Feyiz ve Fazilet Mevsimi

 

Hayat yolu üzerine serpiştirilmiş küçük sürprizler gibidir; mübarek günler, aylar ve geceler. Keramet her zaman zamanla, zeminle veya şahısla kayıtlı ve sınırlı değildir elbette… Bunu iyi biliriz. Ancak yine de kimi zamanlara, kimi zemin ve mekânlara, kimi şahıslara kudsiyet atfetmek, mukaddeslik payesi vermek geleneğimizde vardır. Değilmi ki bu sünnetullah Kur'an ile sabittir, o halde tabi olmak boynumuzun borcu…

 

Tarih boyunca kutsallığın zamana, mekâna ve insanlara izafe edilmesi hususu hep tartışılmış. Mutlak mânada zamanda, mekânda, insanda ve eşyada kutsallık olması tabii sözkonusu olamaz. Bu türlü bir inanış kişiyi itikâdî anlamda sapmalara bile sürükleyebilir. Ancak muhtelif sebep ve hikmetlere bağlı olarak Kur'an'ın diliyle zamana da, mekâna da, eşyaya da kutsallık atfedildiğini görüyoruz…

 

Kur'an'da bizzat Kur'an'ın kendisi “mübarek” sıfatıyla anılır. Yine Kur'an'ın diliyle gökten inen su “mübarek”tir. Kelâmullah'ta ayrıca “mübarek gece” ifadesi yer almakta… Bir de ilk kıblemiz, Miraç'da ilk uğrak yeri ve İsrâ (yani gece yürüyüşünün) gerçekleştiği Mescid-i Aks⠓etrafı mübarek kılınmış bir mabed” olarak Kur'an'da geçer.

 

Demek ki kutsal zaman vardır, kutsal mekân da ve kutsal eşya da vardır, elbette mübarek insan da…

…

Günahtan dönmek, hatadan uzaklaşmak, gafletten uyanmak ve hayra yönelmek için zaman zaman hepimiz bir takım uyarıcılara ihtiyaç duyarız.

 

İnsan var olalı beri Rabbimiz tarafından gönderilen peygamberler ve mukaddes kitaplar en büyük uyarıcı ve mürşitlerdir. Bunun yanında zaman ve mekânların değişen özellikleri, mübarek ve kutsal statüleri de insandaki tevbe bilincini arttıran en önemli unsurlardan…

 

Demek ki mü'minlere bütünüyle mescid kılınan yeryüzünün kimi mukaddes mekânları ve makamları ile yılın çeşitli ayları ve günlerine serpiştirilmiş mübarek zaman dilimleri hepimiz için canlandırıcı birer rol oynar, tabir caiz ise doping vazifesi görür.

Hayatı en güzel, en anlamlı ve en kaliteli geçirmenin nümunesi olan büyüklerimizden biri diyor ki: “Senenin ilkbahar, yaz, sonbahar, kış diye dört mevsimi olduğu gibi, mânevî bakımdan dikkati çeken de iki mevsimi vardır; bu mevsimlerden birisi Şevval ayından sonra gelen Zilkâde, Zilhicce ve Muharrem aylarıdır –ki mâlum bu mevsim hac mevsimi.- Bir mübarek mevsim daha var –ki şu günlerde onu idrak ediyoruz- Receb, Şaban ve Ramazan aylarından oluşan üç aylar dediğimiz ikinci mânevî mevsim…”

 

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem Receb ayının girişinden itibaren şöyle dua ederlermiş: “Allahım! Receb ve Şaban aylarını bizim için bereketli kıl ve bizleri Ramazan-ı şerîfe ulaştır.”

 

Selef-i sâlihîn, geçmiş büyüklerimiz daha Receb ayı girmeden önce mânen, rûhen hazırlık yaparlarmış ki bu mübarek aylardan âzamî derecede istifade etsinler, Ramazan-ı şerîften Rablerinin rızasını kazanmış olarak çıksınlar.

 

Temmuz ayının ilk günlerinde bizler de mübarek Receb ayını ve hatta ilk gecesinden Regâib kandilini idrak ettik. Miraç kandiline birkaç sayılı gün kaldı. İdrak ve ihya nasip olursa Hakk'a urûcumuza vesile kılınır, inşaallah…

 

Mehmed Âkif Ersoy bir beytinde şöyle söyler:

Durma öyleyse urûc et o ziyâ âlemine

O ziyâ âlemi bilmez ki karanlık ne demek…

Kandiliniz mübarek olsun.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum