İşsizlik ve yoksulluk

İşsiz olup geçinecek imkanı bulunan, işi olduğu ve çalıştığı halde yoksul olan (geliri normal giderlerini karşılamayan) nice insanımız var. Ama durum ne olursa olsun öncelikle yoksulluk, ikinci olarak da işsizlik meselesi hepimizin birinci gündemi olmalıdır.

İşsizlik bugün bütün dünyanın meselesidir; gelişmiş gelişmemiş her toplumda az veya çok işsizlik problemi vardır. Herkesin çalışmasını, üretmesini ve emeğinin karşılığını yemesini istemenin de bir dizi olumlu ve olumsuz sonuçları oluyor.

Eğer yoksulluğun sona ermesini işsizliğin bitmesine, herkesin iş sahibi olarak geçimini kazancı ile temin etmesine bağlar, bu sonucu beklersek, yoksulların perişan halini kıyamete kadar uzaktan izleriz.

Dine inananlara göre "bir din emri" olarak, inanmayanlara göre "bir vicdan emri, bir insan hakkı konusu" olarak yoksulluk ile mücadele etmek, devlet ve sivil toplum olarak alınacak etkili tedbirler ile ülkede yaşayan herkesin –dini, dili, ahlakı, kültür seviyesi... ne olursa olsun- temel ihtiyaçlarını elde ederek yaşamasını sağlamak birinci vazifemiz olmalıdır.

Dindar olsun olmasın zenginlerin –temel ihtiyaçlarından- fazla olan servetleri ile lüks içinde yaşamaya bir manada ve ölçüde haklarının olması, temel ihtiyaçları herkesin temin etmiş olmasına bağlıdır. Bunu sağlamak için dindarlığı veya vicdanı etkili olan zenginlerimiz servetlerini yoksullara dağıtsalar problem çözülmez; onlar da yoksul olurlar ve yoksulların sayısı çoğalır. Bunun içindir ki, İslam üretim araçları dahil servet üzerinde mülkiyet hakkı tanımış, insanların ihtiyaçlarından fazlasına sahip olmalarını meşru görmüştür. İslam'ın getirdiği çare ve çözüm herkesi eşit derecede yoksul hale getirmek değil, servetten –kazançtan değil, servetten- bir çeşit sosyal adalet ve denge vergisi (zekat vb.) alarak, "bunu ihtiyacından fazla artıcı mala sahip herkesten alarak" ihtiyaç sahiplerine dağıtmak, onların da sağlıklı ve maddi tasadan uzak yaşamalarını sağlamaktır.

Yaşama hakkı başta gelen bir insan hakkıdır, ama yaşama hakkının gerçekleşmesi ancak, işi olsun olmasın, çalışsın çalışmasın, dini dili, durumu farklı olsun olmasın bütün insanların yaşamak için zorunlu olan ihtiyaçlarının temin edilmesine bağlıdır; bu yapılmadıkça insan hakları üzerinde yazmak, çizmek, nutuklar atmak hiçbir işe yaramıyor.

Yaşama hakkını gerçekleştirmek için zorunlu olan meblağın teminini insanların vicdanlarına, dindarlıklarına ve keyiflerine bırakmak da istenen sonucu vermiyor; inanca ve vicdana dayanan yardımlar yanında devletin müeyyidesine dayanan vergiler ve vermelere ihtiyaç bulunuyor.

Bir yanda açlık ve sefalet kol gezerken öte yanda israf, sefahet, lüks, aşırı tüketim var ise "lüks tüketim vergisi" de makul ve meşru bir tedbirdir.

Önceki ve Sonraki Yazılar