Nurhan Bahçe GENÇ

Nurhan Bahçe GENÇ

MAZERET YOK

Hayat mecramızın yolunu pek tabii ki Kur’an ayetleri çiziyor. Okurken tefekkür edip, hayata geçirmek düşüncesiyle,meallerini de hemen gözden geçirmek en güzelidir.

Bu sabah ta, bir ayeti kerime hayatın ayarlarını oluşturma konusunda düşünmeme sebep oldu.

“De ki; O her şeyin Rabbi iken ben Allah’tan başka rab ister miyim? Herkesin kazandığı ancak kendi boynuna geçer. Hiç bir günahkar, başkasının günahını yüklenmez. Sonra dönüp Rabbimize varacaksınız. O zaman o size görüş ayrıığına düştüğünüz gerçeği haber verecektir.” En’am suresi/164

Yüce Allah kullarına zorluk istemez hatta kolay olanı tercih etmemizi ister. İnsan hem güçlü hem güçsüz yaratılmış, bu yüzden imtihan olabilmesi ve iş ve eylemlerinin değer bulması için iradesini kullanması istenmiştir.

İrade; insanın aklını kalbiyle besleyerek iyiyi kötüden ayırıp, hayata geçirebilme özelliğidir. Her insana özel olarak bahşedilmiş olup, ölene kadar da eğer akli yeteneğini yitirmemişse kullanması beklenmiştir.

İnsanın sadece yaratıcının okuyacağı kodlarını, en ayrıntılı bir şekilde karşısındakinin bilmesi mümkün değil. Bu yüzden de,hem insan her an sürpriz davranışlarda bulunabilir, hem de niyet ve şartlarına göre cennette, cehennnemde bizim çıplak aklımızla anlayamaycağımız çok sürprizlerle dolu bir yer olabilir diye düşünüyorm.

İnsana verilmiş olan sayısız farklılık ve özellikler kişiye has, münhasır olması dolayısı ile her bireyi, hem yaratıcının hem de kullarının önünde biricik kılıyor.

Bu yüzden de kimse kimsenin aynı olamaz, insan kıyası ise psikolojik bir handiikaptır. Ne arkadaşlarımız,ne anne-babamız, ne kardeşlerimiz, ne eşlerimiz kimsenin yakınlarına benzemz, kıyaslanamaz. Ne diyordu bir psikolog hocamız; “ Kıyas cinayettir”

Kıyas ancak bazı eşyanın hakikatinin ortaya çıkarılması ve adaletin temini için kullanlacak bir hukuk terimi olabilir.

Kıyas doğru olmadığı gibi yine atalarımızın sıkça vurguladığı kelamı kibarlardan biri de, “Sui misalin/kötü misalin, emsal olmayacağına” dairdir. Hepimizin arkasına sığınıp en çok kullandığı, babam hoca, dedem hacı, kardeşim falan diye paravan ettiğimiz şeylerin hiçbirinin bizim değerimizn oluşmasında bir şey ifade etmemesidir asıl olan. Kişi kendideğerini kendi eda ve sözleriyle oluşturup belirler. Keza suçta böyledir, insanın bir yakını arsız, hırsız ve ya kötü diye yakını da öyle olacak değildir. Ne iyi insan, iyiliklerinden ne de kötü insan kötülüklerinden bize bir şey artırıp eksiltmez.

Toplumsal yaralanmalarda çokda kullanılan argümanlardan biri de budur, insanları yakınlarıyla değerlendirmek ve yanlıştır. Elbette ki insanın öğrenme merakı çevresinden etkilenmesinin sonucudur, olmalı da.

Evet; insan çevresindeki sıkça görüştüğü beş kişiden müteşekkildir der psikoloji. İnsan etkilenir, fakat başkasının hata ve günahlarıyla yargılanıp, sorgulanamaz. Etiketlenemez.

Öyleyse herkesin kazandığı kendi iradesinin ürünüdür.

Çevremize ve eğer körleşmemişse kendi içimize baktığımızda en çok gördüğümüz şey, suçlarımızı masumlaştırıp sanki normalmiş gibi bir mazerete dayandıran savunma sistemimizindevreye girdiğidir.

Çünkü genelde bizler çok iyi halim selim, sevgi dolu,merhametli, cömert ve cümle iyilikleri üzerinde toplamış insanlarız. Öyle düşünürüz, kimse ayranım ekşi demez, kimse suça sahip çıkmaz. Sorunda bu zaten insanın yaptığı her eylemine bir kılıf uydurabilme ve kendisini rahatlatma özelliğinin olmasıdır.

Atalarımız ne güzel ifade etmişler, “Minareyi çalan kılıfını uyduruyor” bu ise hakikati gizlemek, doğrunun karşısında durmak anlamına geliyor.

Ah şu çevremizde bizi kızdıran, kıskandıran, tahrik eden insanlar olmasa, çok iyi olabilirirdik. O zaman iyi olma mücadelesinin, nefse gem vurmanın, imtihan bilincinin, Allah korkusunun ruhumuzdaki inkişafı ne olurdu?

İşte yukarıda bahsetmiş olduğumuz insanın kendi elleriyle kesbetmiş/ kazanmış olduğu şeylerin bilinçaltındaki sebepleri çoğu zaman, dinde kelamın, müsbet ilimde psikolojinin konusu olan dayanıklılık/ irade terbiyesi ile gündeme geliyor.

İş, eylem, oluş elbette düşünceden davranışa evrilirken, bir çok normu da kullanmayı gerekli kılıyor.

Bu ölçüler; yazılı olur, yazısız, sosyal hayatın getirdiği geleneksel oluşumlar olabilir, işlenmesi bireysel ya da toplumsal probleme dönüşüyorsa işte burada her hangi bir tahrik ya da mazeretin arkasına sığınmak insanın karakter zayıflığının ve ilkeli ve omurgalı duramadığının işaretidir.

İnsanlık tarihi ile beraber yüce yaratıcı insana kullanma kılavuzu olan bildirilerini ayet ayet göndermiş ve uyanlara ve uymayanlara verilecek cezalardan, mükafatlardan bahsetmiştir. Kur’an ayetlerine ve Peygamber (sav) sünnetlerine muttali olmak, Rabbimizin caydırıcı ve önleyici hukukullahıdır. İnsan asla başıboş yaratılmamıştır.

Bireysel davranışlarımız ise hem hukuk- fıkıh yoluyla belirlenmiş hem de özel olarak vicdanımıza bırakılarak ne yapacağımız gözlenmiştir. Dünyada değerlendirilmesi ise kanun yapıcılara kalmıştır.

İnsan fiil ve iradesiyle, kabul ve reddiyle, olylar karşısında duruş sahibi olmasıyla diğer insan ve varlıklardan ayrılır.

Ataullah İskenderi’nin bir sözüyle noktalayalım; “Allah’ın sana verdiği değeri anlamak istersen, seni ne işle meşgul ettiğine bak.” der.

Eylemlerimiz bizim aklımızn ve kalbimizin eserleridir, sahip çıkabileceğimiz ameller yapmak en büyük nasibimiz olsun

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum