Erhan BAĞ
Görmek Bir Seçimdir
“Mutluluğun sırrı, istediğin her şeye sahip olmak değil; sahip olduklarını isteyebilmektir.”/ Oscar Wilde
“Günümüz insanı taammüden hayatı ıskalıyor.” Ne demek taammüden? Bilinçli olarak, önceden düşünüp tasarlayarak, planlayarak, bilerek, isteyerek… Ve bugünün insanı bolluk içinde yoksun, seçenekler içinde şaşkın, sahip oldukça eksik hisseden bir varlık hâline geldi. Elindekine kör, olmayana saplantılı… Durmuyor; durmadığı için fark etmiyor, fark etmediği için yetinmiyor… Ve yetinmediği için de hep huzursuz, hep mutsuz. O, çokluk peşinde, hiçliğe yakın… “Ne kadar çok şeye sahip olursam, o kadar güvende olurum” zannıyla yaşıyor. Hayret edilecek şey ki sahip oldukça korkuyor kaybetmekten! Korktukça daha fazlasını istiyor… İstedikçe daha da yoksullaşıyor; ruhen…
Yeni insan artık bir “toplayıcı değil, bir biriktirici.” Ama topladığı şeyler ekmek değil, su değil, duygu değil, anlam değil, iyilik değil… Para, alkış, takipçi, uygulamalar, kıyafetler, diplomalar… Ancak bu yeni insanın kalbi işgal altında ; onu havalara uçuracak duyguların yerini alçaltıcı hazlar kaplamış. Kıymet bilmeden yaşamanın adı bu çağda “özgürlük” oldu. Oysa bu özgürlük değil, şuursuzluk, farkındalık yoksunluğu, tutsaklık!
Zamane insanı kayıplarla yaşıyor farkında değil. Anı yaşama becerisini kaybetti; hep bir sonrakini arıyor, hep sonrakine hazırlık hâlinde. Başkalarına gösterme telaşıyla anı kaçırıyor farkında değil. Derin bağlar kurabilme becerisini de kaybetti; İlişkileri yüzeysel, doyurucu değil, geçici, idareten… Yavaşlamayı unuttu; sanki yavaşlarsa hayat onu ezip geçecek, yutacak. Minnet duygusunu kaybetti; teşekkür etmek yerine “zaten hakkımdı” demeyi öğrendi. O artık şaşırma duygusunu bile kaybetti; hiçbir şey onu hayran bırakamıyor.
Sanki bu çağda şükretmek isyan bayrağını çekmek gibi oldu! Elindekiyle yetinmek bir tür bilgelik sanki… Farkında olmak bu küresel (nan)körlüğe sessizce direnmek gibi… Sahip olduklarının farkında olmak (görmek), belkide sahip olunabilecek en büyük hazine!
Günümüz dünyasında hızla akan hayat, genellikle bizleri sahip olduklarımızı fark edemeyecek bir telaşa sürüklüyor. Şuursuzuz, farkındalık yoksunuyuz. Oysa bir an durup nefes almak, çevremize ve iç dünyamıza bakmak, şükran duygusu hissetmek için yeterli… Şükür, sadece sahip olduklarımıza teşekkür etmek değil; aynı zamanda “hayata karşı bilinçli bir farkındalık geliştirmektir.” Şükür tam bir şuur halidir!
Şükretmek, yalnızca dini ya da manevi bir ritüel değildir. Şükran duygusu aynı zamanda psikolojik ve sosyal açıdan güçlü bir takviye edicidir, iyileştiricidir. Düzenli olarak şükredici bir ruh halinde olan, şükrü alışkanlık haline getiren insanların daha mutlu, daha huzurlu ve daha sağlıklı olduklarını ortaya koyan çok sayıda araştırma vardır. Şükür, bizi eksik olanlara değil, elde olanlara odaklandıran bir etkiye sahip. Bizde var olanı fark edip şükretmek içsel bir tatmin ve denge de meydana getirir.
Şükretmek, sadece bir tepki değil; bilinçli bir seçimdir! Bu tercih, görmeyi seçmekle başlar… Kalabalıklar içinde yalnızlık, bolluk içinde yoksunluk, imkânlar içinde tatminsizlik yaşadığımız bu çağda belki de en çok ihtiyaç duyduğumuz şey “görebilmektir!” Tüketim odaklı modern hayat bizi hızla tüketiyor! Dikkatimizi, sevgilerimizi, sabrımızı ve hatta sevinçlerimizi bile öğütüyor… Her şey daha fazlası için; daha çok para, daha çok eşya, daha çok onay, daha çok alkış, daha çok başarı… Bu hızlı yaşam tarzının kısır döngüsünde şükrün rolü küçülüyor. Yavaşlayacak hiç bir nokta kalmadı sanki… Şükür yavaşlamayı, durup bakmayı ve fark etmeyi gerektiriyor. Fark etmek ise zamanımızda artık bir meziyet halini aldı. Şükür bir an durup “elimde bu da var” ve “bu kıymetli bir şey” diyebilmektir. Kimi zaman bir fincan çayda, kimi zaman bir dost bakışında, kimi zaman sadece nefes aldığını fark ettiğinde saklıdır varlık bilinci. Bu küçük fark edişler, insanın içini yani ruh dünyasını sessizce büyütür.
Bugün insana lazım olan daha fazla şükür, daha az kaygıdır. Çünkü şükretmek, sadece sahip olduklarımızın değerini bilmek değil; o aynı zamanda eksik zannettiklerimizin aslında hayatımıza kattığı anlamı görebilmektir. “Şükreden bir kalbe sahip olmak hayatın yükünü hafifletir.” Anlam dünyası zenginleştikçe insan şükredecek çok şey bulur, şükrettikçe anlam dünyası derinleşir. “Anlam ve şükür” insanı besleyen gürül gürül bir pınardır!
Şükretmek, sadece ruhu beslemez, zihni de sakinleştirir. Bilimsel araştırmalar, şükretme alışkanlığı olan insanların daha mutlu, daha sağlıklı ve daha az stresli olduklarını gösteriyor. Geceleri uyumadan önce bir şeyler için şükretmek bile, ruh hâlinde büyük değişimler meydana getirir.
Şükretmek, elindekine kapanmak değil, açılmaktır. Sahip olunanların kaynağını fark edip daraltılmış alandan ufuklara açılmak gerek. Kendini dünyanın merkezine koymaktan vazgeç. Evrendeki yerini tevazuyla kabullen! Bunun kazandırdığı zenginlik ve huzur kavuş… Bu, mekanizması henüz keşfedilmemiş bir sırdır! Sınırı yoktur.
Bazen en büyük şükür, bir şeyin eksikliğiyle gelir; yitirmenin öğrettiği şey, varlığın kıymetidir. Suyun kıymetini susamadan düşünmek, alınan ve verilen nefesi kesilmeden fark etmek… “Şükretmek, bir şey olmadan önce görmeyi öğrenmektir!” Sahip olduklarını fark edip şükretmek hem ruhsal dengeyi sağlamak hem de yaşam kalitesini artırmak için güçlü bir adımdır.
Şükretmek; gözünü sadece ışığa değil, gölgeye de açmaktır… Ve bazen karanlıkta bile bir ışıltı bulmaktır. Çünkü şükür, bakmak değil, görmektir. Ve “görmeyi seçmek, yaşamayı seçmektir.” Şükrün aydınlık ufkuna kanat açmak varken şükürsüz, şükransız, minnetsiz bir tüketim varlığı olarak kalmayı tercih etmek körlüktür; bilinçli bir şekilde tercih edilen körlük! Kör kalmak yeryüzünde “yalnızca bir sayı” olarak kalmayı seçmektir.
Şöyle dikkatlice düşününce “tatminsiz çağdaş insan”ın” şükredecek ne çok şeyi var… Onun çoğu zaman farkına bile varmadan sahip olduğu imkân ve nimetler, tarihin büyük bölümünde lüks sayılan veya hayal bile edilemeyen şeylerdi. Örneğin alınan sağlık hizmetleri, bol temiz su ve gıdaya ulaşabilmek, çeşitli düzeylerde eğitim imkanları, iletişim ve haberleşme rahatlığı, barış ve güvenlik ortamını sağlayan bir devlete sahip olmak, yasal hak ve özgürlükler (düşünce, ifade, inanç yaşam tarzı özgürlüğü, azınlık ve kadın hakları vs.) seyahat, keşif ve ticaret olanakları, kültürel ve sanatsal faaliyetlere erişim, yaygınlaşan psikolojik farkındalık ve toplumsal destek… Ve belki de en önemlisi gelecek için umut ve fırsatlar!
Gözümüz açık ama perde arkasındaki sahneyi görebiliyor muyuz? Mesele bu! Şükretmek çoğu zaman görünmeyeni seçmektir; gün ışığının camdan süzüldüğünü, taze çayın kokusunu, bir çocuğun gülüşünün havayı ısıttığı anları fark etmektir. Şükür, hayatın kulağımıza fısıldadığı küçük mucizelere kulak vermektir. Gürültü yüzünden çoğu zaman duymadığımız küçük fısıltılar… Zihnimiz kalabalık, kalbimiz meşgul, gözümüz perdelidir…
“Şükret, şükredecek çok şeyin var.” Bu cümle, günümüz insanının hız yüzünden unuttuğu bir iç ses gibidir. Şükret…Gözlerin görüyor, yürüyebiliyorsun…Bir bardak suyu içebiliyor, bir dosta sarılabiliyorsun, bir aileye sahipsin, dua alabildiğin birileri var; şükret! Uyandığın sabah, açtığın perde, aldığın nefes…Hepsi birer mucize; hepsi şükran duymayı fazlasıyla hak ediyor!
Şükret… Sevdiklerin hâlâ hayattaysa, bir kitap okuyabiliyor, bir çiçeğe veya bebeğe bakıp tebessüm edebiliyorsan zaten çok şeyin var demektir. Şükret…Düşünebiliyorsun, hissediyorsun, öğreniyorsun. Gülüyorsun, ağlıyorsun, insansın…
Sana çok şey veriliyor olsa da bunun farkında olmak senin seçimin; o seçim şükrandır! Minnet ve şükür bizi insan yapandır! “Hayat, bize verilen değil; farkına vardığımız kadardır.”/ Mevlana
“ …Andolsun ki eğer şükrü yerine getirirseniz, elbette size artırırım. “/İbrahim 7
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.