Bu coğrafya bu ağırlığı nereye kadar taşıyabilecek?

İsrail ordusunun "Gazze harekâtı"nın hedefleri, süresi ve nasıl sona erdirileceği henüz bilinmiyor. Ama şu ana kadar bölgede ve dünyada yarattığı sonuçlar ortada.
Birincisi, özellikle Ortadoğu'da Hamas'ın yanında görülmek istemeyen Arap hükümetleri bile, İsrail saldırısı karşısında artık Filistinlilerin iç bölünmelerini görmezden gelmek zorunda kaldılar.
Halk kitleleri İsrail'e duyulan öfkeyi ve Filistinlilere karşı hissedilen dayanışma duygusunu meydanlara taşıyor.
Bu durumun İsrail açısından en olumsuz sonucu, bölge halklarının "anti-siyonizm"den "anti-semitizm"e kolayca dönüşebilen bir kamuoyu yapısına geçmesidir.
Filistin Sorunu'nun çözümsüzlüğe terk edilmiş olmasının kaçınılmaz bir sonucudur bu durum.
2001'de Güney Afrika'nın Durban kentinde BM tarafından düzenlenen "Irkçılık" konulu konferansta, bu konuyu dönemin BM Genel Sekreteri Kofi Annan şu sözlerle ele almıştı:
- Yahudi halkı dünyanın pek çok köşesinde antisemitizm'in ve Avrupa'da Holocaust'un kurbanları olmuşlardır. Bu gerçek ne unutulabilir, ne de küçümsenebilir. Ancak bu gerçeği, kendilerine sürekli yanlışlar yapılan, işgale, ablukalara, hukuk-dışı saldırılara konu olan Filistinlilerin bir gerekçe olarak kabul etmesini bekleyemeyiz.

Kitleler çok öfkeli
Olaya bu açıdan bakıldığında, Hitler ideolojisinin Yahudileri yok etmeyi amaçlayan bir soykırımı gerçekleştirmiş olmasının ezikliğini taşıyan Avrupa'nın ve Amerika'nın, Filistinlilerin de sürekli ezilmelerine, aşağılanmalarına, öldürülmelerine dayalı bir sürecin tanığı olmanın ezikliğini de artık taşımaları gerekmektedir.
İsrail'in her harekâtını kayıtsız şartsız destekleyen Batılı hükümetlerin bu tutumu, neticede bu bölge kamuoylarını anti-Batı konuma itmekle kalmamaktadır.
Sonuçta bu bölge ırk ve din ayrılığına dayalı kültürler arası kamplaşmanın, öfke ve nefret katkılı coğrafyasına dönüşmektedir.
Bir başka deyişle İran'ın Ahmedinecad'ının veya Hizbullah'ın Hassan Nasrallah'ının konuşmaları, Ortadoğu'da en fazla yankılanan söylemler olmaktadır.
İsrail ordusunun Gazze harekâtının uluslararası alandaki en dramatik sonuçlarından biri de, Obama'nın başkanlık koltuğuna oturmadan "Bushlaşma"sı olmuştur.
Belki de İsrail bu harekâtı Amerika'da iki başkan arasındaki boşluklu geçiş dönemine bilinçli şekilde rast getirdi.
Barış, adalet ve benzeri öğeleri siyasetinin yükselen değerleri olarak sunan Obama'nın Gazze harekâtı karşısında sessiz kalması ve Amerika'nın tutumunun Bush yönetiminin tartışmasız İsrail destekçisi çizgide kalması, herhalde ileride Obama'nın önüne sık sık getirilecektir.

Hedef ve süre
Bu arada Başbakan Erdoğan'ın Avrupalılara hitaben "Gürcistan'ın işgali karşısında gösterdiğiniz hassasiyeti Gazze'nin işgali karşısında da göstermelisiniz" şeklinde yaptığı hatırlatmaya katıldığımızı söylemeliyiz.
Başta da söylediğimiz gibi İsrail'in gerçek hedefini de, harekâtın süresini de bilemiyoruz.
Acaba amaç Gazze'yi ikiye bölmek mi?
Yoksa "İki Filistin" yaratılmak mı isteniyor?
"Süre" meselesine gelince bu süreyi daha uzun vadeli de ele almak mümkün.
2006'da Lübnan'da Hizbullah'a karşı başlatılan kara harekâtının süresi uzatılınca, "yenilgi benzeri" bir sonuca varılmıştı.
Bir diğer mesele de çözümsüzlüğün hangi süreye kadar uzatılabileceğine ilişkindir.
Şu anda İsrail'de yaşayan insanların yüzde 20'si Arap ve bunların nüfus artış hızı İsraillilerden daha yüksek. Sadece Kudüs'te 250 bin Arap yaşamakta.
Bundan 20 yıl sonra hâlâ kin ve nefrete dayalı çözümsüzlük devam ederse bu oranlar nelere sebep olabilir?
Unutmayın 20 yıl çok kısa bir süredir.
2000 yılbaşından bu yana bir nefeste 8 yıl geçmedi mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar