Vatan ve din aşkıyla yanan Mehmed Akif aslında istemeyerek gitmiş Mısır’a.

Mehmed Akif’in İstiklal Marşını beğenmeyen Milli Şef döneminin bazı yetkilileri 1940’lı yıllarda başkalarından da yeni bir milli marş yazılmasını istemişler.

Hatta Rahmetli Üstad Necip Fazıl’a da bu teklif gönderilmiş.

Ancak Üstad İstiklal Marşına dokunulmaması kaydıyla Büyük Doğu Marşı’nı yazmış.

Tarihçi olup da biraz siyasete dokunmadan olmazdı.  Mustafa Armağan, Dersim olaylarına değinerek Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bazı belgeleri açıklamasından dolayı öz eleştiri de yaparak “Tarihçilerin yapamadığını Başbakan Tarihçiliğe soyunarak yaptı” sözleriyle, aslında tarihçilerimizi daha cesur olmaya davet etti.

Ayrıca Pazar günkü yazısında bir başka Dersim olan Zilan katliamından bahis edeceğini söyledi ve mutlaka okunması gereken bir tarihi makale olması dolayısıyla kaçırılmaması gerektir.

Sonuç olarak katıldığım bu iki programdan dolayı kendimi çok kazançlı hissediyorum.

Sizlerin de böyle programlara katılmasını kesinlikle tavsiye ediyorum.

Bu bir söyleşi de olabilir, tiyatro da. Ya da konser veya sinema.

Bu programlara katılarak, müzik dinleyerek veya tiyatro seyrederek hem bilgi dağarcığınızı genişletmiş, hem de kendinizi bir nebze dinlendirmiş olursunuz.

 Benden size bir tavsiye yalnızca.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum