Kızılcık şerbeti içiyoruz ama...

Eleştiri yapmak düşünen, sorgulayan her insan için hayatın ayrılmaz bir parçasıdır. Fakat bazı eleştirileri yaparken çok hassas olmak gerekir. Aksi takdirde kaş yapayım derken göz çıkartılabilir. Bugün “hassas bir eleştiri” yapacağım.

 

Ramazan Bayramının hemen ardından Aktütün Jandarma  Karakoluna yapılan baskın sonucu 15 Mehmetçik şehit edildi. İçi  yanmayan var mıdır acaba? Acıda, kederde ortaklığımıza kimse bir şey diyemez; ancak anlaşılıyor ki bu ah u eninler arasında kimsenin aklına adam gibi tedbirler almak gelmemiş. Şu tabloya bir bakar mısınız:

12 Eylül 1992.  İran-Irak-Türkiye üçgeninde bulunan Aktütün Karakolu'na Irak'ın kuzeyinden gelen 400 PKK'lı teröristin yaptığı saldırıda 22 asker şehit oldu. Bu saldırıdan sonra ortalama zeka seviyesine sahip biri ne düşünür? Tedbir almayı değil mi? Acaba alınmış mı?  

 

5 Haziran 2007. Aktütün Karakolu ikinci kez saldırıya uğradı. Bu saldırıda PKK'lı teröristler geri püskürtüldü. Saldırıda ölen ya da  yaralanan olmadı. Anlaşılan bazı tedbirler alınmış. Çok şükür can kaybı yok.

 

22 Temmuz 2007.  Aktütün Karakolu 22 Temmuz 2007'de üçüncü kez saldırya uğradı. Bu saldırada 1 er şehit oldu. PKK'lı teröristler de püskürtüldü.  Alınan tedbirler yeterli değil demek ki.

 

9 Mayıs 2008. PKK'lı teröristlerin 1992'den sonraki en büyük saldırısı. 9 Mayıs gecesi Irak'ın kuzeyinden gelen teröristler karakola 200 kişilik grupla saldırdı. Saldırıda 6 asker şehit olurken, 19 terörist öldürüldü.  Acımız büyük. 6 askerimiz şehit. Kendi hatalarından dolayı mı acaba? Gerekli tedbirler alınmamış mıydı? Allah Allah…

 

3 Ekim 2008. Ramazan Bayramından sonraki ilk gün.  PKK'lı teröristlerin 2008'deki ikinci,  1992'den beri  beşinci saldırısı. Hain saldırıda 15 asker şehit oldu.  

 

Gözyaşı dökmesi gerekenler isyan etmeden, mütevekkil bir şekilde yaş döküyor. Yüreğine taş basması gerekenler taş basıyor. Hem de yıllardır. Peki tam 5 saldırı yediğimiz  bu karakol için 16 senedir neden doğru dürüst tedbirler alınmadı? Neden?  

 

2003 yılında yedek subay olarak askerlik yaptığım yerde çok sayıda kurmay subay vardı. Kurmaylar, diğer subaylara göre daha bilgili ve daima mantıklı kişilerdi. Zaman zaman bizimle sohbet etmek isterlerdi. Elbette ki amaçları sivillerin bazı meselelere bakış açılarını öğrenmekti. Terörün konuşulduğu bir sohbette ben duygusal bir yaklaşımla terörü değerlendirdim, fikirlerimi söyledim. O tarihte kurmay yarbay olan bir komutan “Bırakacaksın duygusallığı. Böyle çözülmez bu iş. 5.000-10.000 kişilik gönüllü bir kuvvet kuracaksın. İsteyeni seçip alacaksın. Askerlerin arasından da olabilir,  sivillerin arasından da… Hiçbiri evli olmayacak. 40 yaşını geçmemiş olacak.  Hepsini de özel olarak eğiteceksin. Bu gönüllü kuvvetlere yıllardır doğuda bulunan tecrübeli subay-astsubaylar komuta edecek. Onlar da gönüllü olacak. İstemeyen adamı asla dağa göndermeyeceksin. Sınır bölgelerindeki yerleşik birimlerin sayısını azaltacaksın. Ve kalanlar çok korunaklı olacak. Gerekirse çelikten inşa edeceksin. Gönüllü kuvvetleri küçük birimlere ayırıp bölgeye dağıtacaksın. İşte bu kahramanlar, terörün kalbine kadar gidip liderlerini bile ele geçirebilirler.  Komutan bunları söylerken ben çok ama çok şaşırmıştım. Kendisine ordunun etkinliğinin azaldığını söylediğimde koca ordunun çapulcuların peşinden gitmesinin yanlış olduğunu, yaşanan bazı olumsuzlukların da orduyu devamlı yıprattığını söyledi.

 

Aktütün baskınından sonra komutanın yukarıdaki  sözlerini hatırladım. Gönüllü bir birliğin kurulması, yerleşik birimlerin sayısının azaltılması ve kalanların da güçlendirilmesi bir çözüm olur mu bilmem. Ama  ortada duran apaçık bir gerçek var: 1984'teki Eruh baskınından beri tam 24 senedir terör can alıyor. Neden bugüne kadar terörle mücadele konusunda değişik bir yaklaşımın içine girilmemiş, neden 1984'ten beri mücadele anlayışımızı değiştirmemişiz. Bence bu muhasebeyi askerler, siyasiler ve herkes yapmalıdır. Aynı yerden bakarak sorunu çözemiyorsak meseleye bakış açımızı neden değiştiremedik? Neden farklı yöntemleri hayata geçiremedik?

 

Aslında Aktütün Karakolu bizim terörü bitirmek konusundaki samimiyetimizin çok acı bir göstergesi oldu.  Lütfen siyasiler çıkıp bu mesele askeri bir meseledir, askerlerimiz de bu iş siyasi bir meseledir demesin. Bırakın “üzerime sorumluluk almam.” psikolojisini. Bu acının sorumluluğunu devletimizin tepesindeki sivil-asker herkes üzerine alsın, alsın ki doğru dürüst tedbirler üretelim, bunları hayata geçirelim ve terör denen zehirli yılan defalarca aynı delikten sokamasın bizi.

Muhabbetle kalın.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum