Köprülü Melih’ten Heykelci Mansur’a

Bugün müjdeli bir hadis naklederek girmek isterim konuya. İki büyük hadis âliminden biri olan Müslim’in sahih olarak rivayet ettiği hadis-i şerifte âlemlerin efendisi Peygamberimiz şöyle buyurur: “Kim, İslâm’da iyi bir çığır açarsa, o kimseye bunun sevabı vardır. O çığırda yürüyenlerin sevabından da kendisine verilir. Fakat onların sevabından hiçbir şey eksilmez.” Yani, kim Müslümanların işini kolaylaştırır yahut bir ihtiyaçlarını giderirse onun bir karşılığı vardır. Bu iş dünyevi bir şey olduğu gibi uhrevi de olabilir. İlmi bir müşkülün halli veya fıkhi bir ictihad da olabilir. Kıyamete kadar onu kullanan, onunla amel edenlerin kazandıklarından hiçbir şey eksilmeksizin o işe ön ayak olanlara da bir misli bağışlanır.

Bu müjde ilk bakışta Efendimizin ümmetine olan şefkatinin tezahürüyle beraber, İslam’da sosyal hizmetlerin, diğerkâmlığın, toplumsal dayanışmanın ne kadar önemli ve öncelikli bir yeri olduğuna da işaret eder.

Konuyla ilgili bir güzel haberi, bir başka nebevi muştuyu da buraya ekleyelim. Bu hadis-i şerifte Müslim’den, Allah ondan razı olsun: "İnsan öldüğü zaman, bütün amellerinin sevabı da kesilir. Şu üç şey bundan müstesnadır: Sadaka-i câriye, istifade edilen ilim, kendisine dua eden hayırlı evlat."

Bu hadiste zikri geçen üç hususta aynı kabildendir ama ben sadaka-i cariyeye getirmek istiyorum sözü. Devamlı, akıcı sadaka demek. Yani insanların hizmetine sunulmuş, sürekli toplumsal fayda üreten, katma değeri yüksek, kesintisiz hizmet veren müesseseler. Büyüğü küçüğü fark etmez. Çeşmeden baraja, yollardan köprülere, hanlar, hamamlar, camiler, okullar, hastaneler ve bunların modern versiyonları.

Geçmişte daha çok bunları devletlüler yapmışlar. Mimariye, kültüre, sanata, medeniyete eşsiz miraslar bırakmış Müslüman ecdadımız. Memalik-i Osmani’de nereye gitseniz göğsünüzü kabartacak birçok şaheserle karşılaşabilirsiniz.

Günümüzde de bu hizmetleri bazı uyanık Müslümanlar vakıflar kurarak, dernekler, cemiyetler vasıtasıyla içerde ve dışarda yapıyorlar, ne güzel. Böylelikle kamudan da büyük bir yük alıyorlar, ciddi bir istihdam sağlıyorlar.

Fakat sivil toplum kuruluşlarının bu yüce gönüllülüğü kamu yöneticilerini sorumluluklarından kurtarmaz. İster seçilmiş olsun ister atanmış olsun milletin sorumluluğunu üstlenmiş, onlar adına tasarrufta bulunan herkesin kılı kırk yarması, atmış oldukları adımların iktisadıyla beraber manevi tarafını da hesaplaması lazım.

İlk zikrettiğimiz hadisin aynı şekilde devamı da mevcut: “Her kim de İslâm’da kötü bir çığır açarsa, o kişiye onun günahı vardır. O kötü çığırda yürüyenlerin günahından da ona pay ayırılır. Fakat onların günahından da hiçbir şey eksilmez.” 

Hep müjdeler yaymak, tarihten örnekler vermek güzel de, güncele gelmezsek, iğnenin ucunu biraz kendimize batırmazsak muradımızı tam anlatmış olamayız.

Bugün iki önemli tarihi olayın yıl dönümü.

Birincisi istiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un ölüm yıl dönümü. Kendisi vermiş olduğu mücadele, çekmiş olduğu çile ve millete armağan ettiği eseriyle milletin gönlünde taht kurmuş bir şahsiyet. TBMM’nin bir vefa göstererek 2011 yılını Mehmet Akif yılı yaptığı gibi 2021 yılını da ‘İstiklal Marşı Yılı’ ilan etmiş olması sevenlerini teselli etmeye yetmiştir, minnettarız.

İkincisi ise Mustafa Kemal’in  Ankara’ya gelişinin 101. Yıl dönümü. Her yıl bu olay resmi törenler, fener alayları ve seğmenlerin gösteri ile kutlanırken, bu yıl Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından Genelkurmay Kavşağı'na yaptırılan 10 metre yüksekliğe ve 4,5 metre ene sahip 27 Aralık 1919 Kızılca Gün Anıtı'nın açılışı ile kutlandı.

Türkiye’nin her tarafında sokağa çıkma kısıtlamasının olduğu bir günde törenden yansıyan manzaralara bakılınca pandemi tedbirleri ve sosyal mesafe hak getire.

Anıtın neye mal olduğunu bilmiyoruz ama maliyetinin Ankara Sanayi Odası tarafından karşılandığı açıklandı.

Bana göre heykeli enteresan kılan, Kemal Paşa’nın bir tarafında o günkü Ankara Müftüsü, ilk Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi, diğer yanında Beynamlı Müderris Hacı Mustafa Efendi’nin yer alması. Heykel kültürüm pek yok ama gören varsa söylesin, başka yerde yok. Buna Mansur Yavaş farkı diyebiliriz.

Belediyelerin görevleri arasında var mı heykel yapmak bilmiyorum ama Ankara’da Ulus’tan Meclis’e kadar kaç tane heykel olduğunu ve yeni bir heykel koymak için yer kalmadığını biliyorum. Bu durumda sayın başkanın büyükşehir bütçesine heykel yaptırmak için koyduğu 1.5 milyon tl’yi ne yapacağını merak ediyorum doğrusu.

Genelkurmay Kavşağına bir anıt yapılacaksa 17 Şubat 2016 yılında mesai çıkışında Pkk tarafından şehit edilen 28 kişi ve yine aynı yıl 15 Temmuz hain darbe girişiminde karargahı korumak için şehit olan 38 vatan evladı anısına yapılabilirdi.

Biz şu dijital çağda, Türkiye’nin eğitim, sağlık, savunma sanayi, siber güvenlik, kentsel dönüşüm, çevre sorunları vs gibi can alıcı konular dururken, hala ilkel bir yaklaşımla her köşe başına bir heykel dikmeyi hizmet olarak sunarsak daha çok nutuk çeker, çok muasır medeniyetler teranesi dinleriz.

Ha birde sayın Yavaş, selefiniz Melih Gökçek de ilk geldiğinde sizin gibi heykellerle gündem olmuştu. Giderken de herkes arkasından ‘Köprülü Melih Paşa’ diye lakap takmıştı. Umarım sizin adınız da ‘Heykelci Mansur’a çıkmaz.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum