Prof.Dr. Kamil GÜNGÖR

Prof.Dr. Kamil GÜNGÖR

Kripto Müslümanlık

Kripto kelimesi FETÖ süreciyle birlikte sıradan insanın aşina olduğu bir kelime haline gelmiş olup; gerçek yüzünü saklayan, niyetini açık etmeyen anlamındadır. Bizde mesela hala uzantıları aramızda olan Osmanlı dönemi Sabetayistleri böyledir. Birinci Dünya ve Kurtuluş Savaşı sonrası Ermeni ve Rumların da gerçek kimliklerini gizleyerek topluma karıştıkları bilinmektedir. Kripto müslümanların (!) deşifre olmuş olanı ise FETÖ’dür. Bir de kripto para var, ama o bambaşka bir tabii... O konu da daha önce işlendi malum…

1980 sonrası darbe sürecinde baskı altına alınan inançlı kesim, İran devriminden, Afganistan’da Ruslar karşı verilen mücadeleden, daha çok Arap dünyasında kabul görmüş ihvan hareketinden, Pakistan merkezli çeşitli düşünce akımlarından etkilenmişti. Bunda elbette yüzyılın ilk çeyreğinde oluşturulan güvensizlik ortamının da etkisi vardı. İnsanların önüne konan yeni kutsallar, kadim kutsallarla çatışıyordu zira… Denize düşmüş hissi yaşayan kimi müslümanlarsa ne görse sarılıyordu adeta…

Bu etkileşimlerden birisi de "mealciler" diye bilinen bir gruptu. Neredeyse hiçbir eğitimi olmayan bu kimseler Kur'an'ı eline alır, ondan kendince hüküm çıkarırdı. Bir süre etkili olan bu akım daha sonra görünmez oluverdi. Temel yaklaşımları kerim kitabımız Kur’an’ın mübin-sarih (açık) ve herkesçe anlaşılır bir kitap olduğu, her sorunun cevabının da Kur’an’da bulunabileceği yönünde idi. Çünkü Kur’an bize eksiksiz olarak ulaşmıştı ve Allah kelamının eksik olduğu düşünülemezdi.

Sünnet ise onların nezdinde çeşitli şekillerde tartışmalı idi. Hiçbir şekilde kabul etmeyenlerden, şartlı kabul edenlere kadar, Kur’an’a arzedenden, sadece mütevatir olanları kabul edene, akla uyma şartına kadar pek çok versiyonu türedi zaman içerisinde… Makul gibi gözükmesine rağmen, gerçekte reddedilen Allah Rasulünün tasarrufu idi oysa… Din elbette eksiksizdir, ama Allah’ın, Rasulüne verdiği tasarrufla eksiksizdir. (Hatta ulemaya verilen ictihad yetkisi ile)

Aynen FETÖ’de olduğu gibi müslümanlar burada da ağa takıldı maalesef… Çünkü önlerine konan Kur’an’dı, nasıl itiraz etsinler ki… İşin başındakilerin niyeti bambaşka idi elbette; önce daha yumuşak hedef olarak gördükleri sünnet, sonra da Kur’an hakkında şüphe oluşturmak… İşte o baştaki mealcilerin günümüzdeki devamı ve temsilcisi olan bu ekip kısmi başarı da göstermiş gözüküyor.

Hep öyle değil midir zaten… Yeterince derin düşünemeyen ve ruhsal boşlukta olan gençlere farklı fikirler cazip gelir. Terör örgütleri bu yüzden musallat olur gençlere mesela... Eğitim sisteminin getirdiği nokta dinsel değerleri hala yaşama indirgemeyi cazip hale getiremiyor maalesef... Müzminlerin iddia ettiği gibi bu durum son 15-20 yılın ürünü de değil… Temelleri 19. Yüzyılda atılmış, yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde de kurumsallaşmış olan ideolojisinin izdüşümü… Son 15-20 yıllık dönemin bu durumu henüz tersine çeviremediğinin de fotoğrafı…

Eğitim zaten uzun dönemli çalışmadır. Kısa vadede istense de bu etki meydana getirilemez. Zira istenen sonucun alınabilmesi için bazen nesillerin değişmesi gerekiyor. Son 15-20 yıldır hiçbir gayretin olmadığı da söylenemez. Ancak ana akım ideoloji ve tabulaştırılan kutsalların (!) etkisinin hala baskın olduğu anlaşılmaktadır.

Bu dönemde gerekli atılımı yapamamış olan da sadece eğitim sistemimiz değildir. Oluşan ortamdan faydalanan saplantılı fikirler zemin bulmuştur. Bunun bir örneği FETÖ ise diğer örneği de devlet nezdinde de maalesef şimdilik zemin ve karşılık bulmuş olan hadis ve sünnet düşmanlığıdır. Bugün 'uydurulmuş din' iddiasıyla ortaya çıkanlar arasında bu iddianın bir sonucu olarak, bilerek ya da bilmeyerek, Allah Rasulüne düşmanlık edenler var. Bazıları iddialarını öylesine ileri götürüyor ki; sanki Peygamber söz ve eylemleriyle Allah'ın dini hakkında ve Allah’a rağmen tasarrufta bulunmuş...

Bunlardan bazıları çok daha ileri gidiyor. Nitekim kendilerinden çok emin bir şekilde 'Lailahe illallah, nokta' bile diyebiliyor. Yani Muhammedür-Rasulullah bile demiyor; mevzubahis sebebe binaen… Bunlar azınlıkta ama Allah Rasulünü kabul eden diğer bazıları da Peygamberi sadece bir elçi, aracı, yani vazifesinin vahyi getirmekten ibaret olduğu, dinde bir başka rolünün olmadığı inancında... Yani sünnet denen şey onun beşeri (!) tasarrufudur ve o döneme ve o topluma ait olduğundan da bağlayıcı değildir.

Ne kadar ileri gittiklerinin bir başka kanıtı da, çok azının da olsa, İblisi bile haklı bulması... İddianın nerelere sürüklediğini görebiliyor musunuz... Allah secde et diyor, İblis etmiyor, ama haklı (!)... Şirk işlemiyor(!) çünkü… Allah emretse bile... Ama kırmızı ışık yanarken polis geç dese orada beklenmemesi gerektiğini bilir. Çünkü trafiği yönetenin polis olduğunu bilir. Cezanın da trafik polisine uymadığında geleceğini... Allah karşısında İblisi haklı görmek, ancak İblis olmakla mümkündür. Bunlar da öyle zaten... Aynen Amerika’dan destek alarak ve Amerika koruması altında dine hizmet ettiğini zanneden ahmak FETÖ’cüler gibi...

Kur'an'dan bazı ayetlerin çıkarılması gerektiğini savunacak kadar ileri gidenler de var bu güruh içerisinde... İddia sünnette de kalmıyor yani... Düşmanlık İslam’a çünkü… Üzüntümüz onlara değil tabii; onlar organizatör… Üzüntümüz alet olan aramızdan devşirdiklerine… Bugün deşifre olmuş olan FETÖ’de de öyle değil miydi… Nice müslüman büyük fotoğrafı göremediği için ağa takıldı.

Bir başka iddia; Kur’an’ın bugünkü lafzının Allah’a ait olmadığı, Peygamberin, kendi anladığını bize aktardığı yönünde idi. Çoktandır işlenen bu konu yakın zamanda kamuoyu ile paylaşılınca, sözcü de kamuoyunca ‘paylanarak’ ülkeyi terketmek zorunda kaldı. Şimdi fitnesini Almanya’dan devam ettirmek üzere kabul almış gözüküyor (devamı var).

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum