Gülen gülerek gelmeli

Hiçbir insan vatanından ve sevdiklerinden uzakta yaşamak istemez; özellikle de bu toprakların insanları... Buna rağmen dünyanın dört bir tarafına yayılmışız. Kimimiz eğitim için, kimimiz ekmek parası kazanma uğruna... Yurtdışında yaşayanlarımızın çoğu artık yaşadığı topraklarda ölüyor ve oralarda gömülüyor, ama hepsinin gözleri açık gittiğine eminim.

Son on yılını ABD'de geçiren Fethullah Gülen'in durumu diğer çilekeşlerden farklı. İlk fark, yaşama tarzında: Yurtdışında, ama sanki Türkiye'de imiş gibi yaşanan bir hayat onunki. Yaşadığı yer ve içinde bulunduğu ortam Anadolu'nun herhangi bir köşesi gibi... Zorunlu olmadıkça yaşadığı yeri terk etmiyor... Ve, etrafı Türkiye'de olsaydı yanında görmek isteyeceği kişilerle çevrili...

Gönlü orada yaşamak istediği, ekmek parası için veya eğitim gayesiyle gitmediğini de biliyoruz ABD'ye; o ülkede yaşayan diğer insanlarımızdan bir farklılığı da bu. Bir tür zorunlu sürgün hayatı onunki. Tek tesellisi, sağlık alanında en gelişmiş teknik ve teçhizata kolay erişilebilen bir ülkede yaşıyor olması; ancak bu da Türkiye için çarpan hasta bir yüreği daha da zorlayan bir özellik...

Bir de tabii zorunlu sürgün yaşadığı ülkenin kendisine çıkardığı nice sıkıntıya karşılık, kendi ülkesinde sanki o ülkeyle organik bir bağı varmış muamelesi görmesi... İşte açıklandı: Vize ihlâli sebebiyle kendisiyle ilgilenen Amerikalı savcının kanaatiyle Türkiye'yi kendisi için oturulamaz hale getirenlerin gerekçeleri arasında neredeyse milim fark yok. Aynı türden iddialar, aynı çeşit tezvirat Türkiye'de olduğu gibi Amerika'da da yakasını bırakmıyor.

“25 milyar dolarlık bir ekonomik güce sahip olduğu” iddiası paradan puldan anlayan Amerikalıların iddianame kayıtlarına geçmiş bulunuyor. Nasıl bir güçse? Fethullah Gülen'in kan akrabaları veya yakınlarının tek kuruş hak talep edemeyecekleri bir maddi güç nasıl oluyor da Fethullah Gülen'e mal edilebiliyor?

Kast edilenin, Türkiye ve dışındaki eğitim kurumları ve benzeri işletmeler olduğu açık. İyi de, o güç, kurucuları bu toprağın insanları olduğu ve gönüllü neferleri buradan gittiği için bizim gücümüz sayılmaz mı artık? Türkiye'nin gücü... Bir süre daha geçsin, o kurumlar hizmet verdikleri ülkenin olarak hatırlanacaklar zaten; bu topraklarla ilgilerini hiçbir zaman yitirmeden...

Amerikalı o güçten korkabilir de, bizim de aynı korkuyu duymamız gerekiyor mu gerçekten?

Arnavutluk'tan kalkıp davası uğruna Hindistan'a yerleşmiş 'Teresa Ana' lâkaplı Katolik rahibe, yerleştiği topraklara yaptığı hizmetler sebebiyle, sonunda (1979) Nobel Barış Ödülü ile ödüllendirilmişti. Vatikan da onu 'azize' olarak ilân etti. Fethullah Gülen ile ilintilendirilebilecek kurumların Türkiye ve dışında yaptıkları hizmetler ile Teresa Ana'nın Hindistan'ın küçük bir bölgesinde yaptıkları karşılaştırılsın, arada ilkinin lehine müthiş bir fark bulunacaktır.

Yapılan hizmetleri, topraklarından çıkan 'dünya barışına hizmet projesi' olarak tanımıyor Türkiye. Tam tersine, kendisi hiçbir cürüm işlemediği gibi sevenlerini de yasadışı işlem ve eylemlerden uzak tutmaya çabalayan bir insanı, şu yakınlara kadar, adaletin keskin kılıcı altında tutmadık mı? Birileri, o kılıcın, her an keyfi bir biçimde tepesine inmesini son âna dek bekledi de.

Fethullah Gülen ülkeye dönerse nasıl karşılanır? Şimdi yeni derdimiz bu. “Humeyni gibi karşılanır” diyenlerin sesi yüksek çıkıyor. Ne kadar kötü niyetli bir yaklaşım! Sevenin sevdikleriyle buluşması için yüzlerce değişik yol, yöntem var; bunların içinden bize yakışanı bulunur. Milli takım şampiyonadan 'Humeyni gibi' mi döndü?

“Humeyni gibi mi gelecek?” parantezine hapsedilmeye çalışılan Türkiye, bunu yapacağına, Fethullah Gülen'de temsil edilen potansiyelden daha fazla nasıl yararlanabileceğini düşünse, daha iyi olmaz mı?

Önceki ve Sonraki Yazılar