KANLI ve KINALI TOPRAKLAR: ÇANAKKALE

Selam sana... Bin bir çile ve zahmetlerle yoğrulmuş, al kana bulanmış
ve gözyaşı sulanmış, izanlarımızın muhakemesinde buluşmuş, toprağının
her bir metresi şehitlerin kemikleriyle süslenmiş, hüzünlerin
alevlerinde çığlık olarak kopan mahşerin kanları duygularımızı
incitmiş bulunan, hicran alevlerine sokulan korlarla kalb odamızı
yakmış olan: ÇANAKKALE...

Selam size... Bin bir çile ve zahmetlerle yoğrulmuş, al kana bulanmış
ve gözyaşı ile sulanmış Müslüman ümmeti ve beldeleri.

Selam sana... Toprağının her bir metresi Anadolu'nun kapısını aralayan
Alparslan ordusunun zaferinden günümüze şehitlerin kemikleri ile
zenginleşmiş. Binlerce tarihin mirasçılığını üstlenerek çağların üstü
çağlara umran kaynağı olmuş. İslam Medeniyetinin arzı saran özellik ve
adalet yurdunun güzelliği olan.

Hürmet size... Bin bir çile ve zahmetlerle yüzleşerek: hakkın rızası
ve halkın hizmetçisi olan; alimlerin, fadılların ve nurlu yıldızların
yurdu... Ecdadımızın hicret konağı... Eyvanların istikamet bucağı:
Selam...

Kanla sulanan, aziz kemiklerle süslenen ve vuslatla üflenen ülkemizin
istirahat yerinde bulunan: Celadettin Rumi, Akşemsettin, Mimar Sinan
ve daha nice çağının temelinde çağların ufkuna mesafe aydınlığı olan
isimlerin; berrak hecelerin, asırların güzellik sesinin: rikkat
safileri. Çağlayanların hakikat nefesinin fısıltısında yükselen himmet
ve hizmetleri.

Haçlı ordusunun dünyanın dört yanından akarak çiğnediği güzel
yurdumuzda birleşen Müslüman şanlı ve kanlı cengâverler. Hilafetin
temsilcisi İslam ülkesinde toplanarak din ve vatan mücadelesi için
gelmiş olan şehit yada gaziler. Ak alınlarını terlettirerek, kara
saçlarını kınalatarak, geride kalanları gözyaşına boğarak ve hayır
dualarını alarak... Acı savaşın yıkıcı ve yırtıcı namlularda kurban
olan ey şanlı ve kanlı kahramanlar. Selam...

Asırların zaman akıntısını sağlam gayelere oturtarak dünyayı
sevdaların bağrına sokarak. Osmanlı imparatorluğu adalet ve nizam
içersinde hüküm sürmüştü. İnsanların kaçınılmaz çukurlara yuvarlandığı
varoluşun perdesi ruhlardan çekilmesi. Antik zamanların derinliğinde
anlık yaprakların solması. Yaşamların donması. Tarihin yosunlu
kuyularında fani batışına ibretle bakarak müşahede ederek nice
devletler; doğmuş, büyümüş ve bir daha doğrulanmayarak çağların
mezarlığına göçmüştür. Yalnızca yaptıkları imarları, eşyaları, kaşıkla
meydana çıkarılan toprak altında ki medeniyetleri gün yüzüne çıkarak,
günümüzün ibret aynasında zihin ve fikirlerimize çökmüştür.

20.yy başının ensesine tokmaklar vurulmaya başlanmıştı 1. Dünya
harbinin fitnesini dinamitleyen savaş Avrupa'yı alevlendirmişti.
Avrupalı lar fakir ülkelere kan ve gözyaşı akıttırarak, alın terlerini
gasp ederek, tarih mirasını çalarak ve yer altı ve yerüstü madenleri
kepçeleye rek sömürüyor ve kendi ülkelerine taşıyorlardı. Bunun içinki
savaşla birbirlerini yumruklayan Avrupa daha da maddi zenginliklere
kavuşma mücadelesine girmişlerdi. Osmanlı imparatorluğu da o sıra da
tarih sahnesinden çekilmeme sancısına girmişti. Balkan harbinin ağır
darbesinden yeni çıkmış, ellerindeki silah ve mühimmatlar çamurlu
yollarda terkedilmiş ve iktisaden halk fakir durumda inliyordu. Kısaca
Osmanlı beli bükük, bağrı yanık ve yorgundu. Öyle bir yorgunluk ki
ağır hasta. Avrupa'nın  adlandırdığı hasta adam. Ve hasta adamın göz
kamaştıran zenginliğini harita üzerinde mücrim ellerle paylaşılan
pasta: Osmanlı toprakları...

Hüzün yüklü kör kuyularında kaybolan çileli zamanlar. Buhranlı
dalgaların zihnimize ve fikrimize yansıması. Bulanık hazin dolu
zamanının kanları taşlara ve yaşlara yapışması. Zamanın sisleri
arasında kaybolarak başlara ve taşlara kazınarak yer edinmiş hazin
soluklar. defterlere yayılan, eserlere yazılan Çanakkale'nin
duygularımıza bakışı, düşüncelerimize batışı.  1915 tarihinin kanlı
deresinden süzülerek; hecelerin fısıltısını, hadiselerin fırtınasını,
hicranların nefesini dinliyoruz ve izliyoruz.

Haçlı ordusu toplanmış hasta diye nitelendikleri Osmanlı
imparatorluğu- na hançeri saplayarak ölmesini hızlandırmak emelleri.
İşgal için geleceğin bulanık tablosunu gözleyerek, hayal penceresinden
ufkun kirli istikbalini kanla resmederek hülyalara kapıldılar.
İstanbul'un ihtişamına kavuşma ihtirasları ile; vicdanlarını yırtarak,
zihinlerini kızıl tablolarına sararak, 1915 zamanının damgasında yeni
çağların temellerinde ufukların ve uzakların kirpiklerine
yönelmişlerdi. Lakin Çanakkale topraklarına göçülen, tozlarına gömülen
sabis işareti ile alınlarını öptürmüş haçlı ordusu. Acı dolu zamanın
kör kuyularında talihsizlikle buluşmuşlar ve hayal kırıklığına
uğramışlardı. Tarihin mühründe kazılan kanlı geçitsizlik ve şanlı
Osmanlı askerinin mücadelesi ile yazılan Çanakkale. Kanla sulanan,
şanla seslenen topraklar... Halis istikametli, ihsanların işaretinde
Müslüman askerler. İmanının aydınlığını söndürmemek, bağımsızlığın
nefesini boğdurmamak için alınlarını ve ellerini kınalatarak
toplanmışlardı.

Umman denizinin engin maviliklerini yararak, menzillerin konağına
ulaşma sabırsızlığı ile dalgaları süratle tokatlayarak
yaklaşıyorlardı. Evet savaşın kanlı yüzünden günümüze göz yaşların
sızısı kalblere süzülerek, idraklere sokularak... 1915'in kanlı
balçıklarına kapılarak çığlıklarla hüzünlerin balyozları ruhları
sarsacak. Çanakkale'nin sıkıntılı yosunlu kuyularına yanık gözlerin
sızıntıları akacaktır. Hüzünlü kör kuyuların kızıl bataklığının
aynasında zihin ve fikrimizi iğneleyen, vicdanlarımızı yaralayan
zamanların çarkında öğütülen. Gözleri kararak, iştahları kabararak,
akıllarını kapatarak üstün teknolojik silah üstünlüğüyle Çanakkale
boğazına yığılmışlardı. Tarihlerin kimi yerde altın sayfalarla
süsleyerek anlattığı şanlı, kimi yerde arşın bağrına vurulan kanlı
soluk. Sisli şafakların gözlerini dinamitleyen, umran ların nefesini
dişleyen, rikkatlerin dizlerini titreten zamanın boğuşması.

18 Mart 1915 Gökyüzünün tatlı serinlik ve maviliklerini örten
karabulutlar dağılmış, yaşları dinmişti. Günlerden Perşembe dir.
Osmanlı tabyasının sırtlarında ufukların berraklığında görülen
düşmanın gri hantal gemileri boğazın perdesini yırtarak giriş
yaptılar. Haçlılar vicdanlarını kopararak ve izanlarını kırar arak tek
noktanın limanına kilitlendiler. Zengin İstanbul'un kaynaklarına sahip
olmak, toprakları işgal ederek tarihten silmek. Kınalı kahramanlar
engin maviliklerin boyasını kirleten griliğe kısıklı. Ağır hantal
teknolojik üstünlükte geçecek ve Osmanlının boğazını sıkarak
öldürecek- mi. Dilleri ıslatan, kalbler ısıtan ALLAH'A dualar la
tevekkül teslimiyeti.  Ve... kulakları yırtan korkunç gürültü çığlığını
kopardı, Osmanlı tabyaları üzerine. Yıkıcı topların dokunduğu yerleri
anında dağıtıyor. Mehmetçiğin nazik bedenine yapışan saçmalar anında
ruhları koparmaya başlamıştı. Tabyalar ise mühimmat yönünden yetersiz
olduğu için boşa harcanacak bir tek malzeme olamazdı. Bir diğer
yetersizliler, toplar eski ve paslı durumda olduğu için atış menziline
ulaşılamıyorlardı. Kısacası bu kanlı meydan MADDE - MANA SAVAŞI
olacaktır. Kinlerini kusan savaş gemileri gururlu askerlerinin yüreği
kıpırtılı. Birkaç gün sonra ulaşmayı planladıkları ihtişamlı güzelliği
hülyalarıyla içiyorlar. Hayalleri ile adeta uçuyorlardı. Gözleri
kararak, iştahları kabararak İstanbul'a dümenler daha da hızlandı.
İtilaf askerleri daha da hırslandı.

Madde kuvvetinin çevrelediği, teknolojik üstünlüklerinden dolayı
çalımla ilerliyorlar. Osmanlı askerleri tetikte ve kulakları
komutanlarının vereceği emirlerin sabırsızlığında. Ve... Savaş gemileri
boğazın en dar yerinde karadan cevap geldi. Öyle bir karşılık ki
anında gemileri alabora olarak suların dibine gömülüyordu. Kanları
denize döktüren DENİZ - KARA savaşı berrak suların aynasında günümüze
yansıyarak başladı. Bir yanda havadan başlarına yığılan toplar. Bir
yandan da on gün önce kör karanlığın ufuksuzluğunda rotalarına döşenen
mayınlarla şaşkına döndüler. Hülyaların kıskacında İstanbul tablosu
buharlaşarak söndü. Rüyalar hazin tablonun karşısında dondu. İdrakleri
çetin mücadelelerin sahnesi olan savaş gerçeklerine buluştu. Ölüm
istemeyen nefisleri, mücrim ruhlarını kurtarmaya daldılar. Ölüm veya
hayat arsında kaldılar.

Namlulardan kopan toplar anında yerini buluyor. Kızıl alevler kıvılcım
yaparak hantal metali deliyor. Gemileri kısa sürede Çanakkale
denizinin derinliğine gömülüyordu. Deniz - kara birbirine karıştı.
Barut ve alev kusan gemileri öfkelenmiş karış karış Çanakkale nin
toprağını savuruyor ve yer yer sarsıyordu. Öğle saatlerinde başlayan
savaş korkunç bir dövüşle sürerek akşamın hafif meltemine
yaklaşılmıştı. Çanakkale nin hırçın dalgaları ufukların sisli
menziline sürükleniyordu. Hülyaların kırıklığı ile denize sabitlenen
gözlerin kırışıklığı. Gam ve kasvet yüklü kor yangınlarla dolu
duygular izanlara yığılarak umutlarını söndürmüştü.  Akşama doğru
itilaf savaş gemilerinin bazıları ağır yara almış. Bazı gemilerde
tabak gibi anında mavi gözyaşlarını yararak deniz bataklığına
iniyordu. İtilaf donanmasının muhteşem silah teknolojilerin
karşısında. Osmanlı ordusunun zayıf araç gereçlerine, yoksul ve yoksun
mühimmatların yetersizliğine rağmen Çanakkale boğazında
sıkıştırılmıştı. Bu da madde ve mana savaşı olarak tarihin şanla
kaydettiği ve kanla resmettiği mücadele olacaktır.

Muhteşem donanımlı savaş gemilerinin attığı seri mermilerinin alev
örtüsü Mehmetçiklerin ruhlarını çekerek ötelere kanatlandırıyordu.
Kara tarafında oluk oluk dökülen kanların istikamet sızısı şanlı
işareti gösteriyordu. Yenilmez dedikleri gemileri suların hararetine
yutuluyor. Kısaca mana bileğinin kuvveti itilaf tarafına yenilgi
olarak yazılıyordu. Unutulmaz zamanının kör kuyusunda acı olarak
tarihin derinliğine kazılıyordu.

Rumeli mecidiyesi topçu erlerinden Seyit onbaşı. Mermi taşıyan vincin
bozulması üzerine: imanının istirahat inde, vatanına olan sevdası
coşkusunda. 276 kiloluk mermiyi sırtına alarak yorgun topun namlusuna
sürdü. Nusret mayın gemisinin kanlı duvarını aşan ve tabyaların
başarılı atışlarını atlatan birkaç gemiler ya durdurulacak. Ya da
İstanbul menziline süzüleceklerdi. Billur billur damlayan terler.
Savaşın kaderini belirleyecek son mermi. Balistik hesaplar yapıldı.
Gözler hedefe kilitlendi. Gönüller sürpriz hadisenin belirsizliğine
fişeklendi. Kalbleri ısıtan niyazlar tevekküle işlendi. Ya ALLAH
çığlığı dağ, taşlarda yankılandı. Son mermi havayı delerek uğuldadı.
Ve tam isabetli atışla mermi çelik zırhı deldi. Düşman gemisi
vurulm-uştu. Altı buçuk saat süren deniz savaşında gemiler engellendi.
Biraz sonra da Çanakkale nin ince kalbur tepelerinde güneş. Etrafına
kızıl alevler yayarak gizlendi. Karanlığın perdesi Kara ve Denizi
örtmüş. Süslenen inci taneli gökyüzü ve hilal parıltısı. Savaş
gemilerinin alnına konulan haç işaretine anlık yansımış. Karanlığın
boğultulu nemlerinde kaybolarak yok olmuştu. Var olan yalnızca hilal
kaşlar. İman dolu başlar. Düşman gemileri yenilerek geri çekiliyordu.
Sömürmeye gelmişlerdi kendileri sönmüştü. Kinlerini kusarak hırsla
dövüyor... dövüyordu. Kahraman Mehmetçikten intikam almak için. Şanlı
geçitsiz Çanakkale boğazından çıkarak son mermilerini de rast gele
attılar. Etrafa derin sessizlik hakim oldu. Akşamın mehtabında esen
ceset ve duman kokusu kalblerin dokusunda gözleri ıslattı. Kahraman
Mehmetçiğin tarafında coşku remzi ile dalgalanıyor. Düşman tarafında
ise yenilginin gamlı kasvetiyle ağır ağır ülkelerine yol alıyorlardı.
Bu donanmanın üçte biri ya serin sulara batmış ve ya ağır yara
almışlardı. 900 askerlerinin de canları heba olmuştu. Osmanlı
tarafında da 58 şehit 74 yaralı verilmişti. Bir günlük savaş. Serin
sulara batanlar. Toprağın bağrına çökenler. Bu bir günlük savaş.
Tarihin kaydettiği acı savaş. Ne ummuşlardı ve ne buldular:

KAYIP ve YENİLGİ...



Özkan KARACA

ozkankaraca@atlantikmedya.com 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.