Milli Görüş aklının şiraze sorunu

MİLLİ GÖRÜŞ AKLININ ŞİRAZE SORUNU:

ERMENİ SOYKIRIMI MESELESİNDE DEVLETÇİ REFLEKSLE İTTİHATÇILIĞA VERİLEN DESTEĞİN TAHLİLİ

Milli Görüş'ün gövdesinden koparak oluşmuş olmakla birlikte bu hareketin fraksiyonu sayılmak için yeterince özelliğe sahip olan AK Parti'nin nasıl olup da muhafazakâr bir akım olarak sivrildiğini hep liberal veya laik aşıya bağlamak hiç doğru değildir. Bu dönüşüm ve başkalaşmanın bütün faturasını AK Parti lideri Erdoğan'ın kişisel zaaf ve kusurlarına kesmek de pek ikna edici bulunmamalıdır. Gençliğinin tamamını ve olgunluk dönemlerini Milli Görüş içinde geçirmiş ve siyaseti sadece orada öğrenmiş bir kimse, hangi dış etkenle(rle) birdenbire bu kadar çok farklılaşabilir, tanınmaz hale gelebilir?

Sakın, Erdoğan'ın apayrı bir politikacıya dönüştüğünden sözedip durmakla aslında Milli Görüş hareketinin bir türlü yapılamayan (öz)eleştirisini bir kez daha öteliyor olmayalım?

Tam aksine, Erdoğan, Milli Görüş aklıyla düşünen, önüne gelen meseleleri öyle  yorumlayan ve Milli Görüş refleksiyle politika üreten biri gibi gözüküyor hâlâ ve kim ne derse desin, AK Parti'nin aklının yine de Milli Görüş aklı olduğuna dair çok sayıda karine var. Nitekim Erbakan da, Milli Görüş'ün iktidarda olduğunu, bugün eşi başörtülü bir cumhurbaşkanına sahipsek bunu Milli Görüş'ün sağladığını, Milli Görüş'ün kırk tane kurumu olduğunu ve SP'nin de bunlardan sadece biri olduğunu vs. her fırsatta hatırlatırken işte bu noktaya, Milli Görüş aklına vurgu yapıyor olabilir.

Erbakan haklıdır, her ne kadar iktidarda Milli Görüş'ün asli partisi yoksa da Milli Görüş aklının bir partisi halen iktidardadır. Bu hükmün geçerliliğini gözlemlediğimiz son örnek, İttihat Terakki yönetimindeki Osmanlı hükümetinin 1915'te Ermenilere soykırım uyguladığını kabul eden bir yasa önerisinin ABD Kongre'sinin dışilişkiler alt komitesinde onaylanmasına AK Parti'den de, SP'den de aynı tepkinin gelmiş olmasıdır.

Milli Görüş aklı, kritik bütün anlarda olduğu gibi bu kez de devlet refleksini benimseyerek politika açıklamıştır ve İttihat Terakki hükümetinin Ermenilere uyguladığı etnik arındırmayı hiçbir şekilde sorgulamaksızın “soykırım” suçlamasının Osmanlı İmparatorluğuna veya Türklere, yahut da Türkiye halkına yöneltildiği varsayımıyla Amerika'nın asıl kendi utanç verici tarihine bakması gerektiğini muhtelif cümlelerle dile getirmiştir. Ermeni soykırımı iddiasıyla Türkiye'yi dışpolitikada köşeye sıkıştırma emeliyle böyle işler yapıldığına ilişkin değerlendirme tamamen haklı kabul edilse bile, 90'lı yılların başında Sırbistan'ın Boşnaklara uyguladığı etnik arındırmanın tıpkısı olan 1915 tarihli Ermeni etnik arındırmasının izahı nedir? Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun açıklamasına göre o yıllar acı yıllarıdır; Balkanlardan Kafkaslara herkes yerinden yurdundan olmakta ve dramatik göçler yaşanmaktadır. Ayrıca Ermeni çeteler eliyle Anadolu'da binlerce Müslüman ahali katledilmiştir. Yani bu koşullarda İttihat ve Terakki hükümetinin Ermenilere yönelik etnik arındırmasını anlayışla karşılamalıyız!

Saadet Partisi'nin izahının da Dışişleri Bakanı'nın açıklamasının kopyası olduğunu not edelim.

