'Ekonomide devlet' tartışması, seçim ortamını kızıştırıyor!

NEW YORK
Amerika'nın Ohio eyaletinde 90 yaşında bir kadın, borcunu ödeyemediği için bu yakınlarda evinden atılıyor. Ve o yaşta evinden olan ihtiyar çaresizlik içinde kendini vuruyor(*).
Amerika'da kriz bu boyutlarda.
Bir yandan insanlar kredi borçlarını ödeyemedikleri için evlerinden olurken, öte yandan işsizlik gitgide büyüyor.
Ve Obama, McCain'e giydiriyor:
"Ocak ayından beri Amerika'da işsizlerin sayısında 750 bin artış oldu. Senatör McCain şunu çok iyi bilmelidir: Desteklediği politikalar bu ülkede işsizliği geçen her gün daha fazla körüklüyor."
Sorunun özü burada.
Aş ve iş meselesiyle bundan kaynaklanan gelecek korkusu öyle ki, Cumhuriyetçi Parti'yle McCain'e dönük seçmen desteği fena halde eriyor.
Cumhuriyetçi Parti yandaşı muhafazakâr bir dergi, Cumhuriyetçi Parti'nin önde gelen 100 siyasal danışmanı arasında bir anket düzenlemiş geçenlerde.
Sonuç çarpıcı:
Cumhuriyetçi Parti danışmanlarının yüzde 80'i de McCain'in seçimi kaybedeceğine inanıyor.
Anlaşılan o ki, Cumhuriyetçi Parti'nin kurmayları bile seçime üç hafta kala havlu atmış durumdalar.
Bu gerçeğe seçim araştırmaları da işaret ediyor. Washington Post'un önceki günkü manşeti en son seçim araştırmasına ayrılmıştı.
Buna göre Obama, McCain'le arasındaki puan farkını 10'a çıkarmış. Bugün seçim olsa hangi adaya oy verirdiniz sorusunun yanıtları şöyle:
Yüzde 53 Obama.
Yüzde 43 McCain.
Washington Post'la ABC televizyonunun birlikte düzenledikleri araştırmada, son zamanlarda azalmaya başlayan kararsız seçmenler dikkate değer biçimde Obama'ya kayıyor.
Amerikan siyasetinin özellikleri açısından ilginç olabilecek bir nokta daha var. Obama bir ilki daha gerçekleştirme yolunda. Vergi ve güçlü, kararlı liderlik gibi bugüne kadar Cumhuriyetçilerin tekelinde olan iki alanda ilk kez bir Demokrat Başkan adayı, Cumhuriyetçi adayın önünde çıkıyor.
Böylece, Cumhuriyetçilerin bir kalesinin daha yıkıldığı söylenebilir.
Amerika, olağanüstü bir krizle seçimi iç içe yaşadığı bir dönemden geçiyor. Ve birçok soruyla birlikte gelmekte olan da yeni bir dönem...
Seçim ve kriz konusunda önceki gün New York'ta iki brifing izledim.
Biri, Amerikan dış politika elitinin ağırlıklı biçimde temsil edildiği Dış İlişkiler Konseyi'ndeydi. Konuşmacı, Amerikan dış politikası alanında son yıllardaki yapıtlarıyla sivrilen Walter Russel Mead'di.
İkinci brifing, New York Yabancı Basın Merkezi'nde finans başkentinin önde gelen üç kuruluşunun (Nomura Securities International, UBS ve The Conference Board) başiktisatçıları tarafından verildi.
Hepsini dinlerken bir nokta çok belirginleşti:
Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Ancak, eski devrin nelere yol açarak nasıl kapanacağı ve 'yeni'nin ne olacağı sorularının karşılıkları kestirilemiyordu.
Bir başiktisatçı şöyle dedi:
"Bu artık babanızın ekonomisi değil. Şu birkaç hafta içinde o kadar çok şey değişti ki... Öylesine derin, büyük ve önemli bir kriz yaşanıyor ki, bu durum dünyada her şeyi geri plana itiyor. Önce bu krizden çıkacağız! Ortadoğu sorunuydu falan hepsine sıra sonra gelecek."
Her iki brifingde ortaya çıkan bir mesele daha vardı:
Devletin ekonomiye müdahalesi!
Veyahut:
Büyük devlet devri...
Salı günü Amerikan basınının manşetleri ve yorumları da bu konuyla ilgiliydi. Amerika'da, İngiltere'de, AB ülkelerinde devletin finans sistemine olanca ağırlığıyla girmiş olması destek bulmuştu.
Genellikle deniyordu ki:
Pazar ekonomisini, kapitalizmi kurtarmak için devreye girdi devlet!
Önceki günkü brifinglerde de, finans düzenine yapılan bu devlet müdahalesi mevcut koşullarda zorunlu ama geçici bir önlem diye nitelendi. Pazar ekonomisinin, kapitalizmin üçyüz yıldan beri olduğu gibi bundan böyle de krizden kendini yenileyerek çıkacağı belirtildi.
1930'ların Büyük Buhranı'ndan çıkış yolunu açan büyük iktisatçı John Maynard Keynes'in meşhur bir sözü Basın Merkezi'ndeki brifingde de dile getirildi:
"Koşullar, olgular değiştiği zaman ben de düşünce tarzımı, kararımı değiştiririm; Peki ya siz ne yaparsınız bayım?"
Devletin finans sistemine olanca ağırlığıyla müdahalesini gerekçelerken, Keynes'in bu sözünü tekrarlıyordu başiktisatçılardan biri...
Bu brifinglerde hava, Barack Obama'nın 4 Kasım'da seçimi alarak Amerika'nın ilk siyah başkanı olacağı yolundaydı.
Biri şunu da ekledi:
"Obama'nın başkanlığıyla birlikte Temsilciler Meclisi ve Senato'nun da tümüyle Demokratların kontrolüne geçmesi krizin sonuçlarıyla mücadele açısından iyi olabilir."
Dış İlişkiler Konseyi'ndeki brifingde, çarşamba gecesi Obama'yla McCain arasındaki son televizyon tartışmasını yerinde izleyeceğimizi öğrenince, tepkisi şu oldu Walter Russel Mead'in:
"Adayların ne söylediklerine çok fazla bakmayın. Hepsi iç politikaya, iç tüketime dönüktür. Bir başka deyişle, seçmene selam konuşmalarıdır."
Yarınki dördüncü yazı, Obama'yla McCain'in son televizyon tartışmasıyla devam edecek.
--------------------------------------
* The Economist dergisi, The economy and the election, 11 Ekim 08, sayfa 55.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar