Ahmet Müfit KUTLU

Ahmet Müfit KUTLU

Hastanelere Gönül Doktorları Lâzım

B.

 

HASTANELERE  GÖNÜL DOKTORLARI DA LAZIM

 

 

 

 

İnsan sağlığı sadece beden sağlığı değildir. Rûh dünyamız da hastalanır. İnsan vücudundaki hormonlar sağlığımızdaki en hassas dengeleri sağlarlar. Aşırı üzüntü ve sıkıntıya bağlı gerilimler sonucu hormonlardaki olağan dışılık vücuttaki bazı organlar üzerinde hücre yapılarını ve direnci etkilerler. İyileşme veya hastalığın ilerlemesi bu salgılarla çok yakın ilişki içindedir.

İnanç ve dualarımız bu hormonların salgılanmasında en önemli etkenler arasındadır. Dünyadaki en eski ve çağına uygun hastaneler İslamiyet’in yayılmasından sonra kurulmuştur. Tıp ilmi Müslüman doktorların katkılarıyla insanların hizmetinde olmuş, en ünlü doktorlardan İbni Sina’nın kitabı 19ncu yüz yıla kadar Batı üniversitelerinde ders kitabı olarak okutulmuştur.

Selçuklu ve Osmanlı Devletinde camiler sadece insanların namaz kılacakları bir yer olarak düşünülmemiş çevresindeki şifahane (hastane),imarethane(aş evi),hamam,sebil ,medrese(üniversite) ve gelir getiren vakıf mallarıyla bir külliye (kompleks) olarak halkın hizmetine sunulmuştur. İslamiyet yaşandığında Müslüman güçlenmiş ,cehalet ve tembellik hastalığı bulaştığında devlet ve toplum yapıları gevşemiştir.

Dünyanın her yanından kopup göçmüş milyonlarca insanın yaşadığı ve en mükemmel şekilde organize olduğu Amerika Birleşik Devletlerinde ilmin ve teknolojinin en üst noktalarına ulaşılmıştır.

Yüz elli yıl önce vakıfçılığı ve devlet sistemini Osmanlı’dan örnek alan bu devletin Columbia Eyaleti’nde, Prespiteryen kilisesinin yaptırmış olduğu “Columbia Presbyterian Medical Center” hastanesinin giriş kısmındaki duvarın üzerine çakılı bronz levhanın üzerinde şunlar yazılıdır : “ Bu hastanede din,inanç,ırk,renk, milliyet ayırımı yapılmaksızın Tanrı’nın bütün kullarına bakılır ve şifa dağıtılır.”

Kilisenin Üniversite’ye tahsis ettiği bu modern sağlık kurumunda hasta ayırımı yapılmaksızın ve tâviz (ödün) verilmeksizin 150 yıldan beri bu kural uygulanmaktadır. Orada çalışmakta olan bir Türk doktorun ameliyat edeceği bir beyaz hasta, iki yataklı bir odada , bir siyahi ile yatmak istemeyince, hastane idaresi “ Ya yatarsın ya da çıkarsın “ diyerek kesin kararını belirtmiştir.

Yine bu hastanede görevli olan Türk doktor ameliyat edeceği hastasının adına baktığında Yetvard Babayan olduğunu görünce onun Ermeni olduğunu fark ederek Türkçe hitap ederek hatırını sorar. Hasta ameliyata hazırlanmıştır ama  son anda kendisini ameliyat edecek olan doktorun Türk olması onu endişelendirir :

  • Kusura bakma doktor ! Gönül koyma, bana gücenme …Ben seninle toprak kardeşiyim ama ben sana ameliyat olmam. Bir Türk’ün bıçağı altına yatamam.

Ve doktorun ellerini sıkar :

  • Bana gücenmedin ya ?

Ameliyatı yapacak olan Türk Doktor durumu Profesöre bildirir ve hastayı başkasının ameliyat etmesini teklif eder ama Amerikalı Profesör bunu kabul etmez :

  • Senin hekimliğini beğenmeyebilir. Cerrahlığını beğenmeyebilir.  Bilginini eksik bulup sana ameliyat olmayacağını söyleyebilir fakat senin milliyetini ileri sürerek ameliyatını başka birinin yapmasını isteyemez. Zaten buna yönetim izin vermez.

Bunun üzerine Toraks Cerrahisi Baş Asistanı olan Türk doktor, Başhekim’e çıkıp durumu anlatır, onun da cevabı kesindir :

  • Ya ameliyat olacak ya da çıkıp gidecek …”

Doktor akşam hastayı ziyarete gider,yatağı boştur. Sosyal servisi arar “ Doktorun milliyetini ileri sürerek direndiği için hastaneden çıkarıldı” derler.

Bu hastanedeki yatan hastaların karyolalarının ayak ucunda hastanın kimliği yazılı renkli kartlar vardır. Bunların anlamlarını sadece görevliler bilirler. Pembe kartlar Katolikleri,sarılar Protestanları, maviler Musevileri, beyazlar ise başka dinden olanları ve ateistleri belli eder. Bu kartlar din ayırımı için değil ertesi gün ameliyat olacak hastaları ziyaret eden konuşan, dua eden papazlar,hahamlar içindir.

Türk doktor , yıllar önce Amerika’ya göçmüş ve yerleşmiş bir Türk ailesinin kızını ameliyat edecektir. Genç kızın yattığı altı kişilik odada bitişik karyoladaki Hıristiyan hastayla sohbetini tamamlayan Papaz ,karyolanın ayak ucunda beyaz kart olan genç kıza dönerek :

  • Öğrendim ki siz de yarın ameliyat olacakmışsınız. Hangi dinden olup olmadığınızı ya da dinsiz olup olmadığınızı sormam sizi rahatsız eder mi ?
  • Hayır ; ben müslümanım …

Papaz “ Hepimiz aynı Allah’ın kullarıyız. “ diye söze başlar ” Birbirimizin mutluluğu , hepimizin mutluluğu , ıstırabı, hepimizin ıstırabıdır.” Dedikten sonra sorar “ Yarın ameliyat olacaksınız,sizin için dua edebilir miyim ? “

Ertesi sabah Türk doktor ameliyat edeceği kızın halini şöyle anlatıyor “ Gözlerinin içi gülüyordu,rahattı,huzurluydu. Ameliyat korkusundan eser kalmamıştı. Yanaklarından aşağı sicim gibi yaşlar akıyordu. “Papaz Efendi dua etti ,dedi. İncil’ini açmadı,İncil’ini okumadı,haç çıkarmadı.Benim için dua etti, başımı okşayıp gitti”

Bizim dedelerimiz, şereflendikleri din  “yaşama biçimi” ile insanlığa örnek oldular.Sonra cahillik,tembellik ve kötü yöneticilerle çağların gerisine düştük. Şimdi “muasır medeniyet” çağdaş uygarlık düzeyine çıkmanın yollarını arıyoruz. Ankara’da Sağlık Bakanlığında  hazırlanmış bir dosya uygulamaya geçmeyi bekliyor. Tüm hastanelerimizde kadrolu ehil din adamlarına “ gönül doktorlarına” kavuşmak ümidiyle bekliyoruz.

  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum