Siyasette Zirvede Sanatta Dipteyiz

                                                   " Kitap Adları Ne Anlatır Bizlere"

                                Geçen Pazar  (4 mayıs) Kon Tv de Duran Çetin Bey’in  hazırlayıp sunduğu “Kültür Dünyamız”  programının misafiri idim. Yeni kitabım (EVRENDE DÜNYA DÜNYADA KONYA) hakkında kısa bir söyleşi yaptık kendisi ile. Sıcak, duru, samimi bir program oldu. Kitabı okuyan bir çok okuyucunun sorduğu soruyu Duran Bey de sordu: “Hocam kafiyeli  bir isim! Niçin?” Bu soru beni,” kitap isimleri  ile milletlerin kültürleri, devirlerin sosyal, psikolojik, ekonomik  durumları  arasında nasıl bir ilişki var?” süalinin cevabını aramaya itti. Kısa bir araştırma beni ilginç neticelere götürdü.  

                 Nasıl ki bir insanın her sözü,  her hareketi, her hali kendisi  hakkında ip uçları veriyor ise  karşısındakilere;  tıpkı bunun gibi her dönemin, her devrin de bir dili vardır.  O dillerin en önemlilerinden biri de o devirde yazılmış kitaplardır. Sadece kitaplar mı?  Hayır.  O kitapların adları da yazıldığı devrin, yazıldığı ülkenin,  yazan kişinin ruh halini yansıtıyor gördüğüm kadarı ile. Yani toplum kendisine güveniyor, madde ve mana dengesini kurmuş, kendine ait değerlerden emin ise; o devirde kitap yazan yazar da aynı ruh halini yaşıyorsa bu hal kitabın ismine yansıyor.  ( tabi ki bu hüküm yüzde yüz değil çoğunluğu yansıtıyor)

                İşte birkaç misal: Safvetül Beyan Fi Tefsirül Kuran,

Fethür Rahman Fi tefsirül Kuran ,

Tefsirür Rahman teysirul Mennan

… Medâriku't Tenzil ve Hakaiku't Te'vil,

 Yakut'ut Tevil fi Tefsir'it Tevil,

  Garabib'ul Kur'an Regaib'ul Furkan

Tuhfetü’l-Kibar Fi Esfari’l-Bihar…..

 Osmanlının kendine güvendiği devirlerde çıkan kitaplar böyle iken Tanzimattan önce devletin ve toplumun her hücresinde hissedilen Tanzimat'la birlikte resmen başlayan, daha sonra meşrutiyet ve cumhuriyet döneminde de devam eden kendine ve kendine ait değerlere güvenememe psikolojisi, Batı karşısında zayıflama hali hem topluma hem yazarlar hem de kitaplara ve onların adlarına yansımıştır. Şöyle bir kısa araştırma yaparsanız bana hak vereceksiniz.

                                     Kültürmüzü “Sanat” la Tahrip Ettiler

            Evet Tanzmattan bu güne devam eden yozlaşma devrinde  kültürmüzü ve onun temellerini  sanatla dinamitlediler. Öyle hikayeler romanlar yazdılar, öyle diziler filmler çektiler ki onları okuyanlar onları seyredenler kendilerine kendileirne ait değerlere düşman oldular. Bu konuda en çarpıcı örnek Vurun Kahpeye romanı ve filmi…

            Günümüzde bu durum dizilerde devam ediyor. Toplumun büyük bir kesiminin “kültür kaynağı” olan dizilere dikkatlibaktığınızda bu çarpıklığı görmeniz mümkün. Türkiye’de hanımların yüzde 70’ine yakını baş örtülü  iken, onların önemli bir kısmıda niversite mezunu olmuş iken dizilerde halen başörtülüler ya hizmetçi, ya işçi, ya köylü konumundalar. Dindar olduğu kıyafeti veyasakalı ile belli olan erkeklerde ha keza.   Ortadoğu ve Balkanlarda da çokça seyredilen bu diziler buraların bizleri yanlış tanımasına neden oluyor.  Şu çarpıklığa bakarmısınız!  Devletin zirvesinde noturan 1., 2., 3…  Kişilerin ve bir çok bakan ve bürokratın eşlerinin  başları örtülü ama dizilerde başörtülüler alt kültür tabakasının mensubu gibi gösteriliyor. Demek ki dindar insanlar siyasette, ticarette…elde ettikleri başarıyı sanatta edebiyatta yakalayamadılar.

                       Son yıllarda toplumumuz ve aydınlarımız yavaş yavaş kendine gelmeye başladı. mazisini ve kendine ait değerleri hatırlamaya başlayan milletimiz ve aydınlarımız bu hali güncele de yansıtıyor. Mesela Fetih Filmi gibi bir film çekildi bu ülkede ve seyirci rekoru kırdı. Kültürümüzün ana temelleri olan İslamlık, Türklük, Anadoluluk artık her türlü sanatta kendini hissettirmeye başladı.

           Nacizane yazdığım bu hikaye kitabında da bu durumun yansımaları mevcut. Son iki yüz yıldır yazlan roman ve  hikayelerde yapıtların baş rolündeki insanlar Batılı ve yukardaki temel değerlerden uzak bir profilin sahibi idiler. Benim kitabımın sanat yönü, edebi değeri elbette tartışılacak elbette  konuşulacak. Bu konuda hükmü okurlar ve işin uzmanları verecek. Yalnız şu tartışılmayacak: Bu eserdeki verilen mesajlar ile işlenen konular, verilen hükümler bizim kültürümüzü, bizim medeniyetimizi üste çıkaran, onları yücelten, önceleyen bir konumdadırlar ve bu hali ile de 200 yıla yakındır karşısında aşağılık kompleksine kapıldığımız Batı kültürüne, batı uygarlığına  zıt değerleri yüceltmektedir. Bu tür hikayelerin okunması , bu tür hikayelerin  filme, diziye aktarılması toplumun düşünce yapısının değişmesinde, milletin kendi öz değerlerine geri dönmesinde ciddi katkı sağlayacaktır.

            Dindar,  muhafazakar kesim siyasette ticarette elde ettiği başarıyı edebiyatta sinemada basın yayında elde ettiği gün 400 yıla yakın dünyayı idare eden bir medeniyetin varisi olduğu hakikatinin hakkını vermiş olacaktır. Bu da hemen oluverecek bir durum değil tabi ki. Yavaş yavaş yıllarca sürecek bir gayreti ve cehdi gerektirir.

Not 1:  Daha önce KON TV nin eski binasına birkaç kez gitmiştim. Eski bina gerçekten çok eskiydi. Yeni bina her hali ile çok güzel ve donanımlı görünüyor. Konya'mıza hayırlı olsun.

Not 2:Program Pazar günü saat 15' de yayınlanacak iken, yayın akışında da öyle görünürken saat 14' e alınmış. Bu durumdan benim de Duran beyinde geç haberi oldu. Benim elimde olmayan sebeplerden dolayı meydana gelen bu değişiklikten ötürü, o saate programı seyretmeleri için maile attığım arkadaşlardan, okuyuculardan özür diliyorum. İnşallah program tekrarlanır veya videosu internete atılırda bu aksaklık birazcık olsun giderilmiş olur. Saygılar selamlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum