Gazze İçin Acele Edelim

Mümin için imtihanın biri bitmeden diğeri başlar. Nefes aldığı sürece kişinin imtihanı bitmez.

Kişilerin imtihanı gibi toplumların da imtihanları vardır.

Bugün müslümanların en güncel imtihan konusu Gazze yaşanan katliamdır. Oradaki katliam karşısında nasıl tavır takındıkları ve bu büyük olaydan hangi dersler çıkaracakları konusudur.

Ekmeğimizi bölüp yarısını Filistin'deki kardeşlerimize göndereceğiz. Onlar  aylardır ambargo sebebiyle yarı aç yarı tok ayakta kalma mücadelesi verdi. Bugün de bir yandan İsrail bombaları altında yaralı bedenlerini tedavi için uğraşırken, bir yandan da akrabalarına yardımcı olmaya gayret ediyorlar. Onların şimdi bize çok ihtiyaçları var.

İsrail'in bombardımanı başladığı gün harekete geçen Deniz Feneri Derneği'nin yardımlarını Gazze'ye ulaştırmak üzere bölgeye giden  ve günlerce kelle koltukta yardım organizasynu yapan ekipten Mahmut Sami Türkiye'ye döndü.

Halen devam eden katliam sebebiyle çok üzüntülü idi. Aynı derecede hayretler içindeydi. Bombalamalar başladığında Mısır'da bulunan bazı Filstinlilerin Refah Kapısı'ndan Gazze'ye girmek için nasıl çırpındıklarını anlattı. İçeri, kendi topraklarına girip, kardeşlerinin direnişine destek vermek istiyorlardı.

Onları kapıda uyaran görevlilerin sözlerine kulak vermeden, düşen bombalara, Gazze'nin tepesinde dolaşan helikopter ve savaş uçaklarına inat, onlar Gazze'ye doğru yürüyorlardı. Onlardan birini tasvir etti Mahmut Sami:”Küçük çocuğunun elinden tutmuş, bir bebeğini kucağına almış, kararlı, öfkeli bir Filistinli. Çevredeki herkesin şaşkın bakışları arasında o bombalar altında yürüyüp girdi Gazze'ye..”

Ölümün kol gezdiği Gazze'ye giriyor Filistinli müslüman. Girerken de, “Orası benim vatanım. Orada benim kardeşlerim ateş altında. Onları yalnız bıramam” diyordu.

Bir yaralı çıkarılıyor Gazze'den Mısır tarafına. Kapıda yardım kuruluşlarının temsilcileri cevabını bilseler de bir de ondan duymak istiyorlar içerdeki durumu “En çok neye ihtiyaç var içerde?” diye soruyorlar.

Yaralı Filistinli bu soru karşısında “Ekmek, ilaç, kefen bezi, ambülans, medikal malzeme.. ihtiyacımız var” demiyor, “Kimseden hiçbir şey istemiyoruz, bırakın biz savaşımızı devam ettirelim. Biz özgürlük istiyoruz. Vatanımızda özgürce yaşamak istiyoruz” diyor.

Bu cevabın içinde çok derin sitemler  var hepimiz için. Kardeşlerinin geç kalmışlığına, dünya kamuoyunun cılız tepkilerine isyan var. Ve koca bir hakikati haykırış var: “En acil ihtiyacımız özgürlük. Ekmek kadar, su kadar, ilaç kadar elzem ve acil ihtiyacımız özgürlük.”

2007 yılında, Deniz Feneri Derneği'nin 1001 Çocuk 1001 Dilek projesi kapsamında çeşitli ülkelerden Türkiye'ye getirilerek misafir edilen çocuklardan birisine, Kerküklü Hacer'e konuk olduğu televizyon programında,”Seni Türkiye'nin en çok hangi yönü etkiledi. Sizde olmayan Türkiye'de olan nelerden çok etkilendin?” diye soruldu.

Kerküklü Hacer hiç düşünmeden ve tek kelime ile özetledi cevabını:”Özgürlük

Sonra izah etti bir miktar, ”Benim ülkemde akşam olup hava karardı mı evlerimize kapanmak zorunda kalıyoruz. Kimse sokağa çıkamıyor gece. Silah seslerinin olmadığı, sokaklarında özgürce dolaşabileceğim bir ülke düşlüyorum ben.”

Hür yaşamanın bir bedeli var elbet. Her nimetin bir karşılığı olduğu gibi. Bizim neslimiz savaşları tarih kitaplarından okudu. Özgürlük için ağır bedellerin nasıl verildiğini, bu toprakların kanla, canla, başla nasıl bir destansı mücadele sonunda düşman çizmelerinden korunduğunu o sayfalardan okuyarak öğrendik.

Hane hane araştırılsa Türkiye'de, İstiklal Harbinde, Çanakkale Harbinde, Kafkasya'da şehit vermemiş aile bulmak mümkün olmaz herhalde.

Bugün İslam Dünyası bir sınavdan geçtiği gibi, insanlık da, batı alemi de önemli bir insanlık sınav veriyor. Hepimizce tekrar tekrar ortaya çıkan gerçek ise, kendilerini “medeni dünya” olarak tanımlayan batı aleminin, Gazze'de yaşanan vahşet karşısında ilkel gerekçelerle kenara çekilişleri  ve karnelerinin sısfırlara dolu oluşudur.

İslam Dünyası kendi sınavına yoğunlaşmalı. Bugün Fiistin'in başına gelenlerin yarın başka bir İslam coğrafyasında yaşanmayacağının garantisi yok.

Ne yapmalı?

Fert fert, ülke ülke her anlamda güçlenmeliyiz.

Sağlam ve gelişmiş ekonomilere sahip olmadan, kendi ayaklarımızın üstünde durabilir hale gelmeden, komşumuzun başına gelecek bir felaket karşısında yeteri kadar yardımımız ve faydamız dokunamayacaktır.

Tehdit altındaki tüm ülkeler savunma sistemlerini, güvenlik alanındaki hazırlıklarını gözden geçirmeli, yenilemeli, güçlendirmeli.

Bizim ülkemiz de, düşman devletlerin, üzerinde kolayca hesap yapabileceği, plan kurabileceği bir ülke olmaktan çıkıp, kendini savunmamız için caydırıcı çapta hazırlıklara sahip bir ülke olmak durumunda. Biz ve tüm İslam dünyası.

Elbette sadece güvenlik alanında, ekonomi cephesinde yeterli ve güçlü hale gelmek yetmez. Güçlü ve caydırıcı bir ülke olmanın öncelikli şartlarını sıralayıp, ileri ülkelerin her alanda ne durumda olduğunu, bizim daha ne kadar yol gitmemiz gerektiğini tespit edip bir güçlenme seferberliği başlatmamız gerekiyor.

Şair, sulh içinde yaşamamızın sırrını vermiş yıllar önce; “Hazır ol cenge, eğer ister isen sulh ü salâh!”

 

* * *

Bugün her birimize düşen, mallarımızdan, birikimlerimizden, ekmeğimizden ne kadarını ayırabilirsek, kanın aktığı,  yangının devam ettiği Gazze'ye göndermektir.

Türkiye'yi temsilen Deniz Feneri Derneği, Kızılay, İHH, Kimse Yok Mu, Cansuyu, Yeryüzü Doktorları, Yardımeli Derneği, Esra Derneği ve diğerleri oradalar. (Bu kuruluşlara ulaşmanın en kısa yolu web adresleri ya da arama motorlarıdır.)

Dünyanın dört bir yanından da yardım kuruluşları oradalar.

İnsanlığın ölmediğini göstermenin, kardeşliğimizi ispat etmenin şimdi tam zamanı.

Hemen şimdi.

Yarın çok geç olabilir!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.