Seçim Sonrası Atmosfere Bir Tarihçi Yorumu

 12 Haziran Genel Seçimleriyle ilgili olarak Tarihçi bir dostumdan çok güzel ve yerinde tespitler içeren elektronik bir posta aldım. Seçim sorası ortaya çıkan sonuçla Türkiye gerçeklerini ortaya koyan tespitleri siz okurlarımla da paylaşmayı uygun buldum. Dostumuz ne demiş, hep beraber okuyalım;

12 Haziran seçimleri;

Süleyman Demirelve merhum Necmettin Erbakan'ın doğrudan tesirleri ile Nureddin Coşan’ın bir ölçüde merkezde olduğu bir ortamda geçmiştir. Süleyman Demirel'in işaretleriyle Demokrat Parti'nin % 6'lık potansiyeli %5 oranda CHP'ye, Saadet Partisi'nin  % 5'leri bulan mevcut tabanının ise %3'ü Ak Parti’ye kaymıştır. Bir önceki genel seçimlerde adı geçen partilerin aldıkları oy oranlarına bu rakamlar ilave edildiğinde, sonuç kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla söz konusu iki partinin seçimlerdeki olağanüstü gayretleri, kitleleri aslında pek 64040.jpgetkileyebilmişe benzememektedir. Sayın Coşan’ın açıklaması ise yuvadan ürken ve kıyıda köşede tereddütler içerisinde bocalayan bozkurtların, yuvaya dönmelerinde büyük oranda etkili olmuş ve cemaatin de oy desteği ile barajı rahat aşmışlardır. Böylelikle Coşan’ın açıklamasında da ifade edildiği gibi “meydanlarda özgürlükler vadeden arkadaş” önümüzde ki çok önemli dönemde bölücü unsurlara ve CHP’ye karşı yalnız bırakılmamıştır.

Bu seçimler de üzerinde durulması gereken diğer iki parti ise BBP ve HAS Parti'dir. Seçim stratejilerini "her evden bir oy" dilenme üzerine geliştiren BBP'liler, kapılardan ters yüz olmuşlardır. Hatta elde avuçlarında olanlar da bitmiş, liderleri havlu atmıştır.  HAS Parti ise taban tutturabilme ümidi ile girdiği mücadeleden hüsranla çıkmıştır.

13 Haziran'da Türkiye'nin siyasi ve sosyal ortamına bakıldığında ise;

1.Günlük maişet ve rahatlığını önemseyenlerin cem olduğu ve oy verdiği bir parti halini alan Ak Parti'de İslamî hassasiyetleri hala ön planda olan birçok kişi ve kesimin huzursuz destekleri olduğu görülmektedir.

2. Saadet Partisi miadını tamamlamıştır.

3. İktidar partisinin biraz "sol" versiyonu olan HAS Parti 'nin tutmayacağı ortaya çıkmıştır.

4. BBP iflas etmiştir.

5. MHP'nin özellikle muhafazakâr kanadı İskenderpaşa’yı daha iyi tanımış ve sevmiştir.

Oysa ülkemiz 8 sene öncesine oranla çok ciddi ahlaki ve İslami zaafiyet içerisine düşmüştür. 8 sene önce tahayyül edemeyeceğimiz bir şekilde hızla İslamî hayattan uzaklaşılmıştır. Faizcilik en muhafazakâr arkadaşlarımıza kadar sirayet etmiştir. Üç-beş sene öncesine oranla, parklar, toplu ulaşım araçları hatta cadde ve sokaklar kadın erkek ilişkileri açısından mütedeyyin insanların her an yüzlerinin kızaracağı mekânlar halini almıştır. Buna rağmen sekiz sene önce herkesin bir birine sorduğu “Yahu nereye gidiyoruz?” sorusu hiç kimsenin aklına gelmemektedir. Çünkü insanlar artık hastanelerde daha iyi hizmet görmekte, memleketlerine duble yollarda gitmekte, altlarındaki arabalarda en az 4 hava yastığı bulunmaktadır. Çok şükür ölüm biraz daha ötelenmiştir.

Ülkemde aile dinamikleri alt üst olmuş kime ne?. TV'ler vasıtası ile aile içi sapık ilişkilerin normalleştirilmesi ve meşrulaştırılması sağlanmış kimin umurunda? Türkiye artık resmen iki ulus haline getirilmiş, sana ne?. Özerklik talepleri çok sıradan bir tartışma halini almış; özgür ortam, oh ne âlâ! En mütedeyyin insanlarımız bile çocuklarının eğitimini  planlarken sadece dünyevî makam ve maişetlerini hesaba katmakta; olsun bundan doğal ne var?. Çocuklara yeterli görülen dini eğitim, "kulhü" ve "elham"dan ibaret; yeter, buna da şükür…

Bir dört sene sonra insanların İslamî duyarlılıklarının ve ülkemdeki İslamî hayat tarzının daha iyi konumda olabileceğini kimse rahatlıkla söyleyememektedir.

Türkiye’de "Siyasal İslam" denen akım, 60’lı yılların sonlarında o zamanki siyasi yapıya göre oldukça muhafazakâr, bünyesinde birçok dinî akımı barındıran, oy oranı %50’lerde, ekonomik başarıları da zamanına göre en üst seviyede sayılan Adalet Partisi’nin iktidarda olduğu bir dönemde bir tarikat lideri olan Mehmed Zahid Kotku’nun telkin ve izinleri ile başlamıştır. Çünkü o zamanlar da gelişmelerin farkında olan insanların en büyük şikâyeti yine ahlak ve maneviyattaki bozulmalardır. Bu gün de öyledir. Tarih, benzer gelişmelerin benzer sonuçlar doğurduğunu öğretmektedir.

Günübirlik politik hesaplar yerine ülke ve İslam adına planlı programlı işler düşünmek ve yapmak daha anlamlıdır.  İnşallah ülkemizde insanlar 4 sene sonra İslam’ı yaşama, anlama ve mücadelesini verme hususunda daha iyi bir yerde olurlar.

Bir de;

Bu ülkede Fethullah Hoca gerçeği var. Fethullah Hoca ve ekibi "ulus" adına iyi işler çıkartıyor. Bir boşluğu doldimagesca1rm8ta.jpguruyor. Bunu her defasında ülkeyi yöneten iktidarlarla çok iyi geçinerek yapıyorlar. 12 Eylül’de ihtilali destekliyor, akabinde Özallı Hükümetlerle iyi ilişkiler tesis ediyor, Demirel’le zaten kadim dostlar, 28 Şubat sürecinde İslamî camianın bütün tepkilerine karşı Ecevit ile beraber. Ve şimdi de mevcut iktidar ile!. Bu da bir metod. Bu camia içerisinde istikrarla hizmet vermeye çalışanlar, her dönemde bazı kesimlerden aldıkları övgünün bir başka kesimde yerini yergiye bırakmasına aldırmadan hareket ediyorlar. Eh ne diyelim?

Ama bu bana uymaz!

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7 Yorum