Suikast mı, senaryo mu?

Helikopter kazasının vukubulduğu ilk gün, birkaç kişiyle birlikte ben de:

"Sağlıkları yerinde, hastaneye kaldırıldılar" haberine dikkat etmiştim. Kayseri Valisine atfedildi, sonra ne olduğunu anlamadığım bir şeyler söylendi, sekiz gün sonra da Anadolu Ajansı verdiği bu haberi nasıl çekilebiliyorsa, çekti. İlk günlerin üzüntü ve acısı içinde bocalarken işin bu tarafının pek de kurcalanmadığı tabiidir. Ama o günlerde kulağıma çarpılan başka şeyleri de, hep bir gün konuşulur diye, saklı tuttum.

Mesela İsmail Güneş'in bütün bant konuşması yayınlanacak mı; Gene onun:

"Kim lan bu" dediği doğru mu?

Yazıcıoğlu'nun bilgisayarının kaybolup sonra getirildiği konusunda insanlar ne diyorlar? Özellikle bilgisayarları götürmenin çok moda olduğu son bir iki yılda?

Bu yıl eşinin ve kendisinin dört trafik kazası geçirdiği (ikisinde sıkıştırılmışlar) doğru mudur?

Yazıcıoğlu'na Ergenekon'la ilgili ifade verdiğini haber yapan haberci bunu gazetecilik, televizyonculuk aşkıyla mı yaptı, yoksa başka bir sebeple mi?

Aynı gece dinlerarası diyalogcu bir hocaefendi ekranlardan "bu bir suikast olabilir" demek için göründü. Bunlar ne anlama gelir?

Şimdi gelelim işin en can alıcı ve esrarengiz tarafına. Hrant Dink'i vuran, azmettiren, her neyse işte, o kişiler neden tutuklanarak götürülürken:

"Yaşasın Büyük Birlik Partisi" diye bağırtıldı?

Bu gençlerin muhbir olduğu ve Trabzon Emniyet Müdürlüğü adına çalıştıkları gibi bir bilgi vardı. Buna bir açıklık getirilmeli.


Bunların niye böyle bağırtıldığını rahmetliye sordukları zaman Muhsin Bey'in şaşkınlık içinde:

"Bilmiyorum" cevabı neyi aydınlatmaktadır?

Fotoğrafta Rahmetli'nin omuzundan bakan bu gençlerden biri hakkında bir şeyler sorulduğunda:

"Benim arkamda herkes durup fotoğraf çektirebilir" demesi neleri açıklamaktadır?

İsmail Güneş'in fotoğraf makinesindeki kart niye İHA'ya teslim edilmedi?

Çalışmalar resmileşmeden ve bitmeden bu işe "Ergenekon" kuşkusu bulaştırılması ayıp değil mi? Daha cenaze toprağa verileli üç gün oldu.

Önceki ve Sonraki Yazılar