Sadede gelelim lütfen

Türkiye böyle bir ülke, siyasetçilerimiz de bize özgü siyasetçiler; işin esası üzerinde iyice yoğunlaşılması gereken hassas bir ortamda bile, hiçbir önemi bulunmayan ayrıntılara saatler ayrılabiliyor. Meclis'in dün yaptığı hükümetin 'demokratik açılım' projesi üzerindeki görüşme, ülkenin son 25 yılını boşuna harcamaya, 30 binin üzerinde insanımızın canını almaya, nice büyük eserler için kullanılabilecek yüz milyarlarca doları heba etmeye yol açan bir sorunu tartışmaktan çok “10 Kasım'da Meclis'te bu konu konuşulur mu?” sorusuna cevap aranarak geçti.

Bazen olur ya, iktidarlar özü-esası tartıştırmak istemeyince muhalefeti ayrıntılarla uğraştırırlar; eğer görüşme için 10 Kasım tarihinin seçimi istikamet şaşırtma amaçlı bir saptırma ise, hükümet bu yönteminde başarılı olmuş sayılabilir. Kürsüye her çıkan muhalefet sözcüsü, konuşmasının en geniş bölümünü, “10 Kasım tarihini Atatürk'ün hatırasına saygısız olduğunuz için seçtiniz” tezinin savunmasına harcadı.

Hükümetin şaşırtma amaçlı bir saptırma niyeti olmadığını, konuyu pek çok başka zeminde de görüşme arzusunu defalarca dile getirdiği için biliyoruz; 10 Kasım tarihini esası konuşmamak için kullanma ihtiyacı duyan muhalefet… Onların uyguladığı konuyu esastan uzaklaştırma taktiği yüzünden, kamuoyu, CHP, MHP ve DSP'nin işin özüne yönelik gerçek görüşlerini yine öğrenemedi.

10 Kasım tarihinin Meclis'in normal çalışmasını engelleyecek bir yönü yok aslında. Türkiye tarihinin en önemli simalarından Mustafa Kemal Atatürk'ün ölüm yıldönümünde mutat törenler bu yıl da yapıldı. Meclis de ilk başkanının hatırası anılarak açıldı her yıl olduğu gibi. 'Yas' olmaktan çıkarıldığı dönemden bugüne, Meclis, her 10 Kasım'da gündeminde ne varsa onu konuşur; bu yıl da 'demokratik açılımı' konuşmasında yadırganacak bir nokta yok…

Hem unutmayalım, TBMM, ulusumuzun en karanlık günlerinde, Milli Mücadele devam ederken bile toplantılarını aksatmamış olan Meclis'tir. Görevini bu yıl da aksatmaksızın sürdürmesi Cumhuriyet'in kurucu kadrosunun başlattığı geleneğe de uygundur.

Acaba günün tarihini görüşme açısından sorunlu görenler, “10 Kasımlarda her şey konuşulur, ama 'demokratik açılım' konuşulamaz” mı demek istiyorlar? Neden konuşulamasın? Yoksa Atatürk'ün ülke için uygun gördüğü yönetim tarzının, birkaç kez kendisinin de yeni partilere destek çıkarak göstermeye çalıştığı üzere, 'demokrasi' olduğundan kuşkuları mı var?

'Demokratik açılım' hükümetin tercih ettiği isim, kamuoyu yapılmak istenenin 'Kürt sorununu çözmek' olduğunu biliyor. Belki de, muhalefet, 10 Kasım ve Atatürk ile 'Kürt' sözcükleri arasında bir irtibatsızlık görüyor olabilir. Öyle mi acaba? İtiraz bu sözcüklerin yan yana gelmesine mi?

Oysa Cumhuriyet'i kurmayla sonuçlanan süreçte Kürtler de kendi paylarına düşeni yerine getirmişlerdi. Nereden mi biliyorum? Bizzat Atatürk'ün o sıralarda verdiği demeçler ve yaptığı konuşmalardan… “Atatürk'ün hatırasına saygısızlık” bahanesi arkasına sığınarak esas konuyu konuşmaktan kaçınan muhalefet, bu tavrıyla, kendisi büyük bir saygısızlık sergilemiş oluyor.

İyi de, dün 10 Kasım diye esasa yönelik görüşlerini kamuoyuyla paylamaktan kaçınanlar yarın (12 Kasım Perşembe) ne yapacaklar? Bu defa da, umarım, iki gün öncenin saygısızlığıyla idare-i kelâm etmeye kalkışmazlar…

Önceki ve Sonraki Yazılar