O kızgınlıkla biz de hata yapmayalım

Öfke çoğu kez gözü kör eder, o kızgınlıkla her şeyi yıkıp yakabilirsiniz; Hanefi Avcı'ya 'Haliç'te Yaşayan Simonlar' kitabını yazdıran da öylesine derin bir öfke olmalı. O yüzden habbeyi kubbe yapıyor, tekil olayları genelliyor. Kendisine ve dostlarına zarar verenlere daha büyük zararlar vermek istiyor.

Bu tamam. Ancak iddiaları öfkesine mal edilerek bütünüyle göz ardı edilmeli mi?

Kitabın yazılması sürecini başlatan, birilerinin keyfi telefon dinlemeleri... Dinleyenler bunu meraklarından yapmamış; iddiasına göre, sonuç alıcı bazı işlerde kullanılan bilgiler o dinlemelerde elde edilenlermiş... Dinlemelerden öğrenilenler isimsiz ihbar mektuplarına dönüşmüş; pek çok polis şefinin canı bu yüzden yanmış...

İki Emniyet genel müdür yardımcısı, birkaç ilin Emniyet müdürü, bazı önemli daire başkanları bu yolla koltuklarından olmuş, bazısı cezaevlerine düşmüş...

Tespit ettiği yasadışılığı, bunları yapan memurlara mal etmek yerine, Avcı, yapılanları bir dinî grubun günah hanesine yazma kolaycılığına sapıyor. Bir başka yanlışı da şu: Ergenekon sürecinin, 'Balyoz' dahil olmak üzere darbe planlarının, hatta Hrant Dink suikastı ve Danıştay baskını gibi olayların, gözlediği yanlışlıklardan hareketle, 'uydurma' veya 'saptırma' oldukları sonucunu çıkartıyor.

Evet, kitabın tezi abartılı, ama o abartılı teze kendisini götüren olaylarla ilgili iddiaları da yabana atılacak gibi değil. Gizli ve yasadışı dinlemeler... Dinlemelerden elde edilen bilgileri kişisel veya zümresel çıkar için kullanmalar... Bunun için gerektiğinde verilerle oynamalar... Kulağa hiç hoş gelmeyen yanlışlıklar bunlar. Görevlerini kötüye kullanmaktan çekinmeyenler, üstelik gözleri kendi âmirlerini bile tuzağa düşürecek kadar kararmışsa, sıradan insanlara neler yapmaz?

Kitap etrafında kopan gürültü, iddialarla ilgili olarak birkaç koldan soruşturma açılmasını sağlayacağa benziyor.

Emniyet içerisinde bu denli gözü dönmüş insanlar olacağına inanmak istemiyorum; ancak yanlış yapanlar varsa elbette ortaya çıkartılmalı. Suçlananlar da aklanmak istiyordur zaten.

Doğru veya yanlış, hemen herkes birileri tarafından dinlendiğine inanıyor ülkemizde bugün. Dinlenmemek için her türlü tedbiri alan devlet kurumları bile çatısı altında konuşulanlara başkalarının kulak vermediğinden emin olamıyor. Ülke herkesin başkalarını dinlediği bir büyük kulak sanki...

Ne kadar uçuk olursa olsun iddialar, bu kanaat yüzünden itibar görüyor.

Sadece telefonlar mı? Ortam dinlemesinin yaygın olduğuna dair de bir inanç var. Çok önemli konuları konuşmak için insanlar telefonu çoktandır aradan çıkardılar; yüzyüze görüşmelerde bile artı tedbirler alınıyor. Cep telefonları kapatılıyor, pil çıkartılıyor; bu da yetmiyor, kişiler kulak kulağa verip konuşmayı yeğliyor.

Devletin üst düzeyini teşkil edenlerin fısıltıyla konuştuklarını görürseniz sakın şaşırmayın.

Teknoloji işlerimizi kolaylaştırıyor, ama ilişkilerin doğallığını bozan da o. Hergün bir yenisi çıkan ve öncekinden daha etkin dinleme yapmaya yarayan âletler, cep telefonunun, yaşayıp çalıştığımız mekânların mahremiyetini de ortadan kaldırıyor.

Bu duruma acele bir çare bulmak şart. George Orwell'in '1984' romanında öngördüğü türden bir 'Büyük Birader' devletine dönüşmek istemiyorsak, bu çareyi bulmak zorundayız.

Önceki ve Sonraki Yazılar