Fakat bu türden izah gayretleri ve Türkiye'ye uluslararası baskı analizleriyle sorunun cevabı verilmiş olmuyor. Ayrıca Müslüman ahalinin Ermeni çeteleri tarafından katledilmesi de ayrı bir bahistir, onu ayrıca ele almak gerekir. Yok eğer, Ermeni çeteler Müslüman ahaliyi katlettiğine göre, dönemin Osmanlı hükümetine de (İttihat Terakki) Ermenileri etnik arındırmaya tabi tutması için hak doğduğu düşünülüyor ve böylece iki durum arasında ilişki kuruluyorsa o ayrı!
Soru hâlâ geçerlidir: İster Saadet Partisi, ister AK Parti olsun Milli Görüş aklı nasıl oluyor da Osmanlı tarihinin bilinen acılar ve trajediyle sonuçlanmasının baş sorumlusu gördüğü İttihat ve Terakki hükümetinin Ermenilere yönelik etnik arındırma politikasını yerden göğe kadar haklı bulabiliyor?

Abdülhamit'in hal edilmesine giden sürecin sahibi ve imparatorluğun iki yıl içinde tarumar edilmesinin tek sorumlusu olarak daima yargılanmış, hatta cumhuriyete evrilen siyasi rejimin vesayetçi temeli ve dayatmacı politikaların ilk mimarı olarak gösterilen İttihat ve Terakki hükümeti, nasıl oluyor da Ermenilere uygulanan etnik arındırma suçu sözkonusu olduğunda bir anda Milli Görüş aklının cansiperane savunduğu mazi haline geliveriyor?

Eğer Milli Görüş aklı, her halükarda devletçi düşünmekle suçlanmayacaksa tarihi Abdülhamit'i eksen alarak yorumlayan bu akımın,  Ermenilerin etnik arındırılması meselesinde tam zıddı bir eksene savrularak (İttihat Terakki) politika benimsemesinin izahının mutlaka yapılması gerekir.

Ermenilere soykırım uygulandığı ya da uygulanmadığı meselesi, netice itibariyle bir tarife dayanıyor olması nedeniyle öncelikle teknik bir meseledir. Ayrıca tarifin kendisi siyasi olduğu ve tarihsel somut bir örneğe (Yahudi soykırımı meselesi) dayandığı kadar, tanımın kullanım biçimi de bütünüyle siyasidir ve soykırım tartışması başladığında hiçbir zaman objektif kriterler alanında kalınmamaktadır. Ortadaki açık tanıma rağmen mesela Avrupa'daki din savaşlarında, sadece filan dinden veya etnik topluluktan olduğu için öldürülenler (Protestanlar, Yahudiler, Çingeneler) soykırım yaşamış sayılmıyor. Keza aynı soykırım tanımı, Amerikan yerlileri için de işlemiyor. Yakın zamanlarda kolonileştirme dönemlerinde bazı Müslüman topluluklar ve Afrika'nın yerlilerinin yaşadıkları da yine soykırım tanımı içinde ele alınmayabiliyor.

Soykırım, kesinlikle takdiri, ihtiyari ve hikmetinden sual olunmaz bir sihirli tariftir ve Batılılar o silahı işlerine geldiği gibi kullanmaktadırlar.

İşin bu kısmını bir tarafa bırakarak bakarsak, 1915'te yüzbinlerce Ermeniyi Türkiye'nin her tarafından çoluk çocuk ülkeyi terketmeye zorlayan, yani etnik arındırma uygulayan İttihat Terakki hükümetinin bu politikasının soykırım tarifine girip girmemesi önemli değildir. Eğer siyasi sonuçları bakımından (ki kesinlikle öyledir) soykırım tanımından uzak duruluyorsa yine durulmaya devam edilebilir, ama buna karşın soru ve sorun orta yerde durmaya devam edecektir: İttihat Terakki hükümetinin Ermeni etnik arındırması itham edilmeli  mi edilmemeli mi?

Etnik arındırmanın yaşandığı günlerde meselenin mahkemeye de intikal ettiği, hatta Mustafa Kemal'in bu işi utanç verici bulduğu biliniyor. Fakat bugünkü tartışmalarda bütün bunlar hiç yaşanmamış, bu tartışmalar hiç yapılmamış gibi davranılması ilginçtir. Daha da ilginç olan, başka siyasi akımların hepsi bir yana, tarihe alternatif, farklı ve adil bakmasıyla ünlü Milli Görüş aklının, Ermeni etnik arındırmasında kilitlenip kalması, mefluç vaziyette, kendisini İttihat ve Terakki politikalarını savunuyor bulabilmesidir.

Amerika'nın, Ermeni meselesini Türkiye'ye karşı kullanmaya yeltenmesi nasıl olur da güçlü bir zihinsel yapıyı böylesine kolay manipüle edilir hale getirebilir? Ortada baskı olduğu gerekçesiyle bir anda en karşıtının safına savrulan bir düşünce, safiyetini koruyabilir mi?

Bir ilginç soru daha var!

Aralarında Rusya, Fransa, Almanya, İtalya ve Hollanda'nın da bulunduğu 20'nin üzerinde ülke Osmanlı devletinin İttihat ve Terakki iktidarı döneminde Ermenilere soykırım uyguladığını meclislerinde kabul ettiğinde haberimiz bile olmamışken şimdi Amerikan Kongre'sinin alt komisyonunda yapılan bir oylama neden bu kadar ağırlıkla gündemimizi meşgul etti? Bu kadar akışa kapılmak iyi bir şey mi, hayra alamet mi?

Ermenilere soykırım uygulandığı hükmünü meclisinde karar olarak çıkarmış ülkelerin çoğu bu işi AK Parti iktidarı sırasında yapmış olmasına karşın Amerikan kongresinin alt komitesinde yapılan oylamaya kadar hiçbirinden haberimiz bile olmadı. O oylamalar sırasında ne hükümetin, ne onun sivil toplumunun, ne ana akım medyanın ve ne de Milli Görüş medyasının bugünkü kadar faaliyet gösterdiğine ve medyanın canlı yayınlar yaptığına tanık olan var mı?

Amerika'daki ve Türkiye'deki İsrail lobisinin, alt komite oylamasına doğru giderken ve oylama sonrasında, günlerce, bu sonucu Yahudi lobisinin Türkiye aleyhinde çalışmasına, bunu da Başbakan'ın Davos'taki “one minute” çıkışıyla başlayarak devam eden İsrail konusundaki olumsuz tavırlarına bağlaması işin içinde bir mizansen mi olduğu kuşkusunu neden uyandırmıyor da genel akışa kapılarak alt komite oylaması üzerinde gereğinden fazla mesai ve emek harcanıyor?

Türkiye, Ermeni meselesi yüzünden İsrail lobisine miktarını bilmediğimiz milyonlarca dolar para ödüyor her yıl ve Amerikan Yahudileri dolayımıyla İsraille arasını mecburen çok iyi tutmak zorunda bırakılıyor. PKK ve Ermeni meselesi, yıllardır Türkiye'nin İsrail'in etki alanında tutulmasını sağlayan iki dışpolitika sorunu olarak işlev görüyor. Amerikan Kongre'sinde yapılan oylama vesilesiyle kamuoyuna İsrail'in ve Amerikalı Yahudilerin aslında ne kadar önemli oldukları, eğer onların dostlukları kazanılmazsa ya da İsrail'e eleştirel bakan tavırdan vazgeçilmezse bedelinin ne olacağı Türkiye'ye gösterilmeye çalışılıyor.

Ama bu entrikaya karşı koyarken devlet aklının yanına savrulup 1915'te yaşananlar ve buna yolaçan İttihatçıların insanlık suçu nasıl unutulabilir?

Abdülhamit-İttihatçı karşılaşmasında İttihatçıları yerden yere vuran, CHP zihniyetini İttihatçılığa bağlayan, Türkiye'deki vesayet rejimini, askeri darbeleri, dayatmacı siyasi rejimi hep İttihatçı zihniyetle temellendiren Milli Görüş aklı, Ermeni soykırım tasarıları anında nasıl da İttihatçıları savunmaya savrulabiliyor?

Acaba tuhaf bir akıl yürütmeyle, Türkiye'nin menfaatinin İttihatçı etnik arındırma politikasını savunmaktan geçtiği mi düşünülüyor, yoksa her halükarda devletçi refleks mi Milli Görüş aklının şirazesini korumasına engel oluyor?

www.camurcu.com

Önceki ve Sonraki Yazılar