Sünnî Müslüman Çoğunluk İçin de Açılım Yapılmalıdır

YAKIN tarihimizde İsmet Paşa devrinde Türkiye halkının temel hak ve hürriyetleri çiğnendi, büyük zulümler yapıldı.

En fazla zulüm, çoğunluğu oluşturan Sünnî Müslümanlara yapıldı.

Neler yapıldı? Bir kısmını sayayım:

1. Karakuşî mahkemelerle, kanunsuz suç ve ceza olmaz temel prensibi çiğnenerek din âlimleri idam edildi, zindanlarda çürütüldü, sürüldü, terör kasırgaları estirildi.

2. Tarikat şeyhlerine ve dervişlerine de çok zulüm edildi. Nicesi asıldı, nicesi zindana atıldı, kimisi süründürüldü.

3. Evkaf-ı islâmiye yağma edildi. Yurt çapında on binlerce hayrat ve akar vakfı yok edildi. Binlerce cami kapatıldı, satıldı, kiraya verildi, yıktırıldı. Türbelerdeki kıymetli eşya bile yağmalandı.

4. Tarihî İslâm kabristanlarının ve hazirelerin çoğu düzlendi.

5. Din ve Kur'ân eğitimi yasaklandı.

6. Müslüman çoğunluğa, inançlarına, kimliklerine, millî kültürlerine uymayan yabancı bir ideoloji empoze edildi.

7. Devletin din işlerine karışmaması gerekirken, Ezan-ı Muhammedî okumak yasaklandı. Okuyanlara çok zulm edildi.

8. Medaris-i islâmiye, tekke ve zaviyeler, imaretler, dinî dernekler kapatıldı.

9. Müslümanlara baskı yapılarak zekât ve fitrelerin, dinî prensip, hüküm ve kurallara aykırı olarak birtakım derneklere verdirildi.

10. Kitabına "Kahr olsun Şeriat" başlıklı bir bölüm koyan Moiz Kohen (nâm-ı diğer Tekin Alp)Yahudinin sapık ideolojisi benimsendi.

Yapılan zulümlerin, baskıların birkaçıdır bu saydıklarım.

İsmet İnönü'nün partisi CHP bütün bu yapılanlardan dolayı Türkiye'nin Müslüman halkından özür dilemelidir.

Bu yapılanlar doğruydu, biz yine aynı kafadayız derlerse sittîn sene iktidar olamazlar.

Din, inanç, inandığı gibi yaşamak, din derneği kurmak, dinî ve tasavvufî faaliyette bulunmak, din adamı yetiştirmek, din eğitimi vermek insanların en temel hakkıdır. Bu hakların çiğnenmesi büyük zulümdür, büyük haksızlıktır.

İsmet Paşa rejimi lâikliği dine karşı yeni bir din veya anti-din haline getirmiştir.

İnsan haklarıyla ilgili bütün metinlerde din ve inanç hürriyeti vardır ama lâiklik diye bir değer yoktur. Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi'nde, Avrupa İnsanHakları Sözleşmesi'nde, diğer bütün metinlerde yoktur. Lâiklik evrensel bir hak değildir, evrensel bir vazife değildir, evrensel bir değer değildir.

Din ve inanç hürriyeti kısıtlanabilir mi? Elbette kısıtlanabilir.

Bu hürriyet şiddete ve teröre âlet edilemez.

Din istismarına (sömürüsüne) âlet edilemez.

Din hürriyeti ancak âdil ve makul şekilde, istismar edildiği takdirde kısıtlanabilir.

Din eğitimi vermek hiçbir şekilde din hürriyetinin kötüye âlet edilmesi şeklinde yorumlanamaz.

Tasavvufî faaliyetlere de bu açıdan bakılamaz.

Masonlar ne kadar hürse, kendi localarında serbestçe Mason ayinleri yapıyorsa, Müslümanların da kendi kurumlarında toplanıp tasavvufî faaliyet yapmaya hakları vardır.

Lâik Fransa'da Katoliklerin hür ve bağımsız okulları ve liseleri varsa Türkiye Müslümanlarının da böyle özel hür okulları olmalıdır.

Lâik Fransa'da İslâm derneği kurmak, tarikat tekkesi açmak nasıl serbestse, Türkiye'de de serbest olmalıdır.

Lâik Fransa'da Müslüman kızlar başörtüsüyle üniversitelerde okuyabiliyorlarsa, Türkiye'de de okuyabilmelidir.

Türkiye'de hiçbir devirde gerçek lâiklik olmamıştır. Bizdeki lâiklik değil, lâikçiliktir.

Devletin resmî bir Diyanet başkanının, resmî memur statüsünde yüz binden fazla imam, müezzin, vaiz ve müftüsünün bulunduğu bir sisteme lâik denilebilir mi?

İş o raddeye gelmiştir ki, Avrupa Birliği sorumluları bir ara camilerde hutbelerde "Allah katında (hak) din İslâm'dır" âyeti okunmasın diyecek kadar küstahlaşmıştır.

Yakın tarihimizde çeşit çeşit dinî, etnik, kültürel gruplar, azınlıklar ezilmiştir, zulme uğramıştır ama en fazla ezilenler Sünnî Müslümanlar olmuştur.

Bozuk düzen veya sistem dinî açıdan Sünnîleri ezerken, sosyolojik kimlik açısından onlara dayanır görünmüştür.

İktidar Sumela Rum-Pontus manastırında, Van gölündeki Ahtamar Ermeni kilisesinde Nasranî dinine göre âyin ve ibadet yapılmasına izin verecekmiş.

Müslümanlara da aynı hakları tanırlarsa, Müslümanların da dergahlarda toplanıp zikrullah yapmalarına imkân tanırlarsa eyvallah... Lakin Sünnî Müslümanlarla ilgili açılım yapmazlar, açılımı sadece Hıristiyanlara yaparlarsa itiraz ve feryat ederiz.

Temel haklar ve hürriyetler önce çoğunluğa tanınsın.

Çoğunluk baskı altında, azınlıklara haklar hürriyetler tanınıyor. Olur mu böyle eşitsizlik?

Sumela'da, Ahtamar'da Teslis âyini yapılacak, Ayasofya'da ezan okunamayacak, namaz kılınamayacak...Olur mu böyle şey!

* (İkinci yazı)

ANSIZIN GELİVERECEK

ÜÇÜNCÜ dünya savaşının ayak sesleri duyuluyor. Peki tarihi belli mi?Belli değil, ansızın geliverecek.

İstanbul büyük depreminin alâmetleri belirdi. Denizin dibinden fokur fokur gazlar fışkırıyormuş. Her gün yer defalarca, insanların fark etmediği ölçülerde depreniyormuş. Bütün ilim adamları olacak diyormuş. Peki tarihi, günü, saati belli miymiş? Belli değilmiş, ansızın gelecekmiş.

Herkes ölecek, bunda kimsenin şüphesi yok. Doğan mutlaka ölür. Ölüm haktır da tarihi belli değildir. Ansızın gelir.

İnsanlar gaflet içinde. Savaşa, depreme, ölüme hazırlanmıyorlar.

Adamın yazlığının bahçe duvarı çatlamış, onu tamir ettirirken savaş başlayacak, deprem olacak -Allah gecinden versin- ölüverecek.

Kadıncağızın misafir günüymüş. Özenerek bezenerek lattrifonlu kek yapmış, fırına koymuş, fırının ayarı bozukmuş, kek yanmış, kadın sinirinden ağlıyor. İşte o keke acır ve ağlarken birden bire dünyayı alt üst eden önemli hadise olacak.

Köprüde balık tutarken ansızın genel azabın içinde yanacak.

Gecenin geç vaktinde Lophane bahçesinde nargile içerken ansızın büyük sarsıntı olacak.

Havalar ısınacak, bizimki derya kenarındaki villasına gidecek. Kumların üzerinde güneşlenirken ansızın o büyük hadise patlayacak evine kaçmaya fırsat bulamayacak.

Savaşın kopacağı, yerin depreneceği, felâketin geleceği, ölüm saatinin gelip çatacağı besbelli. Çok alâmetler ve haberler var. Tam tarihi, saati bilinmese de insanlar ve toplumlar ellerinden geldiği kadar tedbir almalı, büsbütün gaflet etmemeli.

Savaş patlarsa ne yapacağız?

Deprem olursa ne yapacağız?

Felâket gelirse ne yapacağız?

Bunlarla ilgili önceden ne gibi tedbirler alabiliriz?

Deprem oldu, sizAvrupa yakasındasınız, eviniz oturulmayacak hale geldi, Asya yakasındaki yazlığınıza sığınmak istiyorsunuz... Nasıl geçeceksiniz öteki yakaya? Yollar, caddeler enkaz dolu, köprüler çatlamış trafiğe kapatılmış, araba vapurları çalışmıyor...

Savaş patlamış, epey uzaklara atom bombaları ve füzeler atılmış, bulutlar radyoaktif serpintilerle yüklü... Bunlardan korunmasını biliyor musunuz?

Su, ekmek, ilaç, yakacak nasıl bulunacak?..

Bunca hasta yaralı nasıl tedavi edilecek...

Herkese yetecek sığınak var mı?..

Önceki ve Sonraki Yazılar