Murat KARAKOYUNLU

Murat KARAKOYUNLU

İNSANLAR VE MÜSLÜMANCIKLAR

Mantık ilminin en temel dayanağıdır akıl yürütme. Doğrudan doğruya ilintilendirilen sebeplerden sonuçlara ulaşılmasının zihindeki kurgusunu oluşturur. Her otomobil tekerleklidir ama her tekerlekli otomobil değildir ya da her ağaç odundur ama her odun ağaç değildir gibi bir örüntü içerisindeki ilişkiyi birbirine bağlayarak düz bir çıkarsama yapar mantık.

Sebep sonuç ilişkisini kurmanın ne denli zaruri olduğunu, doğru ilişkiler ağı içerisinde olaylara bakıp doğru çözümlemeler yapabildiğimizde fark ederiz biz de. Mantık, bir dedektif merceği misali bizi sonuca ulaştıran deliller gösterir.

Yaşadığımız dünyada, meydana gelen hemen her olay ve bu olaylara karşı izm’lerin mensuplarının tutumları, insani değerlendirmelerde hep olumlu ya da olumsuz çıkarsamalara dayanak teşkil eder. Örneğin Stalin’in yaptıklarına karşı dönemin koşulları bunu gerektiriyordu demek mesnetsiz bir savunma dürtüsü olduğu gibi; aslında gerçek komünizm gerçek sosyalizm ya da gerçek kapitalizm bunu ön görmez, uygulama hatasıdır savunusu da bir kaçıştır. Bu zaviyeden baktığımızda herkeste, ortam ve koşullar meydana gelmediği için özlenen netice alınamamaktadır fikri hâkimdir ki;her birimizin yaslandığı izmler aslında aynı sonucun farklı yolları olmaktadır.

Bu noktada tekrar başa dönersek bir mantık kurgusu içerisinde biz, her Müslüman insandır ve fakat her insan Müslüman değildir önermesinin hayatımıza ne şekil yansıdığına bir bakalım istiyorum bugün. Müslüman, Hristiyan, Sünni, Katolik, Ateist, Komünist ya da Putperest her ne olursa olsun kişinin, bu özelliklerinin öncesinde bir kimliği var: İnsan. İnsan olmadan laik, insan olmadan dindar ya da liberal olunmuyor çünkü.  Dindar bir horoz ya da ateist bir fil olmadığı gibi.

Mensubu olduğumuz inancın bireyleri olarak yalan söyleyen, rüşvet alan, dolandırıcılık yapan, zulmeden, zulme rıza gösteren, mazlumu daha çok ezen, el açan herkese git, çalış ve kazan diyen, öksüz ve yetimin nebi ile cennet komşuluğunu önemsemeyen, paraya tapan ve para için tüm değerlerini rahatlıkla yok sayabilen profiller şekilleniyor çoğu zaman karşımızda. Hem de camide kılınmış bir vakit namazından çıkarken.

Arkasına La ilahe İllallah yazısını yazıp kamera kaydına aldığı bir insana zulmederek kan akıtmayı maharet saymak ya da son Reyhanlı saldırısının görüntülerinde veya Suriye’de, Lübnan’da, Irak’ta, Afganistan’da olduğu gibi bombalar patlarken tekbir getirmeyi cihadın farzlarından saymak, Müslüman olmadan evvel insan olmakla mükellef olduğumuz gerçeğinden uzaklaştığımızı göstermiyor mu? Savaşta dahi olsa kadınların, çocukların ve acizlerin muafiyetlerinden söz ederken bize dinimiz, canlı bomba olabilmeyi cihat sandığımız mefhumun neresini tutup içselleştiriyoruz. Başörtüsü kullanmanın bir başlangıç olduğunu görmeyip sonrasına dair hiçbir hassasiyet içerisinde olmamayı, nasıl bir aymazlık olarak görmüyor, inandığımız değerlere karşı haksızlık ettiğimizi düşünmüyoruz. Verdiği zekât miktarıyla parasını akladığını düşünen ve o zekâtı da vergi miktarından çaldığı kısımlarıyla dolduranların da Elhamdülillah Müslüman’ım tayfasından olması, bize imanı ve itikadı sorgulama hakkını değilse de, itirazım var deme hakkını vermelidir.

Eşrefi mahlûkat olmak ya da esfeli-safilin olmak arasındaki makasın hep insanlığımızı körelten kısmında olmak korkutmuyor mu sizi de? Açıkçası ben artık fazlasıyla rahatsız oluyorum. Bir Müslüman olarak yapılanları tasvip etmiyorum dediğinizde siz; aslında İslam, diye başlayan cümleleri kurarken karşınızdakilere, ne denli zorluk çektiğinizin hiç farkına vardınız mı? . Her neye olursa olsun inanmak bir haktır elbet. Lakin zahire yansıttığımız andan itibaren inandığımız değerlerin de, o değerlerin mensuplarının da üzerimizde hakkı vardır.

Her Müslüman insandır önermesi içerisinde biz, bu önermenin gerektirdiklerini gerçekten taşıyabiliyor muyuz sorusu bizim için ciddi olarak cevaplanması gereken bir soru olarak duruyor malesef. İslam üzerinde ciddi bir dezenformasyon var elbette bunu inkar ediyor değiliz lakin kendi yaşantımızla bu algıyı ters yüz edecek ne tür bir gayret içerisinde olduğumuzu sorgulamadan evvel bu ifadeye sığınmak (dezenformasyon), yine gerçeklerden kaçmak oluyor aslında.

Her insan Müslüman değildir ve fakat her Müslüman insandır diyebildiğimizde biz, İnsanı Müslüman’ın bir alt kimliği olarak görmeliyiz. Asgari insani değerlerin üzerine yeni değerler eklemlendiğinde insan Müslüman olur, algısını kabul ettirebiliyorsak eğer, İslam’ı diğerlerinden ayırt edici unsurlarla resmedebilmiş oluruz.

İnsan olmak ve Müslüman olmak bir vicdan muhasebesini gerektiriyor, bu kesin. Bu süreç içerisinde biz, en tepedekinden en aşağıdakine kadar bir vicdan silkelenmesi ile karşı karşıya bırakmalıyız kendimizi. Anayasanın bana verdiği yetkiye dayanarak diyen bir başbakanı, mahkemelerin yargılamayacak olması, vicdanların yargılamayacak olduğu anlamına gelmemeli. Aynı şekilde gece kalkıp tarlasının çitini bir metre öteden geçirmenin hesabını yapan köylü de, meyvelerin çürüklerini arada kaynatmayı maharet sayan esnaf da bir vicdan muhasebesinden geçmeli. Başbakan da Köylü de Esnaf da insan olmanın temel vasıflarından biri olan vicdanına yönelmeli ve kendine çeki düzen vermelidir. İslam olmak, insan olmanın gerisine düşmemelidir.

Bugün artık yaşanan onca tezat oluşturan olaylardan dolayı gelecek nesillere karşı inandığımız değerleri savunmak gittikçe zorlaşıyor. İletişim çağı içerisinde doğru da yanlış da anında akis buluyor. Ve maalesef biz, değerlerini yaşamayan insanlar olarak doğruyu hep gerçeklerden uzak şekillerle resmediyoruz. Gelecek, ideallerden önce insan olmayı anlatmakla şekillenecek, bu bir gerçek.

Bize Ulaşın: mkarakoyunlu@hotmail.com.tr
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum