İyilikler Yolumuzu Açar

Mübarek üç aylardan Şaban-ı şerifi idrak ediyoruz. Ramazan ayının gölgesi üzerimize düştü bile. Beş vakit namaz, nefislerimizi günde beş defa muhasebe fırsatı anlamına geldiği gibi, Cuma günleri de yaptıklarımızı gözden geçirmemiz için haftada bir karşımıza çıkarılan büyük bir imkândır.

Ramazan ayı ise bir yıl boyunca neler yaptığımızı tefekkür etmemiz, ömrümüzün geride kalan yıllarını ne ölçüde Allah’ın sevdiği amellerle donattığımızı düşünmemiz ve ne kadar olduğunu asla bilemeyeceğimiz geri kalan günlerimiz için kararlar almamız gereken bir muhasebe mevsimidir.

Hemen her insan uzun ve mutlu bir ömür sürmek arzusundadır. Uzun olması yetmez, her mümin Rabbinden imanlı ve huzur içinde bir hayat diler. O da yeterli gelmez, öldükten sonra arkamızdan hayır dua edecek insanlar bulunsun, amel defterimize sevaplar yazılsın isteriz.

Bu dilek ve temennilerin gerçekleşmesinin formülünü Hz. Peygamber s.a.s veciz bir biçimde haber vermiş.

Ebu Hureyre (ra)'den rivayet edildiğine göre, Rasûlüllah (sav) şöyle buyurdu:

"İnsanoğlu öldüğü zaman, bütün amellerinin sevabı da sona erer. Şu üç şey bundan müstesnadır: Sadaka-i câriye, istifade edilen ilim, kendisine dua eden hayırlı evlat." (Müslim, Vasiyyet 14. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vasâya 14; Tirmizi, Ahkâm 36; Nesâî, Vasâyâ 8.)

Hayat yolculuğu dümdüz yollarda ve engelsiz bir biçimde devam etmiyor. Herşey güllük gülistanlık iken, bazen karşımıza ummadığımız zorluklar, beklemediğimiz sıkıntılar çıkar ve ellimizin kolumuzun bağlandığını hissettiğimiz, çaresizlik içinde kıvrandığımız anlar olur.

O zaman ne yapmalıyız?

Bu sorunun cevabını da Rehberimiz Efendimiz s.a.s geçmiş kavimlerden bir örnekle vermiş.

Hazreti Ömer radıyallahu anhın oğlu Ebû Abdurrahman Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhümâ rivayet eder.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinlediğini anlatır:

“Sizden önce yaşayanlardan üç kişi bir yolculuğa çıktılar. Akşam olunca, yatıp uyumak üzere bir mağaraya girdiler. Fakat dağdan kopan bir kaya mağaranın ağzını kapattı. Bunun üzerine birbirlerine:

- Yaptığınız iyilikleri anlatarak Allah’a dua etmekten başka sizi bu kayadan hiçbir şey kurtaramaz, dediler.

İçlerinden biri söze başlayarak:

- Allahım! Benim çok yaşlı bir annemle babam vardı.

Onlar yemeklerini yemeden çoluk çocuğuma ve hizmetçilerime bir şey yedirip içirmezdim.

Birgün hayvanlara yem bulmak üzere evden ayrıldım. Onlar uyumadan önce de dönemedim.

Eve gelir gelmez hayvanları sağıp sütlerini annemle babama götürdüğümde, baktım ki ikisi de uyumuş.

Onları uyandırmak istemediğim gibi, onlardan önce ev halkının ve hizmetkârların bir şey yiyip içmesini de uygun görmedim.

Süt kabı elimde bütün gece şafak atana kadar başlarında uyanmalarını bekledim. Çocuklar etrafımda açlıktan sızlanıp duruyorlardı. Nihayet uyanıp sütlerini içtiler.

Rabbim! Şayet ben bunu senin rızânı kazanmak için yapmışsam, şu kaya sıkıntısını başımızdan al! diye yalvardı.

Kaya biraz aralandı; fakat çıkılacak gibi değildi.

Bir diğeri söze başladı:

- Allahım! Amcamın bir kızı vardı. Onu herkesten çok seviyordum. Ona sahip olmak istedim. Fakat o arzu etmedi.

Bir yıl kıtlık olmuştu. Amcamın kızı çıkıp geldi. Kendisini bana teslim etmek şartıyla ona yüz yirmi altın verdim. Kabul etti. Ona sahip olacağım zaman bana dedi ki:

Allah’tan kork! Dinin uygun görmediği bir yolla beni elde etme!

En çok sevip arzu ettiğim o olduğu halde kendisinden uzaklaştım. Verdiğim altınları da geri almadım.

Allahım! Eğer ben bu işi senin rızânı kazanmak için yapmışsam, başımızdaki sıkıntıyı uzaklaştır, diye yalvardı.

Kaya biraz daha açıldı; fakat yine çıkılacak gibi değildi.

Üçüncü adam da:

- Allahım! Vaktiyle ben birçok işçi tuttum. Parasını almadan giden biri dışında hepsinin ücretini verdim.

Ücretini almadan giden adamın parasını çalıştırdım.

Bu paradan büyük bir servet türedi.

Birgün bu adam çıkageldi.

Bana:

- Ey Allah kulu! Ücretimi ver, dedi.

Ben de ona:

- Şu gördüğün develer, sığırlar, koyunlar ve köleler senin ücretinden türedi, dedim.

Adamcağız:

- Ey Allah kulu! Benimle alay etme, deyince, seninle alay etmiyorum, diye cevap verdim.

Bunun üzerine o, geride bir tek şey bırakmadan hepsini önüne katıp götürdü.

Rabbim! Eğer bu işi sırf senin rızânı kazanmak için yapmışsam, içinde bulunduğumuz sıkıntıdan bizi kurtar, diye yalvardı.

Mağaranın ağzını tıkayan kaya iyice açıldı; onlar da çıkıp gittiler.

(Buhârî, Büyû` 98, İcâre 12, Hars ve’l-müzârea 13, Enbiyâ’ 53, Edeb 5; Müslim, Zikir 100)

Her insanın kendisini bir mağaraya sıkışmış ve çaresiz hissettiği anlar olacaktır. İşte o gün hatırlayıp dualarımızda zikredeceğimiz ve sadece Allah’ın rızasını gözeterek yaptığımız iyiliklere hepimizin ihtiyacı vardır.

Yaşadığımız bütün bir ömrü gözden geçirmeye ve darlıklardan kurtulmamıza yarayacak saflıkta bulacağımız ne kadar amelimiz, iyiliğimiz vardır?

Düşünmeye ve sonuç yüz güldürücü değilse, artırmaya ne dersiniz.

Bizzat Efendimiz s.a.s tarafından anlatılan hikâyeden de anlıyoruz ki iyilikler yol açar, darlıklardan kurtarır.

Üç aylar iyiliklerimizi artırmanın fırsat günleridir.

 

gumuslale@gmail.com

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